Yargılama izninden sonra belge göndermişler, savunmasını almadan iddianame hazırlamışlar
17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasını yürütürken
görevden el çektirilen, daha sonra açığa alınan savcı Celal Kara'ya kurulun savunma hakkı tanımadığı ortaya çıktı.
Ayrıca Kara’ya yargılama izni verildikten sonra HSYK müfettişinin hakkında hazırladığı soruşturma dosyasındaki belgelerin gönderdiği öğrenildi. Savcı Kara, savunması alınmadan hakkında yargılama izni verilmesi, akabinde iddianame hazırlanması hususunda 17 Nisan’da kurula gönderdiği savunmada, kendisinin savunma hakkının engellendiğini anlattı.
Ayrıca Kara’ya yargılama izni verildikten sonra HSYK müfettişinin hakkında hazırladığı soruşturma dosyasındaki belgelerin gönderdiği öğrenildi. Savcı Kara, savunması alınmadan hakkında yargılama izni verilmesi, akabinde iddianame hazırlanması hususunda 17 Nisan’da kurula gönderdiği savunmada, kendisinin savunma hakkının engellendiğini anlattı.
Müfettiş tarafsız değil…
Kara’nın avukatı tarafından kurula gönderilen savunmada, daha
önce yaptıkları (müfettişin tarafsız soruşturma yürütmediği, yeni bir müfettiş
görevlendirilmesi, soruşturma kapsamında savcı Ekrem Aydıner’in bilgisine
başvurulurken, Mehmet Yüzgeç’in ifadesinin alınmaması, iki katipten birinin
dinlenmesi diğerinin dinlenmemesi vs) tüm taleplere kurul tarafından cevap
verilmediği, bu taleplere cevap verilmediği için de savunma hakkının
kısıtlandığı anlatıldı. Kurulun bu talepleri görmezden gelerek kendi kendine “savunma
yapmamıştır” gibi bir sonuca ulaşmasının hukuken kabul edilir bir yanının
olmadığı ifade edildi.
17 Aralık’ı sıfırlayan savcının tutuklamaya
sevkte imzası olduğu hatırlatıldı
Kara’nın avukatı savunmada, soruşturmayı kapatan savcı Ekrem
Aydıner ve o dönem dosyada görev alan savcı Mustafa Erol’un da tutuklama sevk
yazısında imzasının olduğunu, her iki savcının da tutukluluğa itiraza ilişkin
benzer görüş bildirdiğini hatırlattı, şunları belirtti: “”Soruşturmaya dayanak
yapılan yakınan şüpheli şahıslar, 20.12.2013 tarihinde tutuklama istemli
olarak mahkemeye sevk edilmiştir ve de sevk yazısı altında müvekkilin,
C.Savcıları Ekrem Aydıner ile Mustafa Erol’un imzaları
bulunmaktadır. Ayrıca; her iki savcının tutukluluk durumlarını ve itirazların
değerlendirilmesine ilişkin tüm yazılarda da imzaları mevcuttur. Defalarca bu
durum tekerrür etmiştir.”
Dosyanın şüphelilerinin müdafileri tanık sıfatı
ile dinlenemez
Ayrıca savunmada, müfettişlerin tanık olarak bilgisine
başvurduğu dosyanın şüphelileri Barış Güler, Rıza Sarraf, Mustafa Demir gibi
isimlerin avukatlarının tanık sıfatı ile dinlendiğine dikkat çekilerek, söz
konusu kişilerin “tanıklık” sıfatının bulunmadığının altı çizildi. Dilekçede, durum
şöyle izah edildi:“Müvekkilin soruşturma konusu olayda ‘iddia makamı makamı’
olarak görev yaptığını ve de sözde tanıkların, “Müdafii” ve “şüpheli”
sıfatlarını haiz olduklarını,c) İhtilafta taraf olduklarını, en azından
aralarında hukuki karşıtlık bulunduğunu, birbirlerine tanıklık yapmalarının
mümkün olmadığını, bir kişinin hem müşteki hem de şikayetine ilişkin tanık olamayacağı,
Hiçbir yakınan tarafından bu gerçek dışı ithamların Savcılık Sorgu
Zabtının altına şerh ettirilmediğini, mahkeme sorgusunda da bu konuya hiç bir
şekilde değinmediklerini…”
Stajyer avukatların bildiğini tanık olarak dinlenen
avukatlar neden yapmadı?
Dilekçede, tanık sıfatı ile ifade veren avukatların beyanları
ile mahkeme zabıtlarının örtüşmediği, savcının taraflı, ya da soruşturma
usullerine aykırı davranışlar içerisinde olduğuna dair avukat hakları merkezine
bildirimde bulunmadığı belirtildi. Bu durumun stajyer avukatlarca bile
bilindiği anlatıldı.
Kurulun soruşturma konusu yaptığı “tesadüfi
delil” TBMM’ce de doğru bulunmuş
Dosyada tesadüfi delil olarak elde edilen Ebru Gündeş tapesi
gibi evrakların hukuki delil olarak TBMM yolsuzluk komisyonunca hazırlanan
raporda da aynı kapsamda delil olarak görüldüğü anlatılırken, bu konudaki
yolsuzluk komisyon raporunun 191.sayfasında durumun aynı şekilde
değerlendirildiği bölümün incelenmesi istendi.
Hukuken
mümkün olmadığı halde, savcının takdir yetkilerinin müfettişlerce soruşturma
konusu yapıldığı, böylece müfettişin yetki aşımı yaptığı anlatıldı.
200.000 soruşturmadan Çolakkadı bilgilendirilmiş midir?
Öte
yandan, operasyondan dönemin İstanbul C.Başsavcısı Turan Çolakkadı’ya bilgi
verilmediği hususunda da savcı ilginç bir talepte bulundu. “Tahminen 200.000
soruşturmadan kaçı hakkında Çolakkadı bilgilendirilmiştir araştırılsın” dedi.
Rapor yok hükmünde sayılsın, savcı göreve iade edilsin
Bunun
yanı sıra soruşturmada yaşanan en temel hak olan “savunma hakkı” kısıtlanması
dahil birçok eksiklik ve hukuksuzluk anlatıldıktan sonra, “gerçeklerle ilgisiz
raporun yok hükmünde kabul edilmesi, mevcut soruşturmanın düşürülmesi ve de
hukukun gereği olarak müvekkilin bilhakkın göreve iadesinin sağlanması” talep
edildi.
Savcı Celal Kara’nın avukatı aracılığıyla
kurula verdiği savunma şöyle:
A- GENEL AÇIKLAMALAR:
1. Tarafımıza gönderilen 5 klasörden oluşan dosya muhteviyatını inceleyerek detaylı savunma hazırlayabilmemiz için verilen sürenin kısalığı nedeniyle ek süreye ihtiyacımız olduğuna ilişkin olarak 14.04.2015 tarihli dilekçemizi tekrar ederiz.
2. Malumları olduğu üzere; bugüne kadar, yaptığımız itiraz-şikayet-müfettişin ve kurul üyelerinin reddi mahiyetindeki başvurularımıza Sayın makamınızdan olumlu veya olumsuz hiçbir yanıt alamadık. Hiçbir gerekçe ileri sürülmeyen hallerde dahi ret talebi hakkında bir karar verilmesi zorunlu ve bu karar verilmeden yola devam hukuken memnu iken, somut gerekçelerle yaptığımız ret talepleri karşılanmadan ve hiçbir cevap verilmeden üst üste hukuksuz kararlar alınması, ileride hukuki ve cezai sorumluluk doğurabilecek ölçüde ağır ihlallerdir.
3. Önceki yapılan itirazlarımızı havi dilekçelerimize hiçbir karşılık verilmeden açıkta kalma süresi uzatım kararının ve de yargılama izninin hangi gerekçe ve delile dayandırıldığını merak etmekteyiz. Bu haliyle alınan kararda hukuka uyarlık olmadığını değerlendirmekteyiz.
4. Müvekkile savunma hakkını kullandırmadan verilen kararın yok hükmünde olduğunu sizler daha iyi bilecek ve takdir edecek makam ve mevkidesiniz. Bu sebeplerle, önce sunduğumuz gerekçeler ile bu dilekçedeki itirazlarımızın yeniden değerlendirilerek, incelemeye konu 03.03.2015 tarihli kararın kaldırılması, hukuk ve hakkaniyetin gereği olduğu düşüncesindeyiz. Yukarıda açıkladığımız Müfettişleri ret ve şikayet talebimiz, ve iddialarımız karşılanmadan açıkça tarafsız olmadığı belli olan müfettişlere savunma yapma mecburiyetimiz de olmadığı halde, biz bu ret talebimiz hakkında cevap beklerken savunma yapmamıştır denilmesinin anlamını, hukukta yeri olmayan ve sehven verilmiş bir karar olarak değerlendirerek kabul etmiyoruz.
B- USULE İLİŞKİN İTİRAZLARIMIZ:
Muhalif iki üyenin itirazlarına aynı şekilde katılmakla birlikte, sehven kaleme alındığını düşünmek istediğimiz karar hukuka, usule, ANAYASA’nın 129/2 maddesine, AİHM içtihatlarına aykırıdır. Şöyle ki;
1. Müvekkil tarafından yapılmış olan ve de MÜFETTİŞLERİN REDDEDİLMESİNE İLİŞKİN BEYANI KARŞILANMAKSIZIN SORUŞTURMANIN SÜRDÜRÜLMESİ HUKUKA AYKIRIDIR.
2. Müvekkilin MÜFETTİŞİ REDDİ itirazı, itiraza konu 26.03.2015 tarihli ve de 03.03.2015 tarihli kararlar ile zımnen kabul edildiği halde soruşturmanın sürdürülmesi, daha önceki kararlarda ve de soruşturma raporunda bazı meslektaşlarım (AVUKATLAR) ile Soruşturma Şüphelilerinin bir takım GERÇEKLERLE İLİŞKİSİ OLMAYAN, BİRBİRİYLE AÇIKÇA ÇELİŞEN VE DE MESNETSİZ YAKINMALARI DAYANAK TUTULDUĞUNDAN incelemenin hukuka uyarlığı yoktur,
Soruşturmaya dayanak yapılan tanıkların;
a) TANIKLIK sıfatları olmadığını,
b) Müvekkilin soruşturma konusu olayda ‘İDDİA MAKAMI’ olarak görev yaptığını ve de sözde tanıkların, “MÜDAFİİ” ve “ŞÜPHELİ” sıfatlarını haiz olduklarını,
c) İhtilafta taraf olduklarını, en azından aralarında hukuki karşıtlık bulunduğunu, birbirlerine tanıklık yapmalarının mümkün olmadığını, bir kişinin hem müşteki hem de şikayetine ilişkin tanık olamayacağı,
d) Hiçbir yakınan tarafından bu gerçek dışı ithamların Savcılık Sorgu Zabtının altına şerh ettirilmediğini, mahkeme sorgusunda da bu konuya hiç bir şekilde değinmediklerini,
e) İstanbul Barosu Avukat Hakları Merkezine bilgi verilmediğini, tutanak tutulmadığını, Baroya herhangi bir şikayet yapılmadığını,
f) Konuya ilişkin İstanbul Baro Başkanlığı’nın 23.12.2014 tarihli, 96936 sayı numaralı evrakını dosyaya sunarak, soruşturmaya konu yakınmalar gerçek olsaydı, Avukatlık Meslek Kuralları 23. maddesinin açık olduğunu; Baro yetkililerine başvurulması gerektiğinin Stajyer avukatlar tarafından bile bilinen bir husus olduğunu,
g) Böyle bir olayın gerçekleşmediğinin açık olduğunu ve de suçlama konusu yapılamayacağını,
h) Bu tür bir ithamın yapılmış olmasını, MÜFETTİŞ YÖNLENDİRMESİ SONUCU GERÇEKLEŞMESİNDEN BAŞKA BİR AÇIKLAMASININ OLAMAYACAĞINI İLERİ SÜEREK İTİRAZLARDA BULUNMUŞTUK.
I) Yaptığımız itiraz ve sunduğumuz belge zımnen kabul edilmiş olup, gerek 03.03.2015 tarihli, gerekse 26.03.2015 tarihli kararlarınızda bu şahısların yakınmalarına yer verilmemesi, hatta ima dahi edilmemesi (ki edilmemiştir) BU KABULÜN GÖSTERGESİ OLUP, HUKUKUN DA GEREĞİDİR.
i) Bu durum, kararlara dayanak olan müfettiş raporunun TARAFSIZ ŞEKİLDE HAZIRLANMADIĞININ GÖSTERGESİ OLUP, MÜVEKKİLCE YAPILMIŞ OLAN REDDİN YERİNDE OLDUĞUNUN EN BARİZ KANITIDIR.
j) GERÇEKKLERLE İLGİSİZ RAPORUN YOK HÜKMÜNDE KABUL EDİLMESİ, MEVCUT SORUŞTURMANIN DÜŞÜRÜLMESİ VE DE HUKUKUN GEREĞİ OLARAK MÜVEKKİLİN BİHAKKIN GÖREVE İADESİNİN SAĞLANMASI SAYIN MAKAMIN SORUMLULUĞUNDADIR.
3- Soruşturmaya konu tüm eylemlerin-iddiaların YARGISAL TAKDİRE İLİŞKİN KONULAR OLDUĞU AÇIKTIR. Şöyle ki;
a) Malumlarınız olduğu üzere; Yargısal takdirin denetimi için tek ve geçerli yol, taleplere konu olan hususların kanun yollarına bırakılmasıdır. Yani üst merciice incelenmesi ve nihai karara bağlamasıdır.
b) Diğer bir deyiş ile; yargısal takdire karşı kanun yollarından başka inceleme yapılamaz. HSYK Kanunu’nun 17/4. maddesi de bu prensip doğrultusunda düzenlenmiş olup; yargısal takdire ilişkin konuların incelenmesi yasaklanmıştır.
c) HSYK Kanunu’nun 17/4. maddesi gereğince incelenmesi memnu olduğu halde, soruşturma konusu yargısal takdir ile faaliyetlerin SORUŞTURULMASI KONUSUNDA ISRARCI OLUNMASI DURUMUNDA; YENİ SORUŞTURMACI GÖREVLENDİRİLEREK YENİ RAPOR ALINMASINA, BU İŞLEMLER SIRASINDA MÜVEKKİLİN MAĞDURİYETİNİN ARTMAMASI ADINA BİHAKKIN GÖREVE İADESİNE KARAR VERİLMESİNİ AYRICA TALEP EDERİM.
4- Müvekkilin savunma hakkını kullanmadığı iddiası konusunda;
a) Müvekkilce tarafınıza sunulmuş 01.09.2014 ve 07.11.2014 tarihli yazılardaki somut nedenlere dayalı itirazlara ve de tarafımca önceki karara karşı yapılmış itirazımıza halen bir karşılık verilmemiştir. Müvekkilce yapılmış olan itirazlarda soruşturma izni verenler ve de özellikle müfettişler için RED İSTEMİNDE BULUNULMUŞ, şu an dahil bu itirazları karşılanmaksızın soruşturma devam etmiş ve de bu rapor oluşturulmuştur.
b) Müvekkilin ret talebi karşılanmaksızın savunma istenmesinde HUKUKA UYARLIK YOKTUR. Bunun itirazımıza konu edilen 03.03.2015 tarihli kararınızda ‘savunma yapılmaması’ iddianıza dayanak yapılması mümkün değildir. Burada olması gereken doğru tespit; müvekkilin savunma hakkının, müfettişlerce ORTADAN KALDIRILDIĞIDIR. Ret talebine cevap vermeyerek, savunma istemenin ve de savunma hakkını kullanmamakla itham etmenin haksızlığı açıktır.
c) Derdest soruşturma konusunun bir disiplin soruşturması olduğu sabittir. Yani ortada özel hukuktan kaynaklı bir uyuşmazlığın olmadığı açıktır.
d) Disiplin hukuku cezalandırma ilkeleri açısından ceza hukuku ile benzer özellikler taşımakta olduğunu, takdir hakkının DENETİM DIŞI OLDUĞUNU, kişilerin disiplin cezası ile cezalandırılabilmeleri için suç olarak belirlenmiş olan tutum ya da davranışın ilgilisi tarafından işlenilmiş olduğunun kesin ve şüpheye yer bırakmayacak şekilde saptanması gerektiği, ceza hukukunun genel ilkeleri gereğince şüpheden sanığın yararlanacağı, suçsuzluk karinesinin esas olduğu, yani bir kimsenin üzerine atılı fiili işlediğine dair kesin ve somut bilgi, belge olmadan ceza verilemeyeceğinin kabul edildiği göz önüne alındığında, bu bağlamda fiil sübuta erdirilmeden, salt şüphe ve ihtimal üzerine kanaate dayalı olarak verilen disiplin cezalarında hukuka uyarlık olmadığı,’ kriterinin birçok İdare Mahkemesi ilamları ile Danıştay içtihatlarında süreklilik ve istikrar kazanmış bir ilke olduğunu, sayın makamın dikkatlerine arz ederek, YARGISAL TAKDİRE İLİŞKİN FAALİYETLERİN İNCELENMESİNİN MEMNU OLDUĞUNU BİR KERE DAHA HATIRLATMAK İSTERİM.
e) Derdest soruşturmada Müvekkilimin SAVUNMASI ALINMAKSIZIN-(yukarıda sebep-sonuç ilişkisi açıklanmıştır)- hakkında hiçbir SORUŞTURMANIN BULUNMADIĞI bir AŞAMADA ADETA 2802 SAYILI HSK KANUNU’NUN 62. MADDESİ (f) bendinde düzenlenen YER DEĞİŞTİRME CEZASI İLE CEZALANDIRILIRCASINA AFYONKARAHİSAR İLİ’NE TAYİN EDİLMİŞ OLMASINA RAĞMEN, aynı soruşturma nedeniyle, 77. maddeye dayalı olarak tedbiren görevden uzaklaştırılması, ve de bu tedbirin uzatılması, ardından daha daha başka tedbir diye nitelendirilebilecek gerekçelerle, hakkındaki haksız ve hukuksuz işlemlerin sürdürülebileceğini işaretle, BİR SUÇA BİR CEZA VERİLİR ilkesini de anlamsız kılacak uygulama ve işlemlerin sürdürüleceği endişesini doğurduğunu defeatle dile getirmiştim. Gelinen noktada 16.04.2015 tarihli basında, SAVUNMASI ALINMAKSIZIN, MÜVEKKİL HAKKINDA İDDİANAME DÜZENLENDİĞİ BİLGİSİ BULUNMAKTADIR.
f) Genç bir hukukçu olarak hukuk eğitimi ve uygulamasında bize öğretilen temel prensiplere aykırı yapılanların manasını ve hukuki mesnedinin izahını istemekteyim. Bence çözüm, derhal soruşturmanın düşürülmesi ve kanunun 80. maddesinin (b) bendi uyarınca müvekkilin ivedilikle görevine başlatılmasıdır.
C- ESASA İLİŞKİN SAVUNMAMIZ:
ÖNCEKİ TÜM İTİRAZLARIMIZ İLE EK SÜRE TALEBİMİZİ TEKRAR EDEREK;
1- HİÇBİR YASAL DAYANAK VE DELİL GÖSTERMEKSİZİN, HUKUKA UYGUN OLAN TEDBİRLERİN HUKUKA AYKIRI OLARAK UYGULANDIĞI SOYUT İDDİASI KONUSUNDA;
a) Leh ve aleyhe olan delillerin toplanması konusunda; müvekkilin apar topar yerinin değiştirildiği ve de soruşturmayı tamamlamasına izin verilmediği ortada olan bir gerçektir. Bu yönüyle; hem müvekkile dosyadan el çektirip, hem de delil toplamamakla itham etmenin izahını talep etmekteyiz.
b) Müvekkilin talep ettiği tedbirlerden; Hangi dosya şüphelisi için? Hangi kuvvetli şüphe sebebi belirlenmeden, (ki son değişiklik ile MAKUL ŞÜPHEYE DÖNMÜŞTÜR.) Hangi şirketlerin tüm malvarlığına el konulması kararı için? Hangi gerekçe ile bu iddialarının ortaya atıldığının somutlaştırılması, aksi takdirde bu soyut ve mesnetsiz ithamdan vazgeçilmesi talep olunur.
3. Kaldı ki; ilgili faaliyet yargısal takdire ilişkin olup, bunun müfettiş ve sayın makamca incelenmesi ve/veyahut soruşturma konusu yapılabilmesi en hafifinden HSYK Kanunu’nun 17/4 maddesine aykırılık teşkil eder.
4. Müvekkilce isnat edilen suçlara ilişkin CMK 128. Maddede açıktır. Bu ithamın neye isnat edildiği somutlaştırılmadığından; CMK 128/1/c,d,f,h’nin açık hükmüne istinat edilmesi ayrıca izahtan varestedir.
(TAŞINMAZLARA, HAK VE ALACAKLARA ELKOYMA
Madde 128 - (1) Soruşturma veya kovuşturma konusu suçun işlendiğine ve bu suçlardan elde edildiğine dair kuvvetli şüphe sebebi bulunan hallerde, şüpheli veya sanığa ait;
a) Taşınmazlara,
b) Kara, deniz veya hava ulaşım araçlarına,
c) Banka veya diğer malî kurumlardaki her türlü hesaba,
d) Gerçek veya tüzel kişiler nezdindeki her türlü hak ve alacaklara,
e) Kıymetli evraka,
f) Ortağı bulunduğu şirketteki ortaklık paylarına,
g) Kiralık kasa mevcutlarına,
h) Diğer malvarlığı değerlerine, Elkonulabilir. Bu taşınmaz, hak, alacak ve diğer malvarlığı değerlerinin şüpheli veya sanıktan başka bir kişinin zilyetliğinde bulunması halinde dahi, elkoyma işlemi yapılabilir.)
5. Ayrıca T.C.K 55. maddesinde ‘KAZANÇ MÜSADERESİ’ düzenlenmiş olup, bunun bir yansıması olan T.C.K 60/2’ye göre; ‘(2) Müsadere hükümleri, yararına işlenen suçlarda ÖZEL HUKUK TÜZEL KİŞİLERİ HAKKINDA DA UYGULANIR.’ hükmü açıktır.
6. T.C.K’nın 282. maddesinde Suçtan Kaynaklanan Malvarlığı Değerlerini Aklama suçu da düzenlenmiştir.
7. 5549 sayılı kanunun 17/1’e göre ‘Aklama ve terörün finansmanı suçunun işlendiğine dair kuvvetli şüphe bulunan hallerde 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 128 inci maddesindeki usûle göre malvarlığı değerlerine el konulabilir.’ denmekle müvekkilce yapılan işlemlerin yasal teminat altına alındığı açıkça ortadadır. Bu yasal mevzuata ve HSYK Kanunu 17/4 maddesine rağmen, müvekkilin ne ile itham edildiği somutlaşmamış bir takım afaki iddia ile suçlanmasının üstelik savunmasının istenmesinde HUKUKA UYARLIK YOKTUR.
2- CMK 135. MADDENİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI
1. CMK 135. maddesinin 2. fıkrasının salt tanık olabilecek kişilere ilişkin uygulanabilecek bir yasa hükmü olduğu gözetilmeksizin B.G. ile M.G. arasında geçen görüşmeler ile Şüpheli R.S. ile E.G.S arasındaki görüşmelere ait tapelerin imha edilmemesiyle müvekkil itham edilemez. Konuya ilişkin olarak TBMM.nce oluşturulmuş olan komisyonun raporunun 191. Sayfasında da bu iddiamız hem leh hem de aleyhte olan üyeler tarafından kabul görmüştür.
2. T.C.K.’nunda DÖRDÜNCÜ BÖLÜM BAŞLIĞI ALTINDA ‘SUÇA İŞTİRAK’(T.C.K. 37-40) düzenlenmiş olup, 37. maddesi ‘Faillik’, 38. maddesi Azmettirme, 39. MADDESİ İSE ‘Yardım etme’ şeklindedir.
3. Bu iddiaya konu olan tüm şahısların hukuki durumunun bu 3 duruma girip girmediğinin tayin ve takdiri yapılmaksızın, müvekkile böyle bir haksız ithamda bulunulmasında hukuka uyarlık yoktur. Kaldı ki; HSYK kanunun 17/4. Md. gereğince yargı yetkisine ve yargısal takdire giren konulara karışılamayacağı açıktır!
4. Ayrıca; CMK 138. madde gereğince İletişim Tespiti'nde Tesadüfi Delil elde edilebilir ve yasaldır. Hakeza Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12.06.2007 tarihli, 2006/5-154Esas, 2007/145 Karar sayılı İçtihadı’nda belirtildiği üzere; ‘ İletişimin Tespiti Kararı Bulunmayan Kişi İçin de Kanıt Olarak Değerlendirileceği’ kesin hükme bağlanmıştır. Aynı doğrultuda Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin 04.03.2014 tarihli 2012/14882Esas, 2014/2295 Karar sayılı içtihadı ile ‘CMK'nın 138/2. Md. Uyarınca Hakkında İletişimin Tespiti Kararı Bulunmayan Görüşmelerin Diğer Tarafı Olan Kişiler İçin de Yasal Delil Olarak Kabul Edilmesi Gerektiği’ açıkça hükme bağlanmıştır.
5. Konuya ilişkin olarak TBMM’nce oluşturulmuş olan komisyonun derlediği raporun 191. sayfasında da bu iddiamızın hem leh hem de aleyhte olan üyeler tarafından kabul gördüğünü bir kere daha dikkatlerinize arz ederim.
3- SONRADAN SORUŞTURMAYA EKLEMLENEN İKİ SAVCIDAN BİRİNİN DAHA İMZASI OLMAKSIZIN 19.12.2013 TARİHİNDE ŞÜPHELİLERİN GETİRTİLEREK TUTUKLAMAYA SEVK EDİLMESİ İTHAMI KONUSUNDA;
1. Konuya ilişkin herhangi bir ihtilaf yoktur. Aksini iddia edenler için olayı bilen kişilerin tanıklığına müracaat edildiğinde gerçek ortaya çıkacaktır. Aksini ispata davet etmekteyiz.
2. Bu iki savcı, ancak bu durum başsavcı tarafından dile getirildikten sonra müvekkil ile irtibat kurmuşlardır.
3. Gözaltında çok sayıda şüphelinin olması ve işleri bitenlerin kolluk tarafından gözaltı süresinin 3. gününde mesai bitimine doğru işlerinin bittiği belirtilerek adliyeye sevk edilmelerinin istenmesi üzerine işleri bitenlerin daha fazla gözaltında tutulmamasını temin için müvekkil katibine diğer iki savcıyı haberdar etmesini söylemiş ancak daha mesainin bitmesine 10-15 dk zaman olmasına rağmen bu iki savcı erkenden mesaiden ayrılmış olduklarından müvekkilin katibi Halil Akgün tarafından bu iki savcının odalarına bakıldığında yerlerinde bulunamamışlardır.
4. Bunun üzerine müvekkil yola çıkarılan bu şüphelilerle ilgili tek başına işlem yapmak zorunda kalmıştır.
5. Bu konuda; soruşturmaya dayanak yapılan yakınan şüpheli şahıslar, 20.12.2013 tarihinde tutuklama istemli olarak mahkemeye sevk edilmiştir ve de sevk yazısı altında müvekkilin, C.Savcıları EKREM AYDINER ile Mustafa EROL’un imzaları bulunmaktadır. Ayrıca; her iki savcının tutukluluk durumlarını ve itirazların değerlendirilmesine ilişkin tüm yazılarda da imzaları mevcuttur. Defalarca bu durum tekerrür etmiştir. Bu savcıların itirazları ya da farklı değerlendirmeleri olabilecek idiyse, tüm bu uzatma incelemelerinde itirazlarını ileri sürebilirlerdi.
4- UYAP’A KAYIT ETMEME İDDİASI;
a) Uyap’a şüphelilerin kayıt edilmemesi SÖZ KONUSU DEĞİLDİR.
b) İstanbul 5. Sulh Ceza Mahkemesi’nin, 14.09.2012 tarihli kısıtlama kararı alınmasına ve de yasada UYAP’a kayıt yasal mecburiyeti bulunmamasına rağmen; B. G. haricindeki şüphelileri UYAP’a geç kaydetmekle itham edilmesinin MESNEDİ VE MANASI YOKTUR.
c) Sanki soruşturmanın başında tüm şüpheliler ve işledikleri suçlar biliniyormuş da kasden kaydedilmemiş gibi isnatta bulunulmaktadır. Oysa;
1) Müvekkilim bu soruşturmayı başlatan kişi değildir. Soruşturmada ortasından sonra görevlendirilmiştir.
2) Malum olduğu üzere bir kişinin teknik takipli bir soruşturmada, soruşturmaya dahil edilebilmesi için bir şüpheli konuşma yeterlidir. Bu şekilde hakkında soruşturma başlatılır, ancak tam olarak hangi suçlara karıştığı, teknik takip, fiziki takip, ifadeler ve diğer toplanan delillerin bir arada değerlendirilmesi sonucunda netleşir ve belirlenir. Bu ise operasyon sonrası döneme tekabül eder. Yani bir soruşturma kapsamındaki kişiler hakkında hangi suçlardan sorumlu tutulacakları ancak operasyon sonrası belli olur. Örneğin bir şüpheli hakkında şüpheli konuşmaları nedeniyle bir soruşturma mevcut olsa bile buna dair hukuki vasıflandırma belki de savunma aşamasında değişecektir. Bu nedenlerle ara dönemde suç kaydı girmek hukuken doğru değildir.
3) Yine çok sayıda şüpheli ve suçun olduğu onlarca ve yüzlerce soruşturmanın yürütüldüğü nazara alındığında gerek polisin gerekse savcının iş yükü itibariyle an be an her şüphelinin karıştığı suçları takip mümkün değildir ve de bugüne kadar hiçbir soruşturmada da yapılamamıştır. Zira yeterli personel olmaması, vakit darlığı, iş yükü yönüyle fiilen imkansızdır. Bu durum YCGK Kararlarına da yansımıştır.
5- BAŞSAVCI TURAN ÇOLAKKADI’YA BİLGİ VERİLMEDİĞİ VE DE KAMUOYUNDA FARKLI YORUMLAMALAR İLE YAKINMALARA SEBEBİYET VERİLDİĞİ İDDİASI:
a) Soruşturma müvekkil tarafından başlatılmamıştır. Soruşturmayı başlatan C. Savcısının tayini çıkması üzerine dosya müvekkile tevzii edilmiştir! Bu husus, HSYK Baş Müfettişlerince yeterli inceleme yapılmış ise zaten görülmüştür.
b) Müvekkile dosyayı devreden savcının çalıştığı bürodan sorumlu başsavcı vekili Z.Ö.’dür.
c) SORUŞTURMA BAŞLADIĞI ZAMAN (ki müvekkil henüz dosyaya atanmamıştır.) Turan Çolakkadı’ya bilgi verilip verilmediği konusunda herhangi bir bilgi sahipliği yoktur, bunun ilgili kişilere sorulması talep olunur.
d) Turan ÇOLAKKADI müvekkilin hiyerarşik olarak 2. sicil amiridir. (birinci sicil amiri-hiyerarşik üstü Z.Ö.’dür.) Kaldı ki; operasyondan önce müvekkil her iki amirine bilgi de vermiştir. Z.Ö’ün ifadesinde operasyondan önce müvekkilden bilgi aldığı, hatta operasyon günü Turan ÇOLAKKADI’ YA tekraren bilgi verdiği ifadesini kullandığı duyumu alınmıştır. Z.Ö.’den sorulması talep olunur. Kaldı ki; bilindiği üzere Başsavcı vekili demek, vekalet verilen hususlarda Başsavcı adına onun gibi hareket etmeye yetkili kişi demektir. Bu durum nazara alındığında belirli suçları soruşturmak için ayrı bir büro oluşturulup, başına da başsavcının yetkilerini kullanmak üzere vekil atanmış ise, ki atanmıştır, ona bilgi verilmiş olması bile fazlasıyla yeterlidir. Kaldı ki; buna da yasal mecburiyet yoktur. Soruşturmanın içeriğine ve yürütülmesine müdahele yetkisi Başsavcı yada vekili dahil hiç kimseye hiçbir mevzuatta tanınmamıştır.
e) Müvekkilin kamuoyu yaratmak, etkilemek ve/veyahut engellemek gibi bir görevi ve eylemi de yoktur. Etkilenmeye hazır insanları kim ne yaparsa yapsın etkilenmemesini de sağlayamaz.
f) Ayrıca müvekkilin 2. Sicil amiri Turan ÇOLAKKADI tarafından;
1) Şuana kadar kaç tane böyle talimatname yayınladığı ve de yürütülen tüm soruşturmalardan dolayı (tahminen 200.000 civarı soruşturmadan bahsediyorum.) bilgi verilip verilmediği,
2) Bu kadar olay olur iken kendisinin ne işlerle meşgul olduğunun sorulması ayrıca talep olunur. Hiçbir şekilde bu iddiayı kabul etmemekle birlikte; soruşturma konusunun ve taraflarının kendine özgü niteliği gereği ayrıntılı bilgi verilmesi halinde, Anayasa 137/2. Maddesinde “Konusu suç olan emrin hiçbir şekilde yerine getirilemeyeceği”, TCK 277 ve 288. maddelerinde yer alan“Yargı görevini yapanı etkileme ile adil yargılamayı etkileme” suçunun işlenebileceği ihtimalinin göz ardı edilmesi de manidardır.
TALEPLERİMİZ:
1- Müvekkilce tarafınıza sunulmuş 01.09.2014 ve 07.11.2014 tarihli yazılardaki itirazlarının haklılığının zımnen ikrar edildiği (yukarıda açıklanmıştır) sabit olan kararınız da gözetilerek, HSYK Kanunu’nun 17/4. maddesine aykırı olarak yapılmış olan soruşturmanın düşürülmesini,
2- Görevden uzaklaştırma kararının bihakkın kaldırılarak müvekkilin görevine iadesini,
3- Aksi yönde işlem yapılacaksa; önceki beyanlarımızı tekrar ederek, ayrıntılı ve esas savunma için 20 gün ek süre talebimizin kabulüne karar verilmesini,
4- Müvekkilin önceki itirazları ile bu ve önceki beyanlarımın birlikte değerlendirilmesini tensiplerini. 17.04.2015