Savcıların görevden uzaklaştırılması AİHS’ne aykırı
Hakimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu’nun (HSYK) 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasını yürüten
savcılar Mehmet Yüzgeç ve Celal Kara hakkında verdiği görevden
uzaklaştırma (açığa alma) kararına karşı savcıların yeniden inceleme talebinin
reddine HSYK 2.Dairesinin iki üyesinin muhalefet şerhi düştüğü ortaya çıktı.
Dairenin 7 üyesinden 6’sının
katıldığı toplantıda 4 üye açığa alma kararının uzatılmasına imza atarken, 2
üye ise muhalefet şerhi yazdı. Savcılar hakkında dairenin verdiği ilk karar
sonrasında savcıların, haklarında soruşturma yürüten müfettişlerin
tarafsızlığını kaybettiği, dosya kapsamında tanıkların tamamını dinlemediği,
dosyanın şüphelilerinin avukatlarını hukuki usullere aykırı olarak “tanık”
sıfatıyla dinlediği ve HSYK’nın yürüttüğü soruşturmanın hakim ve savcıların
sorgulanması mümkün olmayan (HSYK kanunu 17\4) “takdir yetkilerini sorgulamak”
suretiyle yetki aşımı yaptığı gibi itirazların dikkate alınmadığı şerhte
vurgulandı.
Savunma alınmadan yargılama...
Öte yandan, henüz
hiçbir talebine yanıt gelmediği için savunması dahi alınmayan ve alınmayan
savunma ile yargılanmaları istenen Savcı Celal Kara’nın ve Mehmet Yüzgeç’in
kuruldan sözlü savunma taleplerinin karşılanmadığının altı çizildi. Bu durumun
AİHS’nin 6.maddesinde yer alan “savunma
hakkının kullandırılması zorunluluğu” ilkesine alenen aykırı olduğu
anlatıldı.
Özpınar
davası örnek gösterildi
Her iki savcı için de
AİHS, AİHM kararları ve ilgili maddeleri muhalefet şerhinde yer alırken, örnek
olarak daha önce hakkında “mini etek giydiği, ruj sürdüğü” gibi iddialarla ilk
şikayette meslekten atılan hakim Arzu Özpınar’ın AİHM’ne açtığı davada Türkiye’nin
tazminata mahkum edildiği karar emsal gösterildi. Söz konusu davada, Hakim
Özpınar’ın savunma hakkının kısıtlanmasını, olayın tüm yönleri ile
araştırılmamasına, tanıkların dinlenmemesine vurgu yapılmış bunun hak ihlali
olduğunun ve ilk şikayette meslekten atılmanın da mümkün olamayacağının altı
çizilmişti. Özpınar, 12 Eylül referandumundan sonra AİHM’den aldığı Türkiye’ye
yönelik mahkumiyet kararı ile mesleğe yeniden dönmüştü. AİHM kararında ayrıca
kişilerin yaşam tarzının işine yansımadığı sürece de bunun soruşturma konusu
yapılamayacağının Özpınar davasıyla birlikte başkaca birçok başvuru neticesinde
altını çizmişti.
İşte
kuruldaki iki üyenin muhalefet şerhi gerekçeleri;
“Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS)
6.maddesinde düzenlenen adalete erişim hakkı ile 13.maddesinde düzenlenen
ulusal bir makama başvurma hakkı, kişilerin temel hak ve hürriyetinin ihlal
edildiği yönündeki şikayetlerin esasını inceleyip karara bağlayabilecek ve
ihlalin tespiti halinde uygun bir giderim yolu sağlayabilecek bir iç hukuk
yolunun varlığını zorunlu kılmaktadır.
AİHS’nin 6 ve 13. Maddeleri
gereğince adalete erişim hakkı, ihlalin nedeni hangi devlet gücünün faaliyeti
olursa olsun, ihlal iddiasının esasının tarafsız ve bağımsız bir merci
tarafından incelenmesini gerektirmektedir.İhlalin idarenin eylem ve
işlemlerinden kaynaklanmayıp yasama tasarruflarından veya yargısal
faaliyetlerden doğduğu durumlarda da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM),
adalete erişim ve etkili hukuksal koruma ilkelerine göre, iç hukukta bir
başvuru yolu oluşturmanın devletin pozitif yükümlülüğünü yerine getirmeyerek bu
alanda kendisine tanınan takdir hakkını aştığı sonucuna varmıştır.
AİHM’nin 12 Haziran
2007 tarihli Bakan-Türkiye kararında, iç
hukukta ister somut bir norma dayanarak, isterse devlet organlarının tutum ve
davranışları nedeniyle başvuruların esasının bir iç hukuk merci tarafından
görülmesi imkanı ortadan kaldırılıyorsa, devletin adalete erişim hakkını AİHS’nin
6.maddesinin gereklerine uygun bir şekilde düzenleme yükümlülüğünü yerine
getirmeyerek kendisine tanınan takdir hakkını aştığı sonucuna varmıştır.
Somut olayda, görevden
uzaklaştırma tedbirinin kaldırılması için yapılan yeniden inceleme taleplerinin
3 aylık sürenin dolmasına kadar görüşülmemesi ve tedbirin uzatılmasına
ilişkin kararla birlikte aynı gün ele
alınması hususu adalete erişim ve etkili başvuru açısından AİHS’nin 6.maddesi
ve 13.maddesine aykırıdır. Yargı mensuplarının 3 ay süre ile görevden
uzaklaştırmalarına ilişkin işlemlere karşı mevzuatta öngörülen başvuru ve
itiraz usulleri kullandırılmamış ve bu şekilde verilmiş olan 3 ay süreli tedbir
kararlarının tekrar değerlendirilmesi
konusunda pozitif yükümlülüğü ihlal edilmiştir.
Sözlü
savunma taleplerinin karşılanmaması AİHS’nin 6.maddesine aykırıdır
Gerek BM Medeni ve
Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi, gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
adil yargılama hakkı açısından yargısal süreçte uyulması gereken ilke ve
kurallara yer verilmiştir. BM Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesinin
14.maddesinde tanınmış olan haklar, adil yargılama ilkesi açısından bir mahkeme
ve yargılama sürecinin taşıması gereken asgari şartlar niteliğindedir. Yargısal
süreçler boyunca bu ilkelerden bir veya bir kaçına aykırı hareket edildiğinin
tespiti halinde, yargılama faaliyetinin adil şekilde sonuçlandırıldığından
bahsedilemez.
Temel insan hakları
sözleşmesinde belirtilen yargısal sürece ilişkin usul haklarından birisi de hukuki
dinlenilme hakkıdır. Bu hak yargılama başladıktan sonra, tarafların sözlü
olarak mahkeme huzurunda dinlenilmesini, silahların eşitliği ilkesine uygun
olarak yargılamada eşit şekilde işlem görmesini, iddia ve savunmada bulunma
olanağının sağlanmasını ifade eder.
Adil yargılama hakkının
unsurlarından birisi olan, hakkaniyete uygun olarak yargılanma ancak tarafların
tez ve argümanlarını eşit koşullarda sunabilmesi ile sağlanabilir. Dolayısıyla hukuki
dinlenilme hakkı, davanın taraflarının iddia ve savunma hakkını güvence altına
alır.
Somut olayda talep
edilen durumlarda, HSYK 2.Dairesince karar verilmeden önce sözlü savunma hakkı
tanınması AİHS’nin 6.maddesi uyarınca zorunludur. Zira AİHM, adalete erişim
hakkı açısından iç hukuk yolunda bazı idari mercileri mahkeme olarak telakki
etmekte ve yargının tarafsız ve bağımsızlığına ilişkin ilkelere göre
oluşturulan bu merci kurallarının hakkında karar verdikleri kişilere, adil
yargılama hakkının getirdiği bütün güvenceleri sağlamaları gerektiği ifade
edilmektedir. Adil yargılama hakkının unsurlarından olan açık ve sözlü
yargılama, silahların eşitliği ve çekişmeli yargılama ilkeleri gereğince
hakkında karar verilecek kişinin talep etmesi halinde HSYK tarafından sözlü
olarak dinlenmesi gerekir. Özpınar-Türkiye davasında AİHM ilgilinin isnat
edilen olayın her yönüyle araştırılıp ortaya çıkarılabilmesi açısından adil
yargılama hakkının gerektirdiği, ithamlardan zamanında haberdar edilme, tanık
dinletebilme, karşı tarafın tanıklarını sorgulayabilme, delil sunabilme, heyet
huzurunda şahsen ve avukat temsiliyle davasını anlatabilme gibi usuli haklardan
yararlanabilmesinin gerektirdiğini, ilgilinin tarafsız ve bağımsız bir denetim
organı önünde kendi bakış açısını dile getirebileceği, nizalı bir yargılamadan
yararlanabilmesi ve ilgili yetkililerin iddialarına karşı çıkabilmesinin adil
yargılama hakkının bir gereği olduğunu ifade etmektedir.
Bu kapsamda verilecek
olan karar, hakimlik görevini yapıp yapmayacağına ilişkin kişi açısından çok
önemli sonuçlar doğuracağından ve bu karara karşı iç hukukta başkaca bir
başvuru yolu da olmadığından, ilgiliye adil yargılanma hakkının bir gereği
olarak sözlü olarak kendisini ve tezlerini anlatabilme ve hakkındaki iddialara
cevap verebilme imkanı sağlanması gerektiği düşünülmektedir.”