İnsani yardım malzemesi ne şekilde devlet sırrı?
İnsani yardım malzemesi ne şekilde devlet
sırrı? Devlet sırrı dediğiniz silah ve mühimmat taşınması ise MİT’in görevi mi?
Savcı Özcan Şişman,
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda hakkında yürütülen soruşturma ile ilgili
savunmasını kurula gönderdi. Şişman, 1 Ocak’ta MİT’e ait olduğu ifade edilen
TIR’ların aranmasının engellendiği bilgisi üzerine olay yerine gittiğini, olay
yerinde MİT’çi olduğu belirtilen şahısların fiziki direnç gösterdiğini daha
sonra ise Jandarma ve polisin olay yerinden uzaklaştığını, kendisinin MİT
mensupları ile yalnız kaldığını anlattı. Şişman “, “MİT’e ait olduğunu bildiğiniz tırlarda
arama yapmak ya da yaptırmak ve ilgili tırları alıkoymak suretiyle devletin
gizli sırlarını ifşa etme kastıyla hareket ettiğiniz” şeklinde tarafıma isnatta
bulunulmuş ise de; tırlarla taşınan malzemenin insani yardım malzemesi olduğu
kabul ediliyorsa bunun ne şekilde devlet sırrı olduğu, bu bilgi/sırrın
açıklanmasının nasıl devlet sırrını ifşa olduğu anlaşılamamıştır. Devlet
sırrı dediğiniz silah ve mühimmat taşınması ise, olay tarihinde yürürlükte
bulunan 2937 sayılı Yasanın 4. Maddesinde MİT’in görevleri sınırlı şekilde
sayılmış, bu görevler içerisinde silah ve mühimmat taşınması şeklinde bir görev
tanımı bulunmamaktadır. Hukuk devletinde kişiler Anayasa ve yasalardan almadığı
bir yetkiyi kullanamazlar” dedi.
“Devlet sırrını” ifşaya dair somut delil
nedir?”
Savcı Şişman, kendilerine yöneltilen suçlamalar ilişkin olarak ise “Aksine sayılan görevler dışında bir görev
verilemeyeceği emredici hüküm olarak yer almıştır. Devlet sırrının ve ifşa
etmeye çalıştığımız iddia edilen bilgi ve belgelerin somut olarak ne olduğu
ortaya konulmadan, görevini yapmaya çalışan bir Cumhuriyet Savcısının vehimler
ve faraziyeler üzerinden suçlanması, önyargılı ve sübjektif değerlendirildiği
izlenimini vermiştir” tespitine savunmasında yer verdi.
“Silah
sağlama suçu”
Savcı Şişman olayın “Silah
sağlama suçu” olarak değerlendirildiğini “Aramaya konu eylem tarafımızdan TCK’nın 315. Maddesinde tarif edilen
“silah sağlama” suçu olarak değerlendirilmiştir. Terörle Mücadele Yasasının 4
ve 5. Maddelerine göre bu suç terör suçu olarak kabul edilmiş olup, olay tarihi
itibariyle bu suçun soruşturmasının TMK 10. maddesi ile yetkili ve görevli
Cumhuriyet Savcıları tarafından yapılacağı izahtan varestedir” sözleri ile
belirtti.
Savcı Şişman’ın 5 Sayfalık savunması şöyle:
01.01.2014 tarihinde, Hatay-Kırıkhan’da
soruşturmaya konu olan “Silah ve patlayıcı madde sevkiyatı yapılacak.” içerikli
ihbarın kolluk görevlilerince tarafıma bildirilmesi üzerine öncelikle günün
nöbetçi Cumhuriyet Savcısı Aziz TAKÇI ile irtibat kurarak talimat almalarını,
delillerin sağlıklı, süratli toplanması ve güvenlik gerekçesi ile Hatay TEM
Şubesi görevlilerinin de olay yerine gitmesi talimatı verdim. Bir süre sonra
kolluk görevlilerince durdurulan tıra eşlik eden ve MİT görevlisi olduklarını
söyleyen kişilerce arama yapılmasına engel olunduğunun bildirilmesi üzerine, iş
bölümü gereği Hatay ilinden sorumlu olmam nedeniyle ve daha önce Hatay’da
meydana gelenbirçok insanın ölüm ve yaralanmasına neden olan bombalama
eylemlerini de dikkate alarak işin önemine binaen olay yerine gittim.
Olay yerine gittiğimde Jandarma görevlileri oradan
ayrılmıştı. Olay yerinde bulunan TEM polislerine tırda arama yapmaları talimatı
verdiğim sırada kimlik veya görev belgesi göstermeksizin MİT görevlisi olduğunu
söyleyen kişiler nezaketsiz ve kaba bir şekilde davranış sergileyerek fiziki
direnç gösterdiler. Kısa bir süre sonra TEM polisleri olay yerinde bilgim
dışında ayrılınca araçlarda arama yapmanın mümkün olmadığını görerek C.
Başsavcı Vekili Ahmet KARACA ile görüşüp olay yerinden ayrıldım. Arama
yapılamadığına dair tutanak tanzim ettim.
Her ne kadar savunma yazısında, Adana
Cumhuriyet Başsavcısı Süleyman BAĞRIYANIK ile saat 20:45 te telefonla
görüştüğüm iddia edilmiş ise de; bu süreçte Cumhuriyet Başsavcısı ile herhangi
bir telefon görüşmesi yapmadım. Görüştüğüm kişi Cumhuriyet Başsavcı Vekili
Ahmet KARACA’dır. Ayrıca yapılan bir hazırlık soruşturmasında ilgili Cumhuriyet
Savcısının bağlı olduğu Cumhuriyet Başsavcısı veya vekili ile görüşmesi,
görevin niteliği gereğidir. Bu nedenle;
olay anı itibariyle, olay yerinde bulunan görevli Cumhuriyet Savcısının, bağlı
bulunduğu ilgili Cumhuriyet Başsavcı vekili ile telefonla görüşmesi, işlemin
mevzuata ve rutin işleyişe uygun olarak yapıldığının en bariz göstergesi olup,
bu görüşmelere farklı anlamlar yüklenerek, görüşmelerin soruşturmaya konu
edilmesi anlaşılamamıştır.
Arama
kararları ve sonrasında durdurulan araçların yanında bulunan şahısların,
kendilerinin MİT personeli ve malzemelerin de MİT’e ait olduğu yönündeki
iddialara rağmen, arama işlemlerinin 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri
ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26. Maddesine açıkça aykırılık
oluşturduğu iddia edilmişse de;
5271 sayılı CMK’nın 160. Maddesinin,
“Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği
izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup
olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.” Amir
hükmünü içermektedir.
Aramanın yapıldığı
tarihte yürürlükte bulunan, 2937 Sayılı Kanunun “soruşturma izni” başlıklı 26.
maddesine göre “MİT mensuplarının veya belirli bir görevi ifa etmek üzere kamu
görevlileri arasından Başbakan tarafından görevlendirilenlerin; görevlerini
yerine getirirken, görevin niteliğinden doğan veya görevin ifası sırasında
işledikleri iddia olunan suçlardan dolayı ya da 5271 Sayılı Kanunun 250.
maddesinin 1. fıkrasına göre Ağır Ceza Mahkemelerinin görev alanına giren
suçları işledikleri iddiasıyla haklarında soruşturma yapılması Başbakanın
iznine bağlıdır.” şeklindeki düzenleme ile, MİT mensuplarının görevleri ile
ilgili iddialarda, soruşturma açmayı izne bağlamakla birlikte, bu izin şahsa
bağlı olup, konu hakkında soruşturma açılmasını, delillerin toplanmasını ve MİT
Kanununun 26. maddesi kapsamına girenler hakkında soruşturma izni alınması
maksadıyla fezleke düzenlenmesini de engellememektedir.
Nitekim bu konuda
görüşlerini ortaya koyan Ceza Hukuku Profesörü Ersan Şen 20/01/2014 tarihli
makalesinde; “…Cumhuriyet Savcısı ve emrinde bulunan kolluk, suça konu eylemi
icra edenin MİT mensubu veya suçta kullanılan aracın MİT’e ait olup olmadığına
bakmaz. Savcı ve kolluk ceza kanunlarına göre, suç olarak tanımlanan fiile
müdahale etmek, işlenip tamamlanmasını önlemek ve failleri yakalamak ve
delilleri toplamak zorundadır. MİT Kanununun 26. Maddesi Cumhuriyet Savcısının,
Ceza Muhakemesi Kanununun 160 ve 161. maddelerinden kaynaklanan yetkilerini
kullanmasını engellemez. Cumhuriyet Savcısı, bir MİT mensubunun veya
vasıtasının karıştığını düşündüğü bir eylemde suç unsuru olduğuna dair basit
bir şüpheye ulaştığında, durumu derhal bağlı olduğu Cumhuriyet Başsavcısı ile
paylaşıp ceza soruşturmasına başlamalı ve delilleri toplamalıdır. İddiaya konu
suça karışan fail veya faillerin MİT mensubu olduğunu tespit eden savcı,
konunun MİT Kanununun 26. Maddesinde kalıp kalmadığını tespit etmeli, girmediği
sonucuna vardığı takdirde, fail veya failler hakkında soruşturma başlatmalı,
aksi halde Başbakanın izninin alınması amacıyla fezleke düzenleyip, takip
başlatılması şartının tamamlanabilmesi için izin talebini içeren dosyayı Adalet
Bakanlığı vasıtası ile Başbakana göndermelidir. MİT Kanununun 26. Maddesi,
Cumhuriyet Savcısı tarafından, CMK 116 ve 119. maddesi şartları dairesinde
arama yaptırılmasını engelleme dayanağı yapılamaz. Savcı en azından tırda
taşınan ve silah olduğu düşünülen suç delillerinin elde edilebileceği ve/veya
kim olduğu bilinmeyen faillerin yakalanabileceği konusunda makul şüpheye
ulaştığında hâkimden alacağı kararı, gecikmesinde zarar olan halin varlığında
da vereceği yazıla arama emri ile tırda arama yaptırabilir, CMK’nın 127.
maddesi uyarınca da suça konu edilen eşyaya el koydurabilir. MİT Kanununun 26.
Maddesi, Savcının maddi hakikati araştırmak ve durum tespiti yapmak amacıyla
arama yaptırmasına engel değildir. 26. Madde, MİT mensuplarının görevleri ile
ilgili iddialarda, soruşturma açmayı izne bağlamakla birlikte, bu izin şahsa
bağlı olup, konu hakkında soruşturma açılmasını, delillerin toplanmasını ve bu
sırada MİT Kanununun 26. Maddesi kapsamına girenler hakkında soruşturma izni
alınması maksadıyla fezleke düzenlenmesinin önüne geçemez. CMK’nın 157. Maddesi
gereğince, soruşturmalar gizli olduğundan ve ayrıca CMK’nın 153/2. maddesi
uyarınca da özel gizlilik kararı da alınabileceğinden, devletin güvenliğinin
tehlikeye düşürüldüğü iddiası da haklılık bulmayacaktır…Bir suçun işlendiğine
dair, basit şüpheye ulaşan Cumhuriyet Savcısı maddi hakikati araştırmak
amacıyla, emrinde bulunan kolluk vasıtasıyla soruşturma başlatmak ve delilleri
toplamak zorundadır. Cumhuriyet Savcısı soruşturma başlatma yükümlülüğü ile
ilgili yetkisini ihmal edemez ve yetkisini de kötüye kullanamaz. Savcının
soruşturma izni alabilmesi için ilk aşamada suçun varlığını belirlemek,
delillere ve faillere ulaşması ve bilgilerden hareketle fezleke düzenlemesi
gerekir. Savcı bu çalışmaları yapmadığı takdirde, ortada düzenleyeceği fezleke
için gerekli bilgi olmaz. MİT mensuplarının görevine giren veya görev
sırasındaki faaliyetleri yönünden, soruşturma izni öngören MİT Kanununun 26.
Maddesindeki düzenleme, amaç ve hukuki mantığı gereğince soruşturma izni
verilmesi talebinin dayanağını oluşturacak fezlekeyi hazırlayabilmesinde
Cumhuriyet Savcısının gerekli delil ve bilgiyi toplamasını engellememiş ve bir
özel kanun olarak da CMK’nın 160 ve 161. maddelerinin önünü kapatmamıştır.”
şeklinde görüşlerini belirtmiştir.
Ayrıca, 2937 Sayılı Kanunun
26. maddesi 17.04.2014 tarihinde yapılan düzenleme ile değiştirilmiştir.
Maddeye eklenen;
“..,MİT görev ve
faaliyetleri ile mensuplarına ilişkin bir ihbar, şikayet alındığında, MİT
müsteşarlığına bildirilir, konunun görev ve faaliyetlere ilişkin olduğu
belirtilir veya belgelendirilmesi halinde adli yönden işlem yapılmaz, herhangi
bir koruma tedbiri uygulanmaz. İsimsiz, imzasız, adressiz ya da takma adla
yapıldığı anlaşılan ya da belli bir olayı ve nedeni içermeyen, delilleri ve dayanakları
gösterilmeyen ihbar ve şikayetler Cumhuriyet Savcısı tarafından işleme konmaz.”
şeklindeki yeni düzenlemesi ile, MİT personeli ve MİT tarafından sevk edilen
bir eşya ile ilgili yapılan ihbar üzerine ne tür işlemler yapılacağı açıkça ve
tereddüt oluşturmayacak şekilde düzenlemiştir. Bu değişiklikle, olay tarihinde
yapılmaya çalışılan aramaların yürürlükteki mevzuat ve yasalara aykırılık
oluşturmadığı, yasa koyucunun olaydan sonra gerçekleştirdiği yasal
değişiklikteki yeni iradesi ile açıkça ortaya çıkmıştır. Ayrıca olay günü mit
görevlisi olduğunu iddia eden kişiler herhangi bir görev belgesi de ibraz
etmemişlerdir.Yapılan yeni düzenleme; Cumhuriyet Savcısının soruşturma yetkisi
bakımından, istisnai bir sınırlama getirmiştir.
Kanun koyucu 2937 Sayılı Kanununun
değişikliğine esas alınan, 6532 sayılı Kanunun genel gerekçesinde;
“Bu çerçevede Milli İstihbarat Teşkilatının
görevlerini daha etkin ve verimli olarak yerine getirebilmesi için, devlet
kurumları ile koordinasyonunun sağlanması, kişi, kurum, kuruluş ve yapılarla
ilişki kurulabilmesi, bilgi ve belgelere ve iletişim alt yapılarına erişim
sağlanabilmesi ve bunlardan istifade edilebilmesi, gizlilik prensiplerine göre
çalışılabilmesi, MİT mensuplarının haksız ve hukuksuz iddia ve isnatlarla
görevlerinin açığa çıkmasına veya engellenmesine karşı gereken tedbirlerin
alınabilmesi, bunların veya istihbarat hizmetlerine katkıda bulunan kişilerin,
kanunlarla tanınan koruma tedbirlerinden yararlandırılması önem arz etmektedir.
Diğer taraftan, Milli Güvenlik Kurulunun
yapısı ve kararlarının niteliği göz önünde bulundurulduğunda, dış güvenlik,
terörle mücadele ve milli güvenliğe ilişkin konularda bakanlar kurulunca MİT’e operasyonel
görev verilmesine yönelik düzenleme yapılması ihtiyacı hâsıl olmuştur.
Teklifle; Milli İstihbarat Teşkilatı’nın,
çağın gereklerine uygun hale getirilmesi ve diğer istihbarat teşkilatlarının imkân
ve kabiliyetlerine kavuşturulabilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmakta,
insan istihbaratı ve teknik istihbarat yöntem ve kapasitesi arttırılmaktadır.”
denilmektedir.
Genel gerekçede de açıkça ifade edildiği
üzere, söz konusu düzenleme ile, MİT personelinin CMK’da düzenlenen koruma
tedbirleri açısından istisna tutulması amaçlanmış, bu düzenlemeden önce MİT personelinin
CMK’da düzenlenen koruma tedbirlerinden muaf tutulmadığı kanun koyucu
tarafından da kabul edilmiştir.
Keza,
“MİT’e ait olduğunu bildiğiniz tırlarda arama yapmak ya da yaptırmak ve ilgili
tırları alıkoymak suretiyle devletin gizli sırlarını ifşa etme kastıyla hareket
ettiğiniz” şeklinde tarafıma isnatta bulunulmuş ise de; tırlarla taşınan
malzemenin insani yardım malzemesi olduğu kabul ediliyorsa bunun ne şekilde
devlet sırrı olduğu, bu bilgi/sırrın açıklanmasının nasıl devlet sırrını ifşa
olduğu anlaşılamamıştır. Devlet sırrı dediğiniz silah ve mühimmat
taşınması ise, olay tarihinde yürürlükte bulunan 2937 sayılı Yasanın 4.
Maddesinde MİT’in görevleri sınırlı şekilde sayılmış, bu görevler içerisinde
silah ve mühimmat taşınması şeklinde bir görev tanımı bulunmamaktadır. Hukuk
devletinde kişiler Anayasa ve yasalardan almadığı bir yetkiyi kullanamazlar.
Aksine sayılan görevler dışında bir görev verilemeyeceği emredici hüküm olarak
yer almıştır. Devlet sırrının ve ifşa etmeye çalıştığımız iddia edilen bilgi ve
belgelerin somut olarak ne olduğu ortaya konulmadan, görevini yapmaya çalışan
bir Cumhuriyet Savcısının vehimler ve faraziyeler üzerinden suçlanması, önyargılı
ve sübjektif değerlendirildiği izlenimini vermiştir.
İkinci
iddiaya ilişkin savunmam;
Olay yerinde MİT görevlilerinin fiziki güç
kullanmaları, son derece gergin, saldırgan ve talimatlarımızı kaale almayan
tutum sergilemeleri nedeniyle aramayı yapabilmek için ölçülü güç kullanılması
talimatı verdim. Bu kişilerin sözlü beyanları dışında görev belgesi ve
kimliklerini göstermemeleri, adli görevin ifasını engellemeleri nedeniyle
müdahale edilmesini istedim. Ancak aracın anahtarını vermedikleri için
müdahaleye gerek kalmadı. Bu kişilerin gözaltına alınması ve cep telefonlarına
el konularak görüşme yapmalarını engellemeye yönelik bir talimatım da olmadı.
Üçüncü
iddiaya ilişkin savunmam;
Aramaya konu eylem tarafımızdan TCK’nın 315.
Maddesinde tarif edilen “silah sağlama” suçu olarak değerlendirilmiştir.
Terörle Mücadele Yasasının 4 ve 5. Maddelerine göre bu suç terör suçu olarak
kabul edilmiş olup, olay tarihi itibariyle bu suçun soruşturmasının TMK 10.
maddesi ile yetkili ve görevli Cumhuriyet Savcıları tarafından yapılacağı
izahtan varestedir.
SONUÇ
OLARAK:
Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere,
soruşturma konusu olayların olay tarihinde yürürlükte bulunan mevzuat
hükümlerine uygun olarak gerçekleştirildiği aşikârdır. Suçun nitelendirilmesini
suça karışanlar ve idare görevlileri yapamaz. Yasal mevzuat çerçevesinde
yapılmak istenen soruşturma yürütme organının temsilcilerinin müdahalesi ile
engellenmiştir. Anayasa, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı
ve yargı bağımsızlığı yok sayılmış, yargının üzerine çökülmüştür. Hiç kimse
yasalardan almadığı bir yetkiyi kullanamaz. İdare yargı kararlarına uymak ve
saygı göstermek zorundadır. Gücü elinde bulunduran bunu hoyratça kullanamaz, kişiler
hukuk kuralları ile bağlıdır. Ben yasaların verdiği yetkiye dayanarak görevimin
gereğini yaptım. Yaptığımın suç olduğunu ve yargının saygınlığını zedeleyecek
bir davranış sergilediğimi düşünmüyorum. Yapılan keyfi, hukuksuz ve zalimce bir
uygulamadır. Maruz kaldığım tayin, açığa alınma, soruşturma işlemleri, yürütme
organı ve medya tarafından gerçekleştirilen “linç” sebebiyle ben ve ailem
maddi-manevi zarar gördük ve görmeye devam ediyoruz. Bu uygulamaları meslektaş
ve yakınlarıma izah edemiyorum. Ulusal ve uluslararası her türlü hukuki
zeminde, mağduriyetime sebep olan herkes hakkında yasal haklarımı
kullanacağımın bilinmesini isterim.
Bu nedenlerle;
2- Görevden
uzaklaştırma tedbirinin kaldırılmasına,
Karar verilmesini arz ve talep ederim
Arzu Yıldız