İşte savcı Aziz Takçı'nın savunması...
Adana’da 19 Ocak 2014’te
ihbar üzerine durdurulan TIR’larla ilgili soruşturmayı yürütürken görevden el
çektirilen, 3 kez ayrı ile tayin edilen daha sonra da HSYK tarafından açığa
alınan savcı Aziz Takçı, kurula 25 sayfalık savunma gönderdi. HSYK
kaynaklarından alınan bilgiye göre, Savcılar hakkında kararın bu hafta
içerisinde verileceği ifade edilirken, Takçı’nın avukatı Alp Değer Tanrıverdi
aracılığı ile kurula sunduğu savunmasına da yildizarzu.blogspot.com.tr ulaştı.
Takçı, savunması için
hakkında yürütülen dosyanın fotokopisinin tarafına sunulmasını, sağlıklı bir
savunma yapabilmek için de 2 ay ek süre verilmesini talep etti. Daha önce bu
belgeleri talep etmesine rağmen kendisine sadece bazı şahıslara ait ifade
tutanaklarının gönderildiğini, hakkındaki soruşturmayı yürüten müfettişin
tarafsızlığını kaybettiğini, birçok bilgi ve belgeyi kuruldan gizlediğini ifade
etti. Müfettiş Arif Sami Kaya’nın söz konusu tarihte kendisinin nöbetçi savcı
olduğunu gizlediğini, hazırlanan raporun disiplin soruşturmaları gizli olduğu
halde basına sızdırıldığını, bununla ilgili HSYK’nın gerekli adli-idari
soruşturmayı yapması gerektiğini anlattı.
Savcının
takdir yetkisi sorgulanamaz
Müfettişin Savcı Takçı’ya
yönelik suçlamaları arasında sıraladığı, gelen ihbar üzerine neden soruşturma
başlatarak, kolluğa talimat gönderdiğini şeklindeki ifadelerine Takçı, “Bu
suçlama, bir Cumhuriyet Savcısına “Neden C. Savcılığı/soruşturma vs
yapıyorsunuz” sorusu ile eş anlamlıdır. Öncelikle Hakimlerin ve C. Savcılarının
yargısal takdir hakkına ilişkin olarak yaptıkları değerlendirmeler ve
verdikleri kararlar, idari bir organ olan müfettişliğinizce değerlendirme/inceleme/soruşturma
konusu yapılamaz. Bu şekildeki yargısal karar ve işlemler ancak yasa yolu
denetimi ile incelenebilir” dedi. Yasalarla düzenlenmiş olan savcının takdir
yetkisinin sorgulanması usul ve kanunun çiğnendiğinin altını çizdi.
Daha
önce birçok kritik soruşturmada suça karışan kamu görevlileri tespit edildi
Öte yandan, ihbar üzerine soruşturma başlatılmasına yönelik ithamlara Adana ve civar kentlerde daha önce meydana gelen Cilvegözü, Reyhanlı, Sarin gazı yapımında kullanılan malzemelerin ele geçirilmesi, silah dolu kamyon yakalanması gibi birçok kritik soruşturma ve olaya dikkat çekti. Aramalar esnasında şahısların MİT personeli olduklarını sözlü beyan etmelerine karşın buna ilişkin uzun bir bekleyiş içerisinde olmalarına rağmen herhangi bir bilgi ve belgenin sunulmadığının altını çizdi.Bu soruşturmaların tamamında suça karışan kamu görevlilerinin tespit edildiğini de hatırlattı.
HTS kayıtlarının alınması hukuksuz
Takçı, kendisine ait ve Adana’da görev yapan diğer savcılara ait telefon arama kayıtlarının (HTS) müfettiş tarafından incelenmesinin öncelikle yetki aşımı olduğunu, kaldı ki HTS kayıtlarının delil niteliği taşımadığını aktardı. Bu bakımdan müfettişin yetki aşımı yaparak, kurulun bu konuda gerekli soruşturmayı yapmasını da istedi. HTS kayıtlarının alındığı tarihte de kendileri hakkında bir soruşturma bulunmadığını ifade etti. Bu kayıtların delil olarak değerlendirilmesi durumunda da AİHM’e kadar hukuki tüm mücadelesini vereceğini hatırlattı.
Müfettiş yükü görmeden yasal yük olduğunu hissetti ya da suçlamayı başka birisi yazdı
Müfettişin yine raporunda MİT TIR’larında
taşınan malzemeyi görev alanı kapsamında değerlendirmesine de Takçı,
savunmasında, şu sorularla yanıt verdi: “Ya
Sayın Müfettişliğiniz bu yükün yüklendiği sırada oradaydı ki bu imkansız
görünüyor, Ya sayın müfettiş olaydan aylar sonra gidip bu yükün ne olduğunu
gördü ve yükün yasal yük olduğuna karar verdi ki bu da imkansız görünüyor,Ya
Sayın Müfettiş yükü görmeden yasal yük
olduğunu hissetti, Ya da bu satırları ve suçlamayı yükü gören başka birisi
yazdı ve sayın müfettiş de bu yazının altına içeriğini bilmeden imza attı.Bunların
dışında bir ihtimal varsa bunu sayın müfettiş izah etmelidir.”
Şüphelilerin MİT personeli oldukları
iddiası ile ilgili olarak ise “Yine olay
yerine giden yetkili kolluk tarafından, olay yerine giden gerek Savcı Özcan Bey
gerekse Kırıkhan’dan gelen savcılar tarafından tutulan tutanak içeriklerine
göre arama yapılmak istenilen kamyon ve eşlik eden araçtaki kişilerin MİT görevlisi
olduklarına dair hiçbir tespit yapılamamıştır. Dosyaya yansıyan ne bir kimlik
bilgisi ne de en azından bir sicil numarası yoktur. Buna rağmen soruşturma
sırasında bu iddialar tarafımdan araştırılmıştır” sözleri savunmaya
yansıtıldı. Kendisinin ilk etapta olay yerinde olmadığını, kolluğun arayarak
şahısların MİT personeli olduklarını iddia ettikleri, ancak kimlik ibraz
etmediklerini söyledikleri, kriz çıkması üzerine olay yerine ulaştığını ifade
etti.
Savcı Takçı, daha önce kamuoyuna
yansımamış bilgileri de savunmasına ekledi. MİT personeli olduğu belirtilen
şahısların kimliklerinin sunulmadığını şu şekilde aktardı: “Adana Valisi H. Avni Coş ve Emniyet
Müdürü yaklaşık 300-400 kişilik özel harekat ve çevik kuvvet Polis ekibi ile
olay yerine geldi. Konuyu çözmek için görüştük. Bana bu araçların MİT'e ait
olduğunu, ölümüne bu araçların bırakılması için her şeyi yapacağını, SAYIN
BAŞBAKAN'IN ARAYIP "BU KONUDA YASA ÇIKRACAĞIZ, SAVCI BUNLARI
BIRAKSIN" MEALİNDE SÖZLER SÖYLEDİĞİNİ, aynı şekilde İçişleri
Bakanının da aradığını söyledi. Ben kendilerine olay yerinde olan kişilerin
görev kimliklerini vermeleri, araçların ve malzemelerin MİT'e ait olduğuna dair
bir yazı vermeleri halinde araçları bırakacağımızı söyledim. Buna karşılık MİT
Bölge Başkanı hem olay yerine bizden çok sonra geldi, hem de istenilen
kimlikleri ve belgeleri veremeyeceğini söyledi”
Daha
önce benzer hadiselerin yaşandığını aktaran Takçı, “Nitekim
bu olaydan önce Van İlinde önemli miktarda uyuşturucu madde naklederken
yakalanan bir MİT görevlisi durdurularak aracında arama yapılmıştır, bu husus
basına da yansımıştır” dedi.
“MİT yurtiçinde
taşıyoruz, Başbakan Türkmenlere gidiyor dedi”
Takçı,
MİT’in TIR’lara ilişkin sunduğu yazıda, malzemelerin kendilerine ait olduğunu,
Türkiye içerisine nakledeceğini bildirdiğini, buna karşın, dönemin Başbakanı
dahil birçok yetkilinin Türkmenlere yardım olduğunu ifade ettiğini hatırlatarak
şunları belirtti: “19/01/2014 tarihinde yakalanan 3 adet TIR ile ilgili olarak
bize verilen resmi yazıda, MİT, söz
konusu malzemenin kendilerine ait olduğunu, Türkiye içi birimler arası nakil
işlemi yapıldığını söyledi. Başbakan Sayın Erdoğan ise bu malzemelerin
Suriye’deki Türkmenlere gittiğini birçok kez söyleyerek MİT’in verdiği belgenin
sahte olduğunu açıklamış oldu. Görüldüğü gibi ya Sayın Başbakan ya da MİT
yanlış bilgi vermektedir. Yazılı
olarak verilen metin içeriği bile açıkça yanıltıcı iken kim olduğu bilinmeyen
kişilerin, kimlik ibraz etmeden sözlü olarak “biz MİT görevlisiyiz” demelerine
itibar ederek işlem tesis etmek en basit tabiri ile komik olurdu sanırım. Bu
aşamada sayın müfettişin, sahte resmi belge düzenleyip yargı organını yanıltan
ilgili MİT görevlisi hakkında yasal işlem yapması görevinin gereğidir. Aksi
halde kamu görevlisinin suçu bildirmemesi suçunu işlemiş olacaktır.”
Savcı Takçı’nın HSYK’ya
gönderdiği savunmasının tamamı şöyle:
SUÇLAMA-
1)
“Kırıkhan
İlçe Jandarma Komutanlığı tarafından tanzim edilen 01.01.2014 tarih ve
0410-2-14 sayılı “01.01.2014 günü saat 16:00 sıralarında 156 Jandarma Harekat
Merkezi tarafından Komutanlığımız aranarak 06 BR 8860 plakalı TIR içerisinde
silah yüklü olduğu ve bu araca Fiat Linea marka aracın öncülük yaptığı ihbarı
alınmıştır” şeklinde ifadeler içeren arama talep yazısının, Adana Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderilmesi üzerine, şüpheli ya da şüphelilere isnat olunan
eylemin 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. maddesi ile görevli
Cumhuriyet Savcılığının görevine girmediğinin mesleki kıdeminiz gereği açıkça
bilmesine karşın, evrakın suç yeri Cumhuriyet savcılığına gönderilmesi yerine,
olayla ilgili bilgi alınması zımnında ihbar eden kolluk birimiyle de herhangi
bir temasa geçmeksizin Adana Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/2 sayısına kayden
başlattığınız soruşturmada, Kırıkhan Jandarma Komutanlığınca tanzim edilen
arama kararı talep yazısını yerinde görerek aynı tarihli verdiğiniz arama
kararını kolluğa gönderdiğiniz”
1.a) Bu suçlama, bir Cumhuriyet
Savcısına “Neden C. Savcılığı/soruşturma vs yapıyorsunuz” sorusu ile eş
anlamlıdır. Öncelikle Hakimlerin ve C. Savcılarının yargısal takdir hakkına
ilişkin olarak yaptıkları değerlendirmeler ve verdikleri kararlar, idari bir
organ olan müfettişliğinizce değerlendirme/inceleme/soruşturma konusu
yapılamaz. Bu şekildeki yargısal karar ve işlemler ancak yasa yolu denetimi ile
incelenebilir. Suçlamaya konu olayda, kimse tarafından, verdiğimiz arama
kararına karşı o tarihte yürürlükte bulunan TMK’nun 10. Maddesi ile görevli
hakimliklere yapılmış bir itiraz bulunmamaktadır. Şayet işlemin tarafları bu
arama kararında usule ve yasaya aykırı bir yön görselerdi itiraza tabi olan bu
karar aleyhine ilgili hakimlik nezdinde bir itirazda bulunurlardı.
1.b) İkinci olarak 5271
Sayılı CMK’nın 160. Maddesinde “ (1) Cumhuriyet
savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir
hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek
üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. (2) Cumhuriyet savcısı, maddî
gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki
adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan
delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla
yükümlüdür.” Hükmü yer almaktadır. Bu hükme nazaran C. Savcısı suç
işlendiği izlenimini edindiği andan itibaren soruşturmaya başlamak zorundadır.
Bu soruşturmaları da CMK’nın 161. Maddesindeki yol ve yöntemlerle yapar.
Cumhuriyet
Savcısı, Soruşturmanın bir aşamasında yetkisiz ve/veya görevsiz olduğu
kanaatine varırsa bu takdirde de dosyayı yetkili/görevli mercie gönderir. 5271
sayılı CMK’da Cumhuriyet Savcıları bakımından yetki sınırı da öngörülmemiştir. Yetkili
olmayan C. Savcısı tarafından yapılan işlemler de geçerlidir. Kaldı ki somut olayda,
bir kamyon veya tır dolusu silah taşınıyor ise bu olay kesinlikle ya örgütlüdür
ya da bir terör örgütüne ilişkindir. Uygulamada bırakın bu çapta bir silah
naklini, yüklü miktarda (50-60 kg. gibi) uyuşturucu madde naklinde dahi çoğu
zaman genel yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri ve/veya Cumhuriyet Savcılıkları
tarafından “Bu çapta bir uyuşturucu madde ticaretinin örgütlü bir yapı olmadan
gerçekleştirilemeyeceği” gerekçesi ile görevsizlik kararları verildiğine sıkça
rastlanılmaktadır. Bu itibarla somut olayda, bu şekilde bir ihbar alınmışsa ilk
akla gelen husus bu silah naklinin örgütlü silah ticareti ve/veya terör
örgütüne silah sağlama suçlarını oluşturabileceğidir. Bu suçlar ise mülga TMK’nın 10. Maddesi ile
görevli Cumhuriyet Savcılığının görev alanındadır. Bu itibarla söz konusu
olayda, tam da mesleki kıdemime uygun olarak doğru değerlendirmeyi yaptım ve
gecikmesinde sakınca olduğu da çok açık ortada olduğundan, zira yolda giden
silah yüklü kamyonun yakalanmasından daha acil, yakalanmazsa geçip gideceği
daha muhakkak bir durum olduğunu sanmıyorum, CMK’nın 119. Maddesine uygun
olarak arama kararı verdim ve kolluğa gönderdim. Aynı bölgede çok kısa bir süre
önce Reyhanlı’da yapılan bombalı saldırıda elliden fazla vatandaşımızın
katledildiği bir olay yaşanmış iken TMK 10. Maddesiyle görevli bir Cumhuriyet
savcısının başka şekilde davranması mümkün değildir.
Adana Cumhuriyet Başsavcılığından somut örnekler vermek
gerekirse: 07.11.2013 Tarihinde Adana Emniyet Müdürlüğü’ne
yapılan bir ihbar üzerine, Genel Yetkili Savcılık tarafından verilen arama izni
üzerine, Adana Merkezinde bir TIR'da yapılan aramada 935 Adet
havan topu mühimmatı ele geçirilmiştir. Bu soruşturma dosyası o dönem derhal
TMK 10 maddesi ile görevli Başsavcı vekilliğine aktarılmış, soruşturmaya TMK’nın
10. Maddesi ile görevli savcı tarafından devam edilmiştir. Bu olay aynı zamanda
ilk suçlamanıza da güzel bir cevaptır. Genel yetkili savcılık, bir TIR'da çok
sayıda mühimmatı görünce daha evrak savcılığa gelmeden konunun TMK'nın 10.
Maddesi ile görevli savcıya bildirilmesini istemiş ve daha sonraki işlemler TMK'nın
10. Maddesi ile görevli savcı tarafından yürütülmüştür. Gördüğünüz gibi
neredeyse bütün meslektaşların mesleki kıdemi gereği bu şekilde davrandıkları
anlaşılmaktadır. Tarafıma yöneltilen
suçlamada geçen mesleki kıdemden neyin kastedildiği anlaşılamamıştır. Buna
benzer şekilde, yine Adana Başsavcılığı TMK 10. Maddesiyle görevli Başsavcı
Vekilliğinin yetki alanındaki iki ayrı
otobüste ele geçen mühimmat olayında da genel yetkili savcılık konunun derhal
TMK'nın 10. Maddesi ile görevli savcıya bildirilmesini istemiş ve takip eden
işlemler, evrak daha genel yetkili savcılığa gelmeden TMK'nın 10. Maddesi ile
görevli savcı tarafından yürütülmüştür.
Bu suçlama,
tamamen yargısal takdir hakkına müdahale niteliği taşımaktadır. Ayrıca takdir
hakkının yanlış kullanıldığı iddiası ise mer’i mevzuatı ve sayısız dosyada Yargıtay denetiminden de geçerek kabul gören uygulamayı
bilmemekten kaynaklanmaktadır.
Yargısal takdir
hakkına/faaliyete müdahale niteliğindeki bu suçlama aynı zamanda Anayasamızın
140. Maddesi gereği hakimlerle aynı meslekten sayılan C. Savcılarının 138.
Madde gereğince bağımsız ve tarafsız olmaları gerektiği ilkesine de açıkça
aykırıdır. Yargısal bağımsızlığa açık bir müdahaledir. Avrupa insan hakları
mahkemesinin de yargısal tasarruflarından dolayı yargı mensuplarının sorumlu
tutulamayacağına ilişkin çok sayıda
kararı bulunmaktadır.
1.c-) Tayin edilmiş olmam nedeniyle evraka
bu aşamada ulaşma imkanım bulunmamakla birlikte, basından takip edebildiğim
kadarıyla, benim TMK 10. Maddeyle görevli bir savcı olarak yetkimi aşarak
müdahale ettiğimi iddia ettiğiniz bu soruşturma dosyası daha sonra mahalli savcılıktan
alınarak yeni atanan Adana TMK 10. Madde ile görevli Başsavcı Vekili Ali Doğan
tarafından takipsizlik kararıyla sonuçlandırılmıştır. Bu durum bile olay
hakkında soruşturma işlemlerini TMK 10. Maddesi ile yetkili Cumhuriyet savcısı
olarak başlatmamın isabetli olduğunu göstermektedir. Aksi takdirde soruşturmayı
başlattığım için hakkımda soruşturma açan makamların bu soruşturmayı
takipsizlikle sonuçlandıran TMK 10. Madde ile görevli Başsavcı Vekili Ali Doğan
hakkında da soruşturma açması gerekirdi. Adı geçen vekilin bu tarihten sonra
hızla terfi ederek önce İstanbul Başsavcı Vekilliğine, ardından Küçükçekmece
Başsavcılığına atanması hakkında soruşturma açılmadığını göstermektedir.
Bu nedenlerle, hakkımda yargısal bir
kararımdan (esasen hukuken de doğru olan) dolayı soruşturma yürütülmesi aynı zamanda bir hak
ihlalidir. Bu hususu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşıyacağımı ve kazanmam mutlak olan
tazminatın, hukuka ve kanuna aykırı bu işlemleri yapan siz görevlilerden rücuen
tazmin edilmesi için sonuna kadar hukuki yollarla mücadele edeceğimi tarafınıza ihtaren bildiririm.
SUÇLAMA-2)
“Nöbetçi
olmadığı halde teamüllere aykırı olarak arama kararının icrası için olay yerine
giden TMK 10. madde ile görevli Cumhuriyet Savcısı Özcan ŞİŞMAN ile Adana Cumhuriyet
Başsavcılığının 2014/19640 (6526
sayılı Yasa ile kaldırılan TMK 10. madde ile Görevli Adana Cumhuriyet
Başsavcılığının 2014/117) sayılı, 01.01.2014 tarihinde MİT’e ait TIR ve
otomobilin durdurulması olayı nedeniyle casusluk suçuna ilişkin yürütülen
soruşturmanın şüphelilerinden Adana İl Jandarma İstihbarat Şube Müdürlüğünde
görevli olup olay tarihinde de izin alıp ziyaret bahanesiyle Kırıkhan’da
bulunan ve Hatay İstihbarat Şube Müdürlüğünde görevli diğer şüpheli Üsteğmen
Gökhan BAKIŞKAN ile birlikte olay yerine giden Üsteğmen Orhan ŞAHİN’in, yılbaşı
tatili olan 01.01.2014 gününün ilk saatlerinden başlayarak MİT’e ait TIR’ın
durdurulmasının hemen öncesi ve sonrası ile olayın hitam bulduğu ana kadar
yapılan birden çok telefon görüşmesine iştirakiniz ile, başından beri planlanan
yasa dışı organizasyonun içerisinde olduğunuzun tespit olunduğu”
Bu suçlama da, yukarıdaki gibi yargısal
takdir hakkına ve yargısal faaliyete açık bir müdahaledir. Bu şekilde bir
suçlama yapma hak ve yetkiniz bulunmamaktadır. Kaldı ki 01/01/2014 Günü, 2014/2
sayılı dosya kapsamında, gelen ciddi ihbar üzerine ve gecikmesinde sakınca
bulunan hal mevcut olduğundan ve elde
edilen ilk bilgiler itibarıyla da görev alanımıza giren bir konuda,
sorumluluk sahibi bir Cumhuriyet Savcısı gibi hareket ederek arama kararı
verdim. Böyle bir ihbarı göz ardı etmek bana göre vatana ve mesleğe ihanet
sayılır ve açıkça suç oluşturur.
O
tarihte esasen başka bir soruşturma için adliyede bulunuyordum. Şimdi
soruşturma numarasını hatırlamadığım, PKK/KCK Terör örgütüne finansman
sağladığı iddia edilen iki şüphelinin mevcutlu olarak getirilmiş olmalarından
dolayı adliyede bulunuyordum. Şayet o sırada adliyede olmasam kolluk rutin
uygulamamız gereği Hatay bölgesine bakan Savcı Özcan Bey’i bularak ondan arama
kararı talep edecekti. Zira yapılan iş bölümü gereği TMK 10. Maddesiyle görevli Başsavcı Vekilliği yetki alanında bulanan
illerdeki kolluk güçleri hangi savcıya bağlı ise onunla muhatap olup
talimatları ondan alıyordu.Uygulamanın bu şekilde olduğunu o dönem görev yapan
savcılar, başsavcı vekilleri bilirler. Bu konuda kendilerinin de tanık olarak
dinlenilmesi mümkündür. O tarihte vermiş olduğum arama kararı sonrasında konuyu
takip etmedim. Akşam geç saatlerde aramanın yapılamadığını öğrendim. Çünkü, o
bölgeye bakan Savcı Özcan Bey konuyu kendisi takip etti. Sonradan evraka
yansıdığı kadarı ile Savcı Özcan Bey hukukun gereğini yapmaya çalışmış ancak MİT görevlisi olduğunu iddia
eden buna karşın kimliklerini ibraz etmemeleri nedeniyle kimliği tespit
edilemeyen bir kısım kişiler ve bazı kamu görevlileri yargı kararının
uygulanmasına engel olmuşlardır.
Yine gerek kolluk görevlileri gerekse
olay yerine giden savcılar tarafından tutulan tutanak içeriklerine göre arama
yapılmak istenilen kamyon ve eşlik eden araçtaki kişilerin MİT Görevlisi
olduklarına dair hiçbir tespit yapılamamıştır. Dosyaya yansıyan ne bir kimlik
bilgisi ne de en azından bir sicil numarası yoktur. Buna rağmen soruşturma
sırasında bu iddialar tarafımdan araştırılmıştır.
Bu cümleden olarak tarafımdan:
-
Hatay Valiliği’ne müzekkere yazılarak,
dosyada bulunan Hatay Valiliği
tarafından yazıldığı belirtilen ve durdurulan araçta arama yapılmamasına
ilişkin olan, kime yazıldığı belli olmayan, esasen ne anlatmak istediği de
belli olmayan, yer, zaman, kişi gibi unsurları içermeyen fotokopi bir evrakın
kendileri tarafından yazılıp yazılmadığı sorulmuş ancak hiçbir cevap
verilmemiştir. Bu durum söz konusu fotokopi evrakın sahte olabileceği, bir
kısım suçluları korumak için yazıldığı şüphesini doğurmuştur. Bilindiği üzere
resmi kurumlar yazışmalarını ıslak imzalı veya elektronik imzalı olarak yaparlar.
Bir de yazıyı kime hitaben yazacaklarsa başlıkta bu makamın adı yazılır.
-
MİT Müsteşarlığına müzekkere yazılarak,
01/01/2014 tarihinde Kırıkhan’da durdurulan ve aranmasına engel olunan aracın kendilerine ait olup olmadığı, olay
yerindeki şahısların MİT görevlisi olup olmadıkları, kendi mensupları ise
kimlik bilgilerinin ne olduğu, araç ve yükü kendilerine ait ise araçtaki yükün ne olduğu hususlarının
bildirilmesi, araçtaki yük devlet sırrı olarak düşünülüyor ise bu kez hakim
tarafından incelenebilecek şekilde bildirilmesi istenilmiş, aradan uzun zaman
geçmesine rağmen bu konuda hiçbir cevap verilmemiştir. Bu durum söz konusu suça
karışan kişilerin ve araçların MİT ile ve MİT’in görev alanı ile ilgisi
olmadığı kanaatini uyandırmıştır.
Kollukla telefon görüşmesi yapmış
olmamın sorgulanması zımnındaki suçlamayı ise cevap vermeye değer bulmayacak
kadar yersiz buluyorum. Bu noktada CMK’nun 161. Maddesinin bir kez daha
belirtilmesinde fayda vardır. 5271 Sayılı CMK’nın 161. maddesi “ (1) Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk
görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki Maddede
yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi
isteyebilir. Cumhuriyet savcısı, adlî görevi gereğince nezdinde görev yaptığı
mahkemenin yargı çevresi dışında bir işlem yapmak ihtiyacı ortaya çıkınca, bu
hususta o yer Cumhuriyet savcısından söz konusu işlemi yapmasını ister. (2)
Adlî kolluk görevlileri, el koydukları olayları, yakalanan kişiler ile
uygulanan tedbirleri emrinde çalıştıkları Cumhuriyet savcısına derhâl bildirmek
ve bu Cumhuriyet savcısının adliyeye ilişkin bütün emirlerini gecikmeksizin
yerine getirmekle yükümlüdür. (3) Cumhuriyet savcısı, adlî kolluk görevlilerine
emirleri yazılı; acele hâllerde, sözlü olarak verir. Sözlü
emir, en kısa sürede yazılı olarak da bildirilir.”
Kolluğun emir ve talimat almak, bilgi vermek, bilgi almak, akıl
danışmak, her türlü sorununun çözümü için fikir danışmak gibi sebeplerle, mesai
dışı, mesai içi her zaman Cumhuriyet
Savcısı ile görüştüğü, tüm savcılar tarafından bilinen bir husustur. Alınan HTS
kayıtlarına göre (ki hukuka aykırı olarak alındığı aşağıda açıklanacaktır)
emrim altında bulunan kolluk görevlileri ile yaptığım telefon görüşmelerini
göstermektedir. Bu görüşmelerin benim savunduğumun aksine olduğuna ilişkin
hiçbir delil bulunmamasına rağmen “başından beri planlanan
yasa dışı organizasyonun içerisinde olduğunuzun tespit olunduğu” şeklindeki bir iddia hayalden de
öte bir varsayımdır. Hatta şahsıma yapılan bir iftiradır. Eğer bahsettiğiniz
şekilde bir organizasyon varsa ve ben bunun içinde isem kendi adıma kayıtlı bir
telefonla bu tür görüşmeleri yapmam (uzun yıllardır terör ve organize suçları
soruşturan bir savcının birikimine sahip birisi olarak) akla ve mantığa uygun
mudur?
Bu suçlamada ortaya çıkan bir sorun da
iletişim tespitine ilişkindir. Göründüğü kadarı ile Sayın Başmüfettiş, yetkisi
olmadığı, yasal olarak mümkün olmadığı halde gerek benim gerekse diğer
meslektaşımın telefon görüşme kayıtlarını çıkarttırmıştır. CMK’nın 135. Maddesi
gereğince arama detayının (HTS Raporu) istenilmesi bir iletişim tespiti
işlemidir. Ceza Muhakemesi Kanununda
Öngörülen Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi, Gizli
Soruşturmacı ve Teknik Araçlarla İzleme Tedbirinin Uygulanmasına İlişkin
Yönetmeliğin (14.02.2007 gün ve 26434 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır)
4/1-f maddesi bunu açıkça ifade etmektedir. Bu husus uygulamada da
duraksamaya yer vermeyecek şekilde yerleşmiştir. Bildiğim kadarı ile bu hususta
bir kısım kolluk görevlileri için istenilen iletişim tespiti mahkemece
reddedilmiştir. Dosyada bulunan iletişim tespiti (HTS Raporu) tarihi dikkate
alındığında, o tarihte hakkımızda bir soruşturma bulunmamaktadır. Bu durumda o
tarih itibarı ile müfettişliğinizin mahkeme kararı ile dahi arama detayı isteme
yetkisi bulunmamaktadır. Kaldı ki müfettişlere iletişim tespiti talep etme
yetkisi veren yönetmelik hükmü Danıştay tarafından iptal edilmiştir. Şu halde
hiçbir şekilde benim ya da diğer meslektaşlarımın telefon görüşmesi kayıtları
delil olarak kullanılamaz ve artık yeni bir karar alınarak geçerli hale
getirilemez. Bu kayıtlar yasak delil niteliğindedir. Bu yasa dışı delile
dayanarak ileri sürülen olguları, delilin kendisini, çıkarılan sonuçları kesin
olarak reddediyorum.
Şayet
bu hukuka aykırı deliller kullanılmaya devam ederse ilgililer hakkında her
türlü hukuki ve cezai yasal yollara başvuracağım. Yine hatırlatmak gerekir ise;
yasak deliller ile soruşturma
yürütülmesi aynı zamanda bir hak ihlalidir. Bu hususu Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine taşıyacağımdan ve kazanmam mutlak olan tazminatın, hukuka ve kanuna
aykırı bu işlemleri yapan siz görevlilerden rücuen tazmin edilmesi için hukuk
yolu ile sonuna kadar mücadele edeceğimden hiç şüpheniz olmasın.
SUÇLAMA-3)
“Verdiğiniz
arama kararı gereğince Hatay 156 Jandarma Harekat Merkezi tarafından durdurulan
araçların MİT’e ait ve içerisindeki görevlilerin de MİT personeli olduğunun
saat 16:48 itibarıyla tüm kolluk birimlere duyurulması, MİT’de Hukuk Müşaviri
olarak görev yapan Ümit Ulvi CANİK’in Cumhuriyet Savcısı Özcan ŞİŞMAN’ı saat
18:03’de arayarak bahsi geçen araçların MİT’e ait, görevli personelin de MİT
personeli olduğunun kendisine söylemesi ve araçların durdurulması sırasında MİT
görevlisi olduğunu söyleyen şahısların, kolluk görevlileri tarafından önceden
tanındığının Cumhuriyet Savcısı Özcan ŞİŞMAN ve kollukça adı geçene telefonla
bildirilmesi göz önüne alındığında, ilgilinin, 01.01.2014 günü durdurulan TIR
ve otomobilin MİT’e ait olduğunu her türlü şüpheden uzak kesin bir şekilde
bilmesine, 3713 sayılı Yasa’nın (mülga) 10/b maddesi ile 2937 sayılı Devlet
İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nun “soruşturma
izni” başlıklı 26. maddesi açık hükümlerine ve MİT teşkilatının görevi
kapsamında nakledilen ve devlet sırrı niteliğindeki malzemenin herhangi bir suça da konu olmadığının
açıkça anlaşılmasına karşın, verilen arama kararının derhal geri alınması
ve ilgililerle irtibata geçilerek gerçekleştirilmek istenen arama faaliyetinin
önündeki engellerin kaldırılması adına bir uğraşı göstermek yerine, olayın arka
planında kalarak devlet sırrının ortaya çıkarılmasına yönelik yapılan yasa dışı
uygulamaya zımnen destek verdiğiniz”
Bu
suçlamaya cevap vermeden önce sayın müfettişliğinizin ne kadar taraflı olduğunu
ortaya koyan şu cümleniz ve suçlamanız dikkat çekicidir:“MİT TEŞKİLATININ GÖREVİ KAPSAMINDA NAKLEDİLEN VE DEVLET SIRRI
NİTELİĞİNDEKİ MALZEMENİN HERHANGİ BİR SUÇA DA KONU OLMADIĞININ AÇIKÇA
ANLAŞILMASINA KARŞIN,”
Bu arama sırasında suça konu aracın
kapısı açılamamıştır. Yani yükün ne olduğu görülmemiştir. MİT tarafından da
dosyaya bu konuda bilgi verilmemiştir. Buradan şu sonuçlar çıkar:
- Ya Sayın Müfettişliğiniz bu yükün
yüklendiği sırada oradaydı ki bu imkansız görünüyor,
- Ya sayın müfettiş olaydan aylar sonra
gidip bu yükün ne olduğunu gördü ve yükün yasal yük olduğuna karar verdi ki bu
da imkansız görünüyor,
- Ya Sayın Müfettiş yükü görmeden yasal yük olduğunu hissetti,
- Ya da bu satırları ve suçlamayı yükü
gören başka birisi yazdı ve sayın müfettiş de bu yazının altına içeriğini
bilmeden imza attı.
Bunların dışında bir ihtimal varsa bunu
sayın müfettiş izah etmelidir.
Bu suçlama da tamamen afaki ve delilden
yoksundur. Esasen bir önceki suçlama sebebi ile bu suçlamaya da cevap vermiş
oldum. Tekrar etmek gerekirse; O tarihte esasen başka bir soruşturma için
adliyede bulunuyordum. Şimdi soruşturma numarasını hatırlamadığım, PKK/KCK
Terör örgütüne finansman sağladığı iddia edilen iki şüphelinin mevcutlu olarak
getirilmiş olmalarından dolayı adliyede bulunuyordum. Şayet o sırada adliyede
olmasam kolluk rutin uygulamamız gereği Hatay bölgesine bakan Cumhuriyet
Savcısı Özcan Bey’i bularak ondan arama kararı talep edecekti. Zira yapılan iş bölümü gereği TMK 10.
Maddesiyle görevli Başsavcı Vekilliği yetki alanında bulanan illerdeki kolluk
güçleri hangi savcıya bağlı ise onunla muhatap olup talimatları ondan
alıyordu. Uygulamanın bu şekilde
olduğunu o dönem gerek CMK’nın 250. Maddesi ve gerekse TMK’nın 10. Maddesi ile
yetkili olarak görev yapan savcılar, başsavcı vekilleri bilirler. Bu konuda kendilerinin de tanık olarak
dinlenilmesi mümkündür. O tarihte
vermiş olduğum arama kararı sonrasında konuyu takip etmedim. Akşam geç
saatlerde aramanın yapılamadığını öğrendim. Çünkü, o bölgeye bakan Savcı Özcan
Bey konuyu kendisi takip etti. Sonradan evraka yansıdığı kadarı ile Savcı Özcan
Bey hukukun gereğini yapmaya çalışmış ancak MİT görevlisi olduğunu iddia eden buna karşın kimliklerini ibraz
etmemeleri nedeniyle kimliği tespit edilemeyen bir kısım kişiler ve bazı kamu
görevlileri yargı kararının uygulanmasına engel olmuşlar.
Yine olay yerine giden yetkili kolluk
tarafından, olay yerine giden gerek Savcı Özcan Bey gerekse Kırıkhan’dan gelen
savcılar tarafından tutulan tutanak içeriklerine göre arama yapılmak istenilen
kamyon ve eşlik eden araçtaki kişilerin MİT görevlisi olduklarına dair hiçbir
tespit yapılamamıştır. Dosyaya yansıyan ne bir kimlik bilgisi ne de en azından bir
sicil numarası yoktur. Buna rağmen soruşturma sırasında bu iddialar tarafımdan
araştırılmıştır.
Bu cümleden olarak tarafımdan:
-
Hatay Valiliği’ne müzekkere yazılarak,
dosyada bulunan Hatay Valiliği tarafından
yazıldığı belirtilen ve durdurulan araçta arama yapılmamasına ilişkin olan kime
yazıldığı belli olmayan, esasen ne anlatmak istediği de belli olmayan, yer,
zaman, kişi gibi unsurları içermeyen fotokopi bir evrakın kendileri tarafından
yazılıp yazılmadığı sorulmuş ancak hiçbir cevap verilmemiştir. Bu durum söz
konusu fotokopi evrakın sahte olabileceği, bir kısım suçluları korumak için
yazıldığı şüphesini doğurmuştur. Bilindiği üzere resmi kurumlar yazışmalarını
ıslak imzalı veya elektronik imzalı olarak yaparlar. Bir de yazıyı kime hitaben
yazacaklarsa başlıkta bu makamın adı yazılır.
-
MİT Müsteşarlığına müzekkere yazılarak,
01/01/2014 tarihinde Kırıkhan’da durdurulan ve aranmasına engel olunan aracın kendilerine ait olup olmadığı, olay
yerindeki şahısların MİT görevlisi olup olmadıkları, kendi mensupları ise
kimlik bilgilerinin ne olduğu, araç ve yükü kendilerine ait ise araçtaki yükün ne olduğu hususlarının
bildirilmesi, araçtaki yük devlet sırrı olarak düşünülüyor ise bu kez hakim
tarafından incelenebilecek şekilde bildirilmesi istenilmiş, aradan uzun zaman
geçmesine rağmen bu konuda hiçbir cevap verilmemiştir. Bu durum söz konusu suça
karışan kişilerin ve araçların MİT ile ilgisi olmadığı kanaatini uyandırmıştır.
Görüldüğü üzere bu sonucun meydana
gelmesine sebep olanlar, usulsüz olarak malzeme nakli yapan, bunun yasal
dayanaklarını göstermeyen, belgelendirmeyen, usulüne uygun bir arama emrinin
yerine getirilmesine cebren engel olan ancak resmi olarak görev belgesi, kimlik
gibi hiçbir belge göstermeyen kişi ve kurumlardır. Esasen bu kişiler devletin
yargı yetkisinin kullanılmasını engelleme suçunu işlemişlerdir.
SUÇLAMA-4)
“19.01.2014
günü Adana Ceyhan Sirkeli Otoyol Gişelerinde saat 12:00 civarında MİT’e ait 3
adet TIR ve ona eşlik eden otomobilin durdurulması öncesinde, Adana Cumhuriyet
Başsavcılığının 2014/19640 (6526
sayılı Yasa ile kaldırılan TMK 10. madde ile Görevli Adana Cumhuriyet
Başsavcılığının 2014/117) sayılı, casusluk suçuna ilişkin yürütülen
soruşturma sonucunda haklarında dava açılan Ankara İl Jandarma İstihbarat Şube
Müdürlüğünde görevli sanıkların, uyuşturucu madde ticaretini düzenleyen 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu ile 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu
kapsamında, önleme dinlemesi adı altında toplam 29 kişiye ait 42 adet telefon
numarası ile ilgili talep yazıları arasına MİT’in bu faaliyetinde görev alan 7
personelin de cep telefonlarını serpiştirmek suretiyle TMK 10. madde ile
yetkili Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesinden dinleme kararı aldıkları, usulsüz
yapılan bu önleme dinlemeleri neticesinde Ankara Esenboğa Havaalanından hareket
eden MİT’e ait üç adet TIR’ın Adana’ya doğru yola çıktığının öğrenildiği,
Ankara İl Jandarma İstihbarat Şube Biriminde görevli olan ve haklarında
casusluk suçundan kamu davası açılan diğer sanıklar Hakan GENÇER ve Gültekin
MENGE’nin, üstlerine ve asayiş birimlerine haber verip gerekli müdahaleye
ilişkin tedbirlerin Ankara’dan itibaren aldırılması yerine, gerek görevlerinin
gerekse de resmi sıfatları gereği kendilerinden beklenen davranış kurallarının
dışına çıkarak yüzlerini göstermeyecek şekilde kendilerini gizledikleri, Hakan
GENÇER’in, Ankara Demetevler semtinde bulunan bir bayiden ankesörlü telefon
kartı alarak Gültekin MENGE’ye verdiği, birlikte Etlik semtine giderek MOBESE
ve güvenlik kameralarının görüş açılarından uzakta olduğunu tespit ettikleri
ankesörlü telefondan Gültekin MENGE’nin resmi sıfatını belirtmeden, sıradan bir
ihbar gibi, Ankara veya TIR’ların güzergahında bulunan herhangi bir yerin
Jandarma veya Emniyet birimleri yerine, Adana İl Jandarma Harekat merkezinin
ancak bir jandarma personeli tarafından bilinebilecek şehirlerarası kodlu
telefon numarasını 07:29 da arayarak ihbarda bulunduğu, Gültekin MENGE’nin
ihbarda bulunmadan önce gecenin ilk saatlerinden itibaren, hakkında 2014/19640
sayılı casusluk suçundan yürütülen soruşturma sonucunda dava açılan ve adı
geçen kişilerle birlikte hareket ettiği belirtilen Ankara İl Jandarma
İstihbarat Şube Müdürü Erdal DURNA ile yine hakkında 2014/19640 soruşturma
sayılı dosyada tahkikat yürütülüp dava açılan Adana İl Jandarma İstihbarat Şube
Müdürlüğünde görevli Üsteğmen Önder KIR’ı cep telefonundan arayarak saat
04:00’te bilgi verdiği, TIR’ların sıradan bir ihbarla yakalandığı görüntüsünü
vermek için ihbarı yapan kişilerin Önder KIR tarafında da bilindiğinin
anlaşıldığı, HTS kayıtlarına göre Önder KIR’ın ihbardan önce olay günü, nöbetçi
olmadığınız halde sizinle saat 05:57 ve 06:04’te iki kez cep telefonu ile
görüştükten hemen sonra Adana İl Jandarma İstihbarat Şube Müdürlüğünde Kısım
Amiri olarak görev yapan mesai arkadaşı Üsteğmen Hüseyin ÖZMEN ile birlikte evinize
gittiği, Hüseyin ÖZMEN’in aşağıda beklediği, adlî kolluk görevi de bulunmayan
Önder KIR’ın hayatın olağan akışına aykırı olacak şekilde evinize pazar günü
çok erken bir saate çıkarak aslında bundan sonra yapılmasını düşündüğünüz
eylemin alt yapısını oluşturulması zımnında görüştüğünüz,
Bu
cümleden olarak,
İhbarı
öğrenmenize rağmen ilgilileri gerekli tedbirlerin alınması konusunda nöbetçi
Cumhuriyet Savcısı olan Atilla RAHİMİ’ye yönlendirmek yerine, habersiz olduğunuz
görüntüsü verebilmek için ihbarın yapılmasını beklediğiniz, ihbarın
yapılmasından sonra adı geçen nöbetçi savcıya yine herhangi bir bilgi dahi
vermeden olayı kendi uhdenize alabilmek için arama kararı talep yazısı üzerine,
01.01.2014 tarihinde Hatay Kırıkhan’da durdurulan TIR’ın MİT’e ait olduğu ve
terör örgütü ile ilgili olmadığı bilinmesine karşın, “2014/2 sayılı soruşturma
dosyası ile ilgisi olabilir” ibaresi düşerek gecikmesinde sakınca bulunan halin
de ne olduğunu tam olarak açıklamadan, yapılan ihbar ses kaydı dökümünde
“patlayıcı madde” denilip herhangi bir terör örgütünden de bahsedilmediği
halde, sonradan “El kaide terör örgütü” ve “silah ve mühimmat” ibareleri ilave
edilen arama kararı talep yazısını kabul edip arama kararı verdiğiniz,
TIR’ların verilen arama kararına istinaden saat 12:00 sularında durdurulduğu,
şahısların verilen talimat doğrultusunda iletişim araçlarına derhal el
konulduğu ve aşırı güç kullanılarak kelepçelendiği, hemen sonrasında durdurulan
araçların MİT’e ait, şahısların da MİT personeli oldukları hususlarının tarafınıza
iletilmesi üzerine Adana’dan olay yerine geldiğiniz, burada da durdurulan
araçların MİT’e ait, şahısların da MİT personeli olduklarının gerek araçların
durdurulmasında görev alan Jandarma personeli, gerekse olay yerine gelen Adana
Valisi, İl Emniyet Müdürü ile MİT Bölge başkanı tarafından söylenmesine ve 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun “Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312,
313, 314, 315 ve 316 ncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev
sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca
doğrudan soruşturma yapılır. 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat
Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26 ncı maddesi hükmü
saklıdır.” şeklindeki olay tarihinde yürürlükte olan mülga 10/b maddesi ile
2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı
Kanunu’nun “Soruşturma İzni” başlıklı 26. maddesinin açık hükümleri, devlet
sırrı niteliğindeki faaliyetin herhangi bir suç veya suç unsuru
oluşturmadığının da açıkça anlaşılmasına rağmen verilen usulsüz arama kararının
işlemsiz olarak geri alınması yerine, MİT’e ait faaliyet ile ilgili usulsüz
olarak vermiş olduğunuz arama ve el koyma kararının icrasını sağlayarak TIR’lar
içerisindeki malzemelerinin tespitini yaptırdığınız, bu işlemler sırasında, TMK
10. madde ile yetkili Cumhuriyet savcısı olarak görev yaptığınız dönem
içerisinde yürüttüğünüz diğer soruşturmaların tümünde arama ve tespit
işlemlerine bizzat katılmadığınız halde, önceki uygulamalarının aksine olay
yerine bizzat giderek MİT’e ait TIR’ların üzerine çıktığınız, kasaları
açtırdığınız ve elinizdeki cep telefonu ile TIR’larda bulunan malzemenin
fotoğrafını çekip Jandarma personeline de kamera çekimi yaptırdığınız, arama
işlemleri devam ederken numune aldırarak 16:15 itibarıyla hemen olay yerinde
bulunan Jandarma Olay Yeri İnceleme biriminde patlayıcı imha uzmanı olarak
görev yapan Astsubay Kıdemli Başçavuş Celalettin BARDAKÇI’dan tırın kasasına
bırakılan eşyanın incelenmesini ve fiziki inceleme raporu tanzim edilmesini
istediğiniz, ayrıca, kendisine numune alınarak Ankara Jandarma Kriminal Daire
Başkanlığına gönderilmesi talimatları vererek bilirkişi raporları aldırıp dosya
kapsamına eklemek suretiyle bilerek ve isteyerek göreviniz dışında, MİT’e ait
olduğunu bildiğiniz TIR’larda arama kararı vermek, yapmak ya da yaptırmak ve
ilgili TIR’ları alıkoymak suretiyle devletin gizli sırlarını ifşa etme kastı
ile hareket ettiğiniz”
Yine ve tamamen yargısal faaliyete/yargısal
takdir hakkına müdahale niteliği taşıyan bir suçlama yapılmaktadır. Bu konuda
ilk suçlamaya verdiğim cevaplar burası için de geçerlidir.
Bu suçlamaya cevap vermeden önce
size, nasıl bir dönemde nasıl bir bölgede çalıştığımızı, hangi sebep ve saiklerle
hareket ettiğimizi, bu ihbarların hangi ortam ve şartlarda yapıldığını gösterme
sadedinde bu soruşturmanın olduğu dönemde ve öncesinde,
Adana-Hatay-Gaziantep-Suriye çizgisinde yaşanılanları göstermek gerektiği anlaşılmaktadır.
1-) 20.08.2012 Tarihinde Gaziantep
Merkez’de bombalı saldırı olmuş 9 vatandaşımız şehit olmuş, çok sayıda
vatandaşımız yaralanmıştır. Yapılan soruşturmada eylemin çalıntı bir araçla,
PKK Militanlarınca gerçekleştirildiği tespit edilmiştir. Bu soruşturmanın iddianamesi tarafımdan
düzenlenmiştir.
2-) 11.02.2013 Tarihinde Hatay'ın Reyhanlı ilçesindeki Cilvegözü
Sınır Kapısı'nda bombalı saldırı meydana
gelmiş,13 kişi hayatını kaybetmiştir. Yapılan soruşturmada bu olayın
faillerinin Suriye ülkesinden geldikleri belirlenmiştir.
3-) 11.05.2013 Tarihinde
Hatay-Reyhanlı’da bombalı saldırı meydana gelmiş, 52 vatandaşımız şehit olmuş,
150’den fazlası yaralanmıştır. Bu olaya ilişkin soruşturmada, faillerin Suriye
bağlantılı oldukları, ayrıca Türkiye içerisinde bazı odaklarca korunup
kollandıkları, bu kişilerin eylem hazırlığında oldukları bilindiği halde bazı
kamu görevlilerince korundukları, eylem bilgisinin Emniyet ve Savcılıktan
gizlendiği, eylemden 12 saat önce yasak savma kabilinden adi bir kapalı zarf
ile, mesai saati bitiminde emniyete bildirildiği tespit edilmiştir.
4-) 07.11.2013 Tarihinde
Adana Emniyet Müdürlüğü’ne yapılan bir ihbar üzerine, Genel Yetkili Savcılık
tarafından verilen arama izni üzerine, Adana Merkezinde bir TIR'da yapılan aramada 935 Adet havan
topu mühimmatı ele geçirilmiştir. O tarihte konuya ilişkin olarak Adana Valisi
Hüseyin Avni Coş Tarafından, polis şapkası giyilerek yapılan açıklamada ''Muhtemelen
sınır dışında, yani Türkiye'de kullanılmayacağını biliyoruz. Ama nerede ve
nereye gideceği konusunda farklı bilgiler var. Onlar net değil. Bunlar insani
ihtiyaç değil. Bu maddeler birtakım savaş gereçleri olduğunu göre, birtakım
örgütlere veya devletlere gitmesi muhtemel. Tırda uyuşturucu olduğu ihbarı
üzerine arkadaşlarımız çalışmalarını yapmışlar ve bunun değerlendirilmesi
sonucunda söz konusu yasak malzemelerin bulunduğu tespit edilmiştir ve bunun
yasal gereği de yapılıyor. TIR'ın Konya'dan geçiş yaptığı bilgisi de var.
Bununla ilgili kesin bir örgüt ismi yok ama bu şunu gösteriyor, Türkiye'de
özelikle çevremizde birtakım yasa dışı örgütlere karşı kararlı tavır
sergilendiğini ortaya koyuyor. Bu, gerekli hassasiyetin gösterildiği, intikal
eden istihbaratın değerlendirildiğini, suç teşkil eden herhangi bir duruma
meydan verilmediğini ortaya koyuyor. Daha önce de çeşitli iddialar vardı.
Kimyasal malzemelerin Adana'dan güneye sevk edileceği konusu vardı. Bunları da polisimiz,
güvenlik kuvvetlerimiz araştırmış ve en ufak iddiaları bile
değerlendirerek meseleyi adli makamlara taşımıştır. Bu da öyle oldu.
Türkiye, suç işlemek isteyenlerin ve insan hakları kavramını ihlal edenlerin
yararlanabileceği bir ülke olmadığını da bu suretle göstermiş oldu. Adana
Emniyet Teşkilatı da ilgili birimlerle işbirliği içerisinde devletimizin
güvenliği, vatandaşımız huzuru için gece gündüz çalışmalarını devam
ettiriyor.''
Coş, bir başka soru üzerine de roket başlıkları
dışında ele geçirilen mühimmat bulunmadığını, roket başlıklarının
kullanılabileceği aletlerin ise başka yerden temin edilme olasılığı
bulunduğunu, roket başlıklarının hangi ülkeye ait olduğunun araştırıldığını, bir
kısmının Türkiye'de üretilmiş olmasının muhtemel olduğunu kaydetti.
Türkiye'nin teknolojide belli bir noktaya geldiğini
bildiren Coş, ''Ama bu teknik birikimini farklı amaçla ve kontrol dışı
kullanmak isteyen, yasadışı yollara teknoloji tahsis etmek isteyenlere karşı da
devletimiz bütün birimleriyle etkin şekilde mücadele etmektedir. Teknolojinin
insanlığın barışı ve huzuru yönünde kullanılması konusunda güvenlik
kuvvetlerimiz kararlı şekilde çalışmalarını sürdürmektedir'' denilmiştir.
Bu
soruşturma dosyası o dönem derhal TMK 10 maddesi ile görevli Başsavcı
vekilliğine aktarılmış, soruşturmaya tarafımızdan devam edilmiştir. Bu
soruşturmanın devamında yine bir kısım kamu görevlilerinin söz konusu mühimmat
sevkiyatını organize eden Suriyeli kişiler ile irtibatlı oldukları
belirlenmiştir.
Bu olay
aynı zamanda ilk suçlamanıza da güzel bir cevaptır. Genel yetkili savcılık, bir
TIR'da çok sayıda mühimmatı görünce, daha evrak savcılığa gelmeden konunun
TMK’nın 10. Maddesi ile görevli savcıya bildirilmesini istemiş ve daha sonraki
işlemler TMK’nın 10. Maddesi ile görevli savcı tarafından yürütülmüştür.
Gördüğünüz gibi neredeyse bütün meslektaşların mesleki kıdemi gereği bu şekilde
davrandıkları anlaşılmaktadır. Buna benzer şekilde, iki ayrı otobüste ele geçen
mühimmat olayında da genel yetkili savcılık konunun derhal TMK’nın 10. Maddesi
ile görevli savcıya bildirilmesini istemiş ve takip eden işlemler, evrak daha
genel yetkili savcılığa gelmeden TMK’nın 10. Maddesi ile görevli savcı
tarafından yürütülmüştür.
5-) 30.05.2013
tarihinde C. Savcısı M.A. tarafından yürütülen soruşturma kapsamında, bir kısım
El Kaide Terör örgütü bağlantılı kişilerin, ülkemizden sarin gazı yapımında
kullanılan malzeme temin ettikleri, bu malzemeleri Suriye ülkesine
götürecekleri tespit edilmiş, bu kişiler yakalanmış ve haklarında kamu davası
açılmıştır.
6-) Yaptığımız görev
gereğince ve sorumluluk bölgemiz itibarı ile, Suriye Ülkesinde devam eden iç
savaşta Özgür Suriye ordusu dışında bazı selefi grupların öne çıktığı,
özellikle El-Nusra ve IŞİD İsimli oluşumların Özgür Suriye Ordusunu
zayıflattıkları ve selefi bir devlet kurdukları, diğer tüm muhalif grupları
kendilerine biat etmeye zorladıkları, Suriye Devleti yerine özellikle diğer
muhaliflerle savaştıkları, bu grupların nihai hedeflerinin ise Türkiye
Cumhuriyeti’ne yönelik cephe açmak olduğu, bunu açık kaynaklarda ifade
ettikleri, bu örgütlere Dünyanın birçok yerinden katılım olduğu, birçok
militanın ülkemiz üzerinden geçerek bölgeye gitmeye çalıştığı, bir çok örgüt
militanının Adana-Hatay ve G. Antep’te güvenlik güçlerince yakalandıkları,
sınır güvenliği bulunmadığından ülkemize rahat rahat girip çıktıkları, bu
hususun yakalanan örgüt militanlarının ifadelerine çok kez yansıdığı, yine o
dönemde güvenlik güçlerince ülkemizin bir çok yerinden çalınan kamyon-kamyonet
türü araçların kaçak yollarla Suriye Ülkesine götürüldüğü, bunlara patlayıcı
yüklenilerek ülkemizde eylem yapılabileceği yönünde istihbari bilgilerin
bulunduğu tarafımızdan bilinmekte idi.
7-) Özgür Suriye Ordusuna mensup olan
ve ülkemizde bir kampta kalmakta olan Albay Harmuş, MİT görevlileri tarafından
kaçırılarak Suriye ordusuna teslim edilmiştir. Bu olaya ilişkin olarak MİT
görevlisi Ö.S. yargılanarak uzun süreli hapis cezaları almış, bu cezaları
Yargıtay tarafından onanmış, ancak her nasılsa cezaevinde cezası infaz
edilirken bir yanlışlık sonucu açık cezaevine ayrılmış buradan da firar
etmiştir. Firar eden MİT görevlisi Ö.S. daha sonra bu olay hakkında www.odatv.com
isimli internet sitesinde ayrıntılı açıklamalar yapmıştır. Bu olay bile bölgede
MİT görevlisi olduğunu söyleyen kişilerin yaptığı her işin resmi bir iş
olmadığını ortaya koymaktadır.
Görüldüğü gibi suçlamaya
konu TIR ihbarları, görev bölgemiz
itibarı ile dikensiz gül bahçesi olmayıp aksine çok titiz olunması, terör
eylemlerine fırsat verilmemesi gereken bir ortamda yapılmıştır. Bu ortamda
yapılan patlayıcı veya silah yüklü bir araç ihbarını yok saymak, arama
yapılması için gereken tedbirlere izin vermemek vatana ihanet sayılabilecek
ağırlıkta ihmal göstermek anlamına gelecekti. Bu ortam bilinmeden yahut dikkate
alınmadan yapılan ve yapılabilecek yorumlar haksız ve insafsızdır. Hukuk
düzeninde olaylar sonuçları ile değil sebepleri ve delilleri ile araştırılarak
gerçeğe ulaşılır. Sondan-sonuçlardan başlayan ve geriye doğru çıkarımlar yapan
anlayış hukuki değildir.
Yapılan
soruşturma ve arama işlemlerine gelince:
Öncelikle şunun bilinmesi
lazım. Gerek 01/01/2014 Tarihinde Kırıkhan sınırlarında gerçekleşen olayda
gerekse 19/01/2014 Tarihinde Adana’da gerçekleşen olayda, ne ihbarda ne arama
sırasında ne de arama sonrasında bu araçların resmi bir kuruma, MİT’e ait
olduğu, kişilerin o kurumun görevlisi olduğu yönünde hiçbir resmi yazı-bilgi,
kimlik belgesi dosyaya girmemiştir. Olaya karışan kişilerin kimlikleri ve
görevleri halen bilinmemektedir ve dosyalarda buna dair resmi hiçbir veri
yoktur. Zaten buna dair 19/01/2014 tarihli işlem sırasında üstü kapalı da olsa
dosyaya sunulan resmi yazı üzerine araçlara ve kişilere başka hiçbir işlem
yapılmadan salıverilmiştir.
Bu aşamada olay günü ne olduğunu, neler
yaşandığını doğru bir şekilde anlatmak gerekiyor:
19/01/2014 Tarihinde
Jandarma istihbaratta çalışan üsteğmen veya teğmen rütbesindeki bir görevli
sabah erken saatlerde beni aradı ve önemli ve acil bir konuda danışmak
istediğini söyledi. Ben de içimden kızdım ancak önemli olabileceğinden ve de
kırmamak için görüşmeyi kabul ettim. Yüz yüze görüşmek için evime geldi. Bana
bir haber elemanından bilgi aldığını, o tarihte BDP veya HDP isimli partinin
Gaziantep bölgesinde bir iki yerde miting yapacağını, haber elemanının
patlayıcı yüklü araçtan söz etiğini,
kendilerinin de Reyhanlı benzeri bir eylemden korktuklarını, ülke genelinde çok
sayıda Hyundai marka Starex model aracın çalındığını, bu araçlar ile bombalı
eylem yapılacağına dair istihbari bilgiler bulunduğunu söyledi. Ben de
kendisine konuyu titiz şekilde araştırmalarını, olgunlaştırmalarını ve gerekli
önlemleri almalarını, bu aşamada adli olarak yapılacak bir işlem bulunmadığını,
somut bir şey öğrenirlerse gereken işlemlerin usulünce yapılacağını söyledim.
Ayrıca o gün bitirmem gereken dosyalar olduğu için adliyeye geçeceğimi
söyledim. İş yoğunluğu sebebiyle çoğu zaman mesai dışında da çalışıyorduk.
Sabah kahvaltı için eve bir şeyler aldıktan sonra erken
saatlerde adliyeye geçtim. Hatta başka bir meslektaşın da çalışmaya geldiğini
gördüm ve şakalaştık. Devleti biz mi kurtaracağız gibi takıldık. Kısa bir süre
sonra jandarmadan bir görevli geldi ve sabah anlatılan konu ile ilgili gelişme
olduğunu, ihbar geldiğini, plakaları verilen üç ayrı TIR'da mühimmat
taşındığının bildirildiğini söyledi. Konuyu ilk bana açtığı için nöbetçi
savcıya bilgi vermediğini söyledi. İhbarı birlikte değerlendirdiğimizde ben
daha önceki olay ile irtibatlı olabileceğini, bu eylemin ise terör örgütüne
silah sağlama olacağını ve 19 gün önceki olay ile bağlantılı olabileceğini
söyledim. Hatta ilk olaydan sonra dosyaya bu konuda giren yeni ihbarlar da
mevcut idi. Ben de konuyu bildiğimden ve önceki eylem ile irtibatlı
olabileceğini değerlendirdiğimden arama talep etmelerini, benim bunu
değerlendireceğimi söyledim. Talep üzerine gecikmesinde sakınca bulunduğu da
açık olduğundan arama izni verdim. Bir süre daha çalıştıktan sonra çocukların
uyanma saati geldiğinden kahvaltı yapmak üzere eve gittim.
Kahvaltı sonrası o gün öğle saatlerinde oğlumun okuduğu
Bahçeşehir Kolejinde yapılacak olan ve önceden bilet aldığımız piknik
etkinliğine katılmak üzere hazırlık yaptık. Bu sırada TIR'ların durdurulduğu,
içerisinde çok miktarda mühimmat bulunduğu bildirildi. Ben de gereken işlemleri
güvenli şekilde yapmalarını, araçları güvenli bölgeye almalarını, patlamaya vs.
sebep olmayacak önlemleri almalarını istedim. Ailemle birlikte okula gitmek
üzere evden çıktım. Bu arada Jandarma alay komutanı birçok kez beni aradı. Alay
komutanı ile daha önce bir kez
karşılaşmıştım ama tanımıyordum. BANA
ARAMADA SORUN OLDUĞUNU BENİM MUTLAKA OLAY YERİNE GELMEM GEREKTİĞİNİ, BAZI
KİŞİLERİN MİT GÖREVLİSİ OLDUKLARINI İLERİ SÜRDÜKLERİNİ, ANCAK KİMLİK
GÖSTERMEDİKLERİNİ VS. SÖYLEDİ. Ben de olay yerine gitmeyeceğimi Adliye'ye
geçeceğimi, eğer bir talebi olan varsa doğrudan adliyeye gelmesini, talep
ettikleri hususta yazı yazmalarını söyledim ve koruma polisimi çağırıp adliyeye
geçtim. Burada beklememe rağmen kimse gelmedi, yazı vs getiren de olmadı. Faksı
kontrol ettiğimde orada da bir yazı yoktu. Bir süre sonra YİNE JANDARMA ALAY KOMUTANI ARADI, OLAY YERİNE GELMEM GEREKTİĞİNİ,
KENDİSİNİN DE ZOR DURUMDA KALDIĞINI, ARAÇLARIN HİÇ BİR İŞLEM YAPILMAKSIZIN
SERBEST BIRAKILMASININ İSTENİLDİĞİNİ SÖYLEDİ. Ben de aynı talimatı tekrar
verdim ve talebi olan varsa bana doğrudan iletmelerini, benim talimatım dışında
hareket etmemesini söyledim. Bu esnada Başsavcı Vekili olan Ahmet Karaca ile
görüşmemde benim olay yerine gitmemin uygun olacağını değerlendirdik. Ben de
başka araç olmadığından kendi aracım ve korumamla olay yerine gittim. Durumu
yerinde gördüm, malzemelere baktım. Bu esnada Adana Valisi H. Avni Coş ve
Emniyet Müdürü yaklaşık 300-400 kişilik özel harekat ve çevik kuvvet Polis
ekibi ile olay yerine geldi. Konuyu çözmek için görüştük. Bana bu araçların
MİT'e ait olduğunu, ölümüne bu araçların bırakılması için her şeyi yapacağını, SAYIN
BAŞBAKAN'IN ARAYIP "BU KONUDA YASA ÇIKRACAĞIZ, SAVCI BUNLARI
BIRAKSIN" MEALİNDE SÖZLER SÖYLEDİĞİNİ, aynı şekilde İçişleri
Bakanının da aradığını söyledi. Ben kendilerine olay yerinde olan kişilerin
görev kimliklerini vermeleri, araçların ve malzemelerin MİT'e ait olduğuna dair
bir yazı vermeleri halinde araçları bırakacağımızı söyledim. Buna karşılık MİT
Bölge Başkanı hem olay yerine bizden çok sonra geldi, hem de istenilen
kimlikleri ve belgeleri veremeyeceğini söyledi. Ancak araya giren Vali Bey'in
isteği üzerine sadece sicillerini verebileceğini, yazıyı da valiliğe hitaben
yazabileceğini söyledi. Ben buna da
anlayış göstererek tamam dedim, yani Mit görevlilerinin isim değil sicil
numarası vermelerini de kabul ettim. Bu süreç 2 -3 saati aşkın bir zaman aldı.
Sonunda görevlilerin sicillerini verdiler ve yazıyı da valiliğe hitaben
yazdılar. Ben yazıyı gördüm. Vali Bey bu yazıyı üst yazı ile tarafıma
vereceğini söyleyince ben de kabul ettim ve araçları serbest bırakma talimatını
verdim. Oradan Vali Bey'in aracı ile valiliğe geçtik. Beraber oturup sohbet
ettik. Vali Bey, MİT'in bu olayda ağır kusurlu olduğunu, yanlış iş ve işlemler
yaptığını, bu malzemelerin nasıl nakledileceğinin mevzuatta belli olduğunu,
tedbirsiz ve beceriksiz olduklarını söyledi. Bana da sorunun çözülmesindeki
katkımdan dolayı teşekkür etti. Ardından MİT Bölge Başkanlığının yazısını üst yazı
ekinde bana verdi ve ben oradan ayrıldım. Olayın aslı budur. Bunun dışındaki
suçlamalar kasıtlı ve uydurmadır.
İhbar öncesinde bir kısım Jandarma personeli tarafından
gerçekleştirildiği söylenen dinleme, ihbar, görüşme vs. eylemlere ilişkin
hiçbir bilgim yoktur. Bunlar tamamen benim dışımdadır. Yeri gelmişken burada da
bir çifte standarda dikkat çekmem gerekmektedir. Bilindiği üzere önleme
dinlemeleri tamamen gizlidir. Bunların açıklanması ise hapis cezası gerektiren
bir suçtur. Buna rağmen bu olayda olduğu iddia edilen önleme dinlemeleri
gizlenme ihtiyacı hissedilmeden açıkça basınla da paylaşılarak ortaya
konulmuştur. Buna karşılık konusu suç teşkil eden ve suç olduğu için de yargı
organlarına karşı gizlenmesi mümkün olmayan yasa dışı mühimmat nakline ilişkin
hususlar yargı organlarından bile gizlenmektedir. Savunmamızı yapmamız için
imkan sağlamak adına tarafımıza da verilmemektedir.
Olay yerine gitme sebebimi açıkladım. Sayın müfettişe şu
hükmü hatırlatmak isterim. CMK’nun 161.
Maddesinin hemen birinci fıkrasında “(1)
Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk görevlileri
aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir” denilerek Cumhuriyet Savcısının öncelikle bizzat/doğrudan
doğruya delil toplayacağını ve araştırma yapacağını hükme bağlamıştır. Esasen
sayın müfettişin sorgulaması gereken husus soruşturma safhasının sorumlusu olan
savcının adli bir olayın gerçekleştiği olay yerine gitmesi değil 300-400 polis
ile olay yerine gelen Adana valisi ve emniyet müdürüdür. Bu kişiler hangi
yasal yetki ile hangi görevle olay yerine gelmişlerdir. Bu konuda vali ve
emniyet müdürünün hareketlerini kanuna uygun hale getiren bir tek yasa, tüzük,
yönetmelik hükmü gösterebilir misiniz? Sayın müfettişin bu kişiler hakkında derhal
yasal işlem başlatması gerekir. Aksi halde suçu bildirmeme suçunu işlemiş
olacaktır.
Bir Cumhuriyet Savcısı olarak bu olayda
esas aldığım ve uyguladığım yasa hükümlerini tekrar hatırlatmakta fayda
bulunmaktadır.
1-) 5271 Sayılı CMK Madde 160 - (1)
Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini
veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup
olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
CMK’nun 161.
Maddesinin hemen birinci fıkrasında “(1)
Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk görevlileri
aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir” hükmü yer alır.
Görüldüğü gibi Cumhuriyet
Savcısı suç işlendiği izlenimi edindiği anda dahi harekete geçmek, bizzat veya
emrindeki kolluk güçleri ile araştırma yapmak zorundadır.
2-) 5271 Sayılı CMK Madde 119 - (1) (Değişik fıkra: 25/05/2005-5353 S.K./15.mad) Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan
hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise
kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri arama yapabilirler.
Yolda hareket halinde olan patlayıcı yüklü bir aracın
aranmasında gecikmesinde sakınca bulunan hal olgusunun bulunmadığını söylemek
imkansızdır. Zira hemen karar verilmediği takdirde araç geçip gidecek, deliller
kaybolacak, belki patlamaya sebep olacak, soruşturma imkansız hale gelecektir. Kaldı ki gecikmesinde sakınca bulunup
bulunmadığı hususu verdiğim arama kararına karşı başvurulacak yasa yolunda
araştırılabilecek bir husustur. İdari soruşturma sırasında sayın Başmüfettişin
bu konuda değerlendirme yapma imkan ve yetkisi bulunmamaktadır.
3-) Diğer taraftan öncelikle şunu
belirtmem gerekir ki, bu araçların MİT’e ait olduğu tarafımızdan kesinlikle
bilinmemekte idi. Bu konuda dosyaya yansıyan hiçbir resmi yazı, kimlik belgesi
yoktu. Her iki olayda da MİT görevlisi olduğunu söyleyen kişiler denetlemeye
elverişli olacak şekilde bir kimlik ibrazında bulunmamışlardır. Bu itibarla
kolluk bu kişilerin MİT mensubu olduğundan emin olamamıştır. Halen bu kişilerin
kimlikleri dosyalara yansımamıştır. Böyle bir konuda ne kolluk ne de savcı
beyana itibar edemez. Öyle olsa herkes kafasına göre suç işleyip ben MİT
görevlisiyim diyerek takipten kurtulabilirdi. Bu kabul edilebilir değildir.
Zaten suça konu TIR'lardaki kişiler değil sonradan olay yerine gelen bazı
kişiler MİT görevlisi olduklarını ileri sürmüşlerdir.
Bununla beraber, usulüne uygun olarak
alınmış bir arama kararı sırasında bu kişilerin MİT Mensubu oldukları
kimlikleri ile birlikte net olarak ortaya çıkmış olsaydı bile 4483 S. Kanunun
4. Maddesi gereğince kaybolmasından korkulan delillerin tespiti mecburiyeti
vardır. Deliller tespit edildikten sonra özel bir soruşturma izni gerekiyor ise
savcı o kuralı işleterek soruşturma izni ister. Başka türlü olsa oto yolda
giden x arabayı kullanan kimliği belirsiz y kişiler hakkında soruşturma izni
istemek gibi garip bir durum ortaya çıkar ki uygulama böyle değildir. Nitekim bu olaydan önce Van İlinde önemli
miktarda uyuşturucu madde naklederken yakalanan bir MİT görevlisi durdurularak
aracında arama yapılmıştır, bu husus basına da yansımıştır.
Bütün kamu görevlileri
hakkında uygulanması gereken genel hüküm niteliğindeki 4483 sayılı memurlar ve
diğer kamu görevlilerinin yargılanması hakkında kanun Madde 4 – “Cumhuriyet başsavcıları, memurlar ve diğer
kamu görevlilerinin bu Kanun kapsamına giren suçlarına ilişkin herhangi bir
ihbar veya şikayet aldıklarında veya böyle bir durumu öğrendiklerinde ivedilikle toplanması gerekli ve kaybolma
ihtimali bulunan delilleri tespitten başka hiçbir işlem yapmayarak ve
hakkında ihbar veya şikayette bulunulan memur veya diğer kamu görevlisinin
ifadesine başvurmaksızın evrakın bir örneğini ilgili makama göndererek
soruşturma izni isterler.”hükümlerini içermektedir.
Görüldüğü gibi suç işleyen
kim olursa olsun tüm kamu görevlileri için uygulanması gereken genel yasa hükmü
“ivedilikle toplanması gerekli ve kaybolma ihtimali
bulunan delilleri tespitten” bahsetmektedir.
C.Savcısı zorunlu ve ivedi delilleri toplar, kaybolmasından (Yolda hareket
halinde bulunup patlatılma ihtimali olan) korkulan delilleri derhal toplar. Bu
delilleri soruşturma izni vermeye yetkili mercie gönderir. Yasanın bu genel
hükmü sadece özel yasasında engelleyici özel bir düzenleme var ise o engelle
sınırlı olarak uygulanmaz. (Örneğin 2802 Sayılı Kanun Madde 88 - Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâlleri
dışında suç işlediği ileri sürülen hakim ve savcılar yakalanamaz, üzerleri ve
konutları aranamaz, sorguya çekilemez.)
Şu halde
tarafımızdan yapılan bu soruşturmada tamamen yasalara uygun hareket edilmiştir.
Kaldı ki ana yollar üzerinde hareket eden araçlarla ilgili olarak o tarihlerde
geçerli olan ve halen neredeyse bütün ülkede uygulanan, Sulh Ceza Hakimlerince
verilmiş “ÖNLEME ARAMASI” kararları
bulunmaktadır. Başka hiç bir karara ihtiyaç olmadan sırf bu önleme araması
kararlarına istinaden bile bu aramalar yapılabilirdi.
4-) Arama
yapıldığı sırada TIR'larda bulunan kişiler sözlü olarak MİT görevlisi
olduklarını beyan etmişlerse de (Ancak kimliklerinin kontrolünü sağlayacak
şekilde kolluğa ve savcıya göstermemiş-vermemişlerdir. Kendileri ile araçlar
arasındaki bağı göseterecek şekilde bir görev belgesi de ibraz etmemişlerdir);
2937 Sayılı Kanunun Madde 4.
maddesinde Milli
İstihbarat Teşkilatının görevleri şunlardır denilerek görevler sayılmış ve ikinci fıkrasında “ (Değişik cümle:
17/04/2014-6532 S.K./1. md) Millî
İstihbarat Teşkilatına bu görevler dışında görev verilemez. Milli
İstihbarat Teşkilatı birimlerinin görev, yetki ve sorumlulukları Başbakanca
onaylanacak bir yönetmelikte belirtilir.”Hükmü getirilmiştir. Görüldüğü
üzere MİT’in silah ve patlayıcı taşıma, nakletme, ihraç etme gibi görevleri
bulunmamaktadır. Ayrıca böyle bir görev verilemeyeceği yasa ile hüküm altına
alınmıştır. Kaldı ki, 19/01/2014 tarihli arama sırasında görevi ve yetkisi
olmadığı halde olay yerine gelen ve aramaya engel olmaya çalışan dönemin Adana
Valisi Hüseyin Avni COŞ, bizzat dönemin
başbakanına atfen, “Bu konuda kanun çıkarılacağı” söylenerek yapılan işin yasaya
aykırı olduğu itiraf edilmiş, daha sonra da bilindiği üzere yasa değişikliğine
gidilmiştir.
Prof. Dr. Ersan ŞEN 20/01/2014 tarihli makalesinde, bu
konuyu somut olarak ele almış ve aşağıdaki görüşlerini hukuk kamuoyu ile
paylaşmıştır. Aydınlatıcı olması bakımından bu makalenin de bir kısmına yer
vermek gerekiyor.
“…Cumhuriyet
Savcısı ve emrinde bulunan kolluk, suça konu eylemi icra edenin MİT mensubu
veya suçta kullanılan aracın MİT’e ait olup olmadığına bakmaz, Savcı ve kolluk
ceza kanunlarına göre, suç olarak tanımlanan fiile müdahale etmek, işlenip
tamamlanmasını önlemek ve failleri yakalamak ve delilleri toplamak
zorundadır. Mit Kanununun 26. Maddesi
Cumhuriyet Savcısının, Ceza Muhakemesi Kanununun 160 ve 161 maddelerinden
kaynaklanan yetkilerini kullanmasını engellemez. Cumhuriyet Savcısı, bir Mit
mensubunun veya vasıtasının karıştığını düşündüğü bir eylemde suç unsuru
olduğuna dair basit bir şüpheye ulaştığında, durumu derhal bağlı olduğu
Cumhuriyet Başsavcısı ile paylaşıp ceza soruşturmasına başlamalı ve delilleri
toplamalıdır. İddiaya konu suça karışan fail veya faillerin Mit mensubu
olduğunu tespit eden savcı, konunun Mit
Kanununun 26. Maddesinde kalıp kalmadığını tespit etmeli, girmediği sonucuna
vardığı takdirde, fail veya failler
hakkında soruşturma başlatmalı, aksi halde
Başbakan’ın izninin alınması amacıyla fezleke düzenleyip, takip
başlatılması şartının tamamlanabilmesi için izin talebini içeren dosyayı Adalet
Bakanlığı vasıtası ile Başbakan’a göndermelidir. Mit Kanununun 26. Maddesi,
Cumhuriyet Savcısı tarafından, CMK 116 ve 119 maddesi şartları dairesinde arama
yaptırılmasını engelleme dayanağı yapılamaz. Savcı en azından TIR'da taşınan ve
silah olduğu düşünülen suç delillerinin elde edilebileceği ve/veya kim olduğu
bilinmeyen faillerin yakalanabileceği konusunda makul şüpheye ulaştığında
Hakim’den alacağı kararı, gecikmesinde zarar olan halin varlığında da vereceği
yazıla arama emri ile TIR'da arama yaptırabilir, CMK’nın 127 maddesi uyarınca
da suça konu edilen eşyaya el koydurabilir. Mit Kanununun 26. Maddesi, Savcının
maddi hakikati araştırmak ve durum tespiti yapmak amacıyla arama yaptırmasına
engel değildir. 26. Madde, Mit mensuplarının görevleri ile ilgili iddialarda,
soruşturma açmayı izne bağlamakla birlikte, bu izin şahsa bağlı olup, konu hakkında
soruşturma açılmasını, delillerin toplanmasını ve bu sırada Mit Kanununun 26.
Maddesi kapsamına girenler hakkında soruşturma izni alınması maksadıyla fezleke
düzenlenmesinin önüne geçemez. CMK’nın 157. Maddesi gereğince, soruşturmalar
gizli olduğundan ve ayrıca CMK’nın 153/2 maddesi uyarınca da özel gizlilik
kararı da alınabileceğinden, devletin güvenliğinin tehlikeye düşürüldüğü
iddiası da haklılık bulmayacaktı. Bir suçun işlendiğine dair, basit şüpheye
ulaşan Cumhuriyet Savcısı maddi hakikati araştırmak amacıyla, emrinde bulunan
kolluk vasıtasıyla soruşturma başlatmak ve delilleri toplamak zorundadır.
Cumhuriyet Savcısı soruşturma başlatma yükümlülüğü ile ilgili yetkisini ihmal
edemez ve yetkisini de kötüye kullanamaz. Savcının soruşturma izni alabilmesi
için ilk aşamada suçun varlığını belirlemek, delillere ve faillere ulaşması ve
bilgilerden hareketle fezleke düzenlemesi gerekir. Savcı bu çalışmaları
yapmadığı takdirde, ortada düzenleyeceği fezleke için gerekli bilgi olmaz. Mit
mensuplarının görevine giren veya görev sırasındaki faaliyetleri yönünden,
soruşturma izni öngören Mit Kanununun 26. Maddesindeki düzenleme, amaç ve
hukuki mantığı gereğince soruşturma izni verilmesi talebinin dayanağını
oluşturacak fezlekeyi hazırlayabilmesinde Cumhuriyet Savcısının gerekli delil
ve bilgiyi toplamasını engellememiş ve bir özel kanun olarak da CMK’nın 160 ve
161 maddelerinin önünü kapatmamıştır.”
Bu görüş de yapılan işlemlerin hukuka
uygunluğunu göstermektedir.
Diğer taraftan, Sayın Başbakanın, arama
sırasında olay yerine gelen dönemin Adana Valisi aracılığı ile tarafıma
söylediği üzere, MİT kanununda daha sonradan değişiklikler yapılmıştır. 2937
Sayılı Kanunun 26. maddesi 17.04.2014
tarihinde yapılan düzenleme ile değiştirilmiştir. Maddeye eklenen; “MİT görev ve faaliyetleri ile mensuplarına
ilişkin bir ihbar, şikayet alındığında, MİT müsteşarlığına bildirilir, konunun
görev ve faaliyetlere ilişkin olduğu belirtilir veya belgelendirilmesi halinde
adli yönden işlem yapılmaz, herhangi bir koruma tedbiri uygulanmaz. İsimsiz,
imzasız, adressiz ya da takma adla yapıldığı anlaşılan ya da belli bir olayı ve
nedeni içermeyen, delilleri ve dayanakları gösterilmeyen ihbar ve şikayetler
Cumhuriyet Savcısı tarafından işleme konmaz.” şeklindeki yeni düzenlemesi ile,
MİT personeli ve MİT tarafından sevk edilen bir eşya ile ilgili yapılan ihbar
üzerine ne tür işlemler yapılacağı açıkça ve düzenlemiştir. Bu değişiklikle,
olay tarihinde yapılan aramaların yürürlükteki mevzuat ve yasalara aykırılık
oluşturmadığı, yasa koyucunun olaydan sonra gerçekleştirdiği yasal değişikliği ile açıkça ortaya çıkmıştır.
2937 Sayılı Kanununun değişikliğine esas
alınan, ilgili kanunun genel gerekçesinde; “Bu çerçevede Milli İstihbarat
Teşkilatının görevlerini daha etkin ve verimli olarak yerine getirebilmesi
için, devlet kurumları ile koordinasyonunun sağlanması, kişi, kurum, kuruluş ve
yapılarla ilişki kurulabilmesi, bilgi ve belgelere ve iletişim alt yapılarına
erişim sağlanabilmesi ve bunlardan istifade edilebilmesi, gizlilik
prensiplerine göre çalışılabilmesi, Mit mensuplarının haksız ve hukuksuz iddia
ve isnatlarla görevlerinin açığa çıkmasına veya engellenmesine karşı gereken
tedbirlerin alınabilmesi, bunların veya istihbarat hizmetlerine katkıda bulunan
kişilerin, kanunlarla tanınan koruma tedbirlerinden yararlandırılması önem arz
etmektedir.
Diğer taraftan, Milli Güvenlik Kurulu'nun
yapısı ve kararlarının niteliği göz önünde bulundurulduğunda, dış güvenlik,
terörle mücadele ve milli güvenliğe ilişkin konularda bakanlar kurulunca MİT’e operasyonel
görev verilmesine yönelik düzenleme yapılması ihtiyacı hasıl olmuştur.
Teklif ile; Milli İstihbarat
Teşkilatı’nın, çağın gereklerine uygun hale getirilmesi ve diğer istihbarat
teşkilatlarının imkan ve kabiliyetlerine kavuşturulabilmesi için gerekli
düzenlemeler yapılmakta, insan istihbaratı ve teknik istihbarat yöntem ve
kapasitesi arttırılmaktadır.” denilmiştir.
Genel gerekçede de açıkça ifade edildiği
üzere, söz konusu düzenleme ile, MİT personelinin, CMK’da düzenlenen koruma
tedbirleri açısından istisna tutulması amaçlanmış, bu düzenlemeden önce Mit
personelinin CMK’da düzenlenen koruma tedbirlerinden muaf tutulmadığı kanun
koyucu tarafından da kabul edilmiştir.
5-) Bu noktada, ülkemizde savaş araç ve
gereçlerinin naklinin kim tarafından nasıl yapılabileceğini, bu yetki ve
görevin kime ait olduğunu da ortaya koymak gerekiyor. Öncelikle şu çok
açıklıkla ortadadır. Bu yetki Türk Silahlı Kuvvetlerine aittir. TSK’nın ilgili
yasa ve yönetmeliklerinde bu husus açıkça ortaya konulmuştur. Diğer taraftan Harp araç ve gereçleri ile silah, mühimmat ve patlayıcı
madde üreten sanayi kuruluşlarının denetimi hakkında yönetmelik de bu konuyu
düzenlemiştir. Yönetmeliğin 19. Maddesinde
“İhraç veya yurt dışına çıkarmada
genel esaslar (1) Kontrole Tabi
Listede belirlenen her türlü harp araç ve gereçleri ile silah, mühimmat ve
bunlara ait yedek parçalarla patlayıcı maddelerin ihracı veya yurt dışına
çıkarılmasına, Genelkurmay Başkanlığı ve Dışişleri Bakanlığının görüşleri de
alındıktan sonra Makam tarafından izin verilebilir.” Hükmü yer
almıştır.
Yine
mevcut düzenlemelere göre bu tür bir nakil, Silahlı Kuvvetler tarafından valilikler
koordine edilerek yapılır. Zaten bu yönteme uygun olarak bir nakil yapılmış
olsa idi idari birimlerin ve kolluğun haberi olacağı için bu olay da meydana
gelmeyecekti. Olay günü kolluğun bu sevkiyattan haberinin olmaması da bunun
resmi kurumlarla ilgili bir iş olmadığı ve olmayacağı şüphesini ortaya
koymaktadır.
Bu düzenlemeler
de dikkate alındığında, yapılan ihbarların, MİT ile irtibatlandırılması ve
görev suçu gibi değerlendirilmesi imkanı yoktur.
Burada
önemli bir hususu daha belirtmem gerekir. 19/01/2014 tarihinde
yakalanan 3 adet TIR ile ilgili olarak bize verilen resmi yazıda, MİT, söz
konusu malzemenin kendilerine ait olduğunu, Türkiye içi birimler arası nakil
işlemi yapıldığını söyledi. Başbakan Sayın Erdoğan ise bu malzemelerin
Suriye’deki Türkmenler'e gittiğini bir çok kez söyleyerek MİT’in verdiği
belgenin sahte olduğunu açıklamış oldu. Görüldüğü gibi ya Sayın Başbakan ya da
MİT yanlış bilgi vermektedir. Yazılı olarak verilen metin içeriği bile açıkça
yanıltıcı iken kim olduğu bilinmeyen kişilerin, kimlik ibraz etmeden sözlü
olarak “biz MİT görevlisiyiz” demelerine itibar ederek işlem tesis etmek en
basit tabiri ile komik olurdu sanırım. Bu aşamada sayın müfettişin, sahte resmi
belge düzenleyip yargı organını yanıltan ilgili MİT görevlisi hakkında yasal
işlem yapması görevinin gereğidir. Aksi halde kamu görevlisinin suçu
bildirmemesi suçunu işlemiş olacaktır.
Bu noktada, esasen suçlamaların tamamına
cevap vermiş olmakla beraber, bazı suçlamamalara daha ayrıntılı cevaplar
vereceğim:
-“HTS
kayıtlarına göre Önder KIR’ın ihbardan önce olay günü, nöbetçi olmadığınız
halde sizinle saat 05:57 ve 06:04’te iki kez cep telefonu ile görüştükten hemen
sonra Adana İl Jandarma İstihbarat Şube Müdürlüğünde Kısım Amiri olarak görev
yapan mesai arkadaşı Üsteğmen Hüseyin ÖZMEN ile birlikte evinize gittiği,
Hüseyin ÖZMEN’in aşağıda beklediği, adlî kolluk görevi de bulunmayan Önder
KIR’ın hayatın olağan akışına aykırı olacak şekilde evinize pazar günü çok
erken bir saate çıkarak aslında bundan sonra yapılmasını düşündüğünüz eylemin
alt yapısını oluşturulması zımnında görüştüğünüz, ”
Hakkımda hiçbir soruşturma bulunmadığı
dönemde kullandığım cep telefonuna ilişkin HTS kayıtlarının alınması
yasadışıdır. Buna ilişkin olarak ilk suçlama altında yaptığım açıklamalar aynen
burası için de geçerlidir. Bu kayıtları alamaz ve kullanamazsınız. Önder KIR
ile görüşme içeriğini ise yukarıda anlattım. Bunun dışında çıkarım yolu ile delil üretemezsiniz. Hayalden de öte
delillere dayalı olmayıp tamamen varsayımlara dayalı olarak varılan
çıkarımların tarafıma suçlama olarak yöneltilmesi de hukuka aykırıdır.
-
“devlet sırrı niteliğindeki faaliyetin
herhangi bir suç veya suç unsuru oluşturmadığının da açıkça anlaşılmasına
rağmen verilen usulsüz arama kararının işlemsiz olarak geri alınması yerine,
MİT’e ait faaliyet ile ilgili usulsüz olarak vermiş olduğunuz arama ve el koyma
kararının icrasını sağlayarak TIR’lar içerisindeki malzemelerinin tespitini
yaptırdığınız,”
Bir soruşturma sırasında bilginin devlet sırrı
olduğu, gizli olduğu gibi hususlar yargı organlarına karşı ileri sürülemez. Bir
hususun devlet sırrı olup olmadığına da ancak hakim karar verir. Yani bir
soruşturma sırasında “Devletin gizli bilgisi kavramı” öne sürülemez. Sadece bir
konunun devlet sırrı olduğu ileri sürülebilir ki o da mahkemeden gizleme hakkı
vermez. Bu konuda 5271 Sayılı CMK’da düzenlemeler açıktır. CMK’nın 47.
Maddesinde “(1) Bir suç olgusuna ilişkin bilgiler,
Devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli tutulamaz. Açıklanması, Devletin dış
ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar verebilecek;
anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek nitelikteki
bilgiler, Devlet sırrı sayılır. (2) Tanıklık konusu bilgilerin Devlet sırrı
niteliğini taşıması halinde; tanık, sadece mahkeme hâkimi veya heyeti
tarafından zâbıt kâtibi dahi olmaksızın dinlenir. Hâkim veya mahkeme başkanı,
daha sonra, bu tanık açıklamalarından, sadece yüklenen suçu açıklığa
kavuşturabilecek nitelikte olan bilgileri tutanağa kaydettirir.” Hükümleri yer almakta olup herkes tarafından
anlaşılabilecek niteliktedir. Yine CMK’nın 125. Maddesi “(1) Bir suç olgusuna
ilişkin bilgileri içeren belgeler, Devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli
tutulamaz. (2) Devlet sırrı
niteliğindeki bilgileri içeren belgeler, ancak mahkeme hâkimi veya heyeti
tarafından incelenebilir. Bu belgelerde yer alan ve sadece yüklenen suçu
açıklığa kavuşturabilecek nitelikte olan bilgiler, hâkim veya mahkeme başkanı
tarafından tutanağa kaydettirilir.” Hükmü ile bu hususları açıklamıştır. KALDI
Kİ KONUSU SUÇ TEŞKİL EDEN BİR HUSUS NE DEVLETİN GİZLİ BİLGİSİ SAYILABİLİR NE DE
DEVLET SIRRI SAYILABİLİR. DEVLETİN DE DEVLET GÖREVLİLERİNİN DE SUÇ İŞLEME
ÖZGÜRLÜĞÜ YOKTUR.
Burada dikkat
çeken bir husus da sayın müfettişin suça konu araçtaki top mermisi, uçaksavar
mühimmatı gibi savaş silahlarını “YASAL YÜK” olarak nitelemesidir. Mesleki
kıdemi gereği sayın müfettiş yasal kelimesinin meri mevzuata uygun olan
anlamına geldiğini bilebilecek durumdadır. Bu durumda bir hususun yasal olması
için Anayasa veya kanunlara uygun olması gerekmektedir. Ülkemizde bu tip
malzemeleri bulundurma, nakletme gibi yetkiler sadece Türk Silahlı Kuvvetlerine
aittir. MİT’e böyle bir görev ve yetki veren hiçbir yasal düzenleme yoktur.
Şayet varsa sayın müfettiş bunu göstermelidir. Aksine 2937 Sayılı Kanunun Madde 4. maddesinde Milli İstihbarat Teşkilatının görevleri
şunlardır denilerek görevler sayılmış ve ikinci
fıkrasında “ (Değişik cümle: 17/04/2014-6532 S.K./1. md) Millî İstihbarat Teşkilatına bu görevler
dışında görev verilemez” denilerek başkaca görev (Silah taşıma vs.)
verilmesi yasaklanmıştır. Kanun koyucu, istihbarat teşkilatlarının yapısı
gereği kötüye kullanılabileceğini öngördüğünden daha baştan buna karşı önlem
almıştır. Şu halde MİT’in silah ve mühimmat taşıma yetkisi yoktur. Şayet böyle
bir görev verilirse bu görevi verenler açısından suçtur. Zaten somut dosyamızda
MİT’e görev vermeye yetkili bir kurum tarafından (Bakanlar Kurulu, Başbakan,
Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı, Milli Güvenlik Kurulu gibi) resmi olarak
böyle bir görev verildiğine dair herhangi bir belge ibraz edilmemiştir. Devlet işleri yazılı olduğuna göre ve
dosyaya böyle bir belge konulmadığına göre MİT’e resmi olarak bu mühimmatı
taşıma görevi verilmemiştir. Muhtemelen suç olduğu bilindiğinden gayr-ı resmi
ve şifahi bir görevlendirme söz konusu olabilir ki bu dahi görevi verenler
açısından suçtur. Anayasamızın 137. Maddesi kanunsuz emir konusunu açıkça
düzenlemektedir; “Konusu suç teşkil eden bir emir, hiçbir surette yerine
getirilemez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulmaz”. Görevi alan veya kendisine
bunu görev edinen MİT personeli açısından da bu durum konusu suç teşkil eden
bir emir niteliğindedir ve hiçbir şart altında konusu suç teşkil eden emir
uygulanamaz. Bu itibarla konusu suç teşkil eden bir yükü tespit etmek
Cumhuriyet Savcısının başta gelen görevidir. Aksi durum savcının sorumluluğunu
gerektirir. Sayın müfettişin yapması gereken görev, açık suç delillerine ve
yetkisiz olmasına rağmen bu dosyaya KYO kararı veren savcılar hakkında işlem
başlatmak, bu dosyanın yeniden ele alınarak 4483 sayılı Kanunun 4. Maddesinin
amir hükmü gereğince soruşturma izni vermeye yetkili mercie gönderilmesini
sağlamaktır.
-“olay
yerine bizzat giderek MİT’e ait TIR’ların üzerine çıktığınız, kasaları
açtırdığınız ve elinizdeki cep telefonu ile TIR’larda bulunan malzemenin
fotoğrafını çekip Jandarma personeline de kamera çekimi yaptırdığınız, arama
işlemleri devam ederken numune aldırarak 16:15 itibarıyla hemen olay yerinde
bulunan Jandarma Olay Yeri İnceleme biriminde patlayıcı imha uzmanı olarak
görev yapan Astsubay Kıdemli Başçavuş Celalettin BARDAKÇI’dan tırın kasasına
bırakılan eşyanın incelenmesini ve fiziki inceleme raporu tanzim edilmesini
istediğiniz, ayrıca, kendisine numune alınarak Ankara Jandarma Kriminal Daire
Başkanlığına gönderilmesi talimatları vererek bilirkişi raporları aldırıp dosya
kapsamına eklemek suretiyle bilerek ve isteyerek göreviniz dışında, MİT’e ait
olduğunu bildiğiniz TIR’larda arama kararı vermek, yapmak ya da yaptırmak ve
ilgili TIR’ları alıkoymak suretiyle devletin gizli sırlarını ifşa etme kastı
ile hareket ettiğiniz”
Olay yerine gitme sebebini yukarıda izah
ettiğimden yeniden izaha gerek yoktur. Yine yukarıda uzunca, yasal dayanakları
ile yaptığımız iş ve işlemlerin hukuka uygunluğunu izah ettiğimiz için yeniden
bu konuya girmeyeceğim. Yine devlet sırrı ve devletin gizli bilgileri konusunda
da yeterli açıklama yapmıştım.
Sayın müfettiş benim delil
tespiti işlemleri yaptırmamı hiçbir somut delil göstermeden, yasal bir dayanak
olmadan, keyfi bir yorumla “devletin
gizli sırlarını ifşa etme kastı ile hareket ettiğim” şeklinde
yorumlamıştır. Öncelikle şunu sayın müfettiş bilmektedir sanıyorum. CMK’nun 157. Maddesi
hükmüne göre “(1) Kanunun başka hüküm
koyduğu hâller saklı kalmak ve savunma haklarına zarar vermemek koşuluyla
soruşturma evresindeki usul işlemleri GİZLİDİR” Gizli soruşturma yaparak
gizli sırları açıklama başarısı göstermek sanırım mümkün değildir. Ayrıca
tarafımdan soruşturmanın yasal olarak gizli olması ile yetinilmemiş ve o
tarihte yürürlükte bulunan CMK’nın 153. Maddesi gereğince KISITLAMA Kararı
istenilmiş, TMK’nın 10. Maddesi ile görevli Hakimlik tarafından kısıtlama
kararı verilmiştir. Bunun yanında söz konusu arama sırasında elde edilen
deliller (Tutanaklar, görüntüler, raporlar vs.)
derhal ve bütün nüshaları ile kolluktan alınıp dosyaya ve emanete konulmuştur.
Bu belgelerin sızmaması için azami gayret gösterilmiştir. Ne acıdır ki, bu
olaya dair ilk görüntüler, bundan en çok şikayet eden hükümete yakın medya
tarafından yayınlanmıştır.
Tüm bu
hususlar ortada iken, tarafımdan gizlilik konusunda bu kadar hassasiyet
gösterilmiş iken, ortada hiçbir delil ve emare yokken, bu suçlamanın mahiyeti
gereği yabancı bir ülke lehine yapılmış olması gerekip bu yönde hiçbir delil ve
emare yokken ve zaten olması mümkün değilken, “devletin gizli sırlarını ifşa
etme kastı ile hareket ettiğim” iddiası tamamen iftiradır ve bu suçlamayı
yapan açısından iftira suçu oluşturmaktadır. Özellikle bu suçlama açısından bu
iftirayı atanlar aleyhine her türlü girişimi yapacağımdan, hukuki ve cezai yollara
başvuracağımdan, AİHM nezdinde kazanacağım tazminatın sorumlulardan rücuen
tazmini için sonuna kadar mücadele edeceğimden şüpheniz olmasın.
Bugün yapılan
bu soruşturma, aslında şahsıma ve bazı mesai arkadaşlarıma karşı yapılmaktan
çok anayasal düzene karşıdır. Devletin Adli Teşkilatı, Devletin Jandarma
Teşkilatı nezdinde Silahlı Kuvvetleri, suça bulaşan çok az sayıda istihbarat
görevlisini ve onlara yasadışı emir verenleri korumak adına feda edilmektedir.
Devletin Adli Teşkilatı, Devletin Jandarma Teşkilatı nezdinde Silahlı
Kuvvetleri sanki başka bir ülkenin teşkilatlarıymış gibi fütursuzca casusluk
suçlamaları ile muhatap edilmektedir. Bu akıl ve izan dışı saldırılar mutlaka
hukuk düzeninde karşılığını bulacaktır.
SUÇLAMA-5)
“01.01.2014
tarihinde, Hatay Kırıkhan’da MİT’e ait TIR ve ona eşlik eden otomobilin
durdurulması olayı ile ilgili olarak; Adalet Bakanı ve HSYK Başkanı Bekir
BOZDAĞ ile Adalet Bakanlığı Müsteşarı ve HSYK 1. Dairesi Üyesi Kenan İPEK’in
dönemin Adana Cumhuriyet Başsavcısı Süleyman BAĞRIYANIK’ı arayıp 2937 sayılı
Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nun 26.
maddesindeki özel düzenlemesi hatırlatarak “…ihbara konu TIR’ın MİT’e ait
olduğu, sözü edilen Yasadaki özel düzenleme nedeniyle MİT görevlileri
hakkındaki soruşturmanın yapılabilmesinin Başbakanın iznine tabi olduğu, bu
nedenle görevli savcının bu TIR’da arama yapamayacağını, bu nedenle aramaya
engel olunması…” şeklindeki beyanları sonrası, Süleyman BAĞRIYANIK’ın
02.01.2014 günü sadece kendi imzası ile düzenlediği ve tutanak vasfına haiz
olmayan “Telefon Görüşme Tespit Tutanağı” başlıklı yazının, konuşmanın içeriği
ile ilgisi olmamasına rağmen terör suçu ile irtibatlandırılarak tarafınıza
gönderilmesi üzerine, hiçbir araştırma ve inceleme yapmaksızın terör suçu ile
yapılan irtibatlandırma doğrultusunda Adalet Bakanı ve Müsteşarı hakkında,
terör örgütü üyesi algısı oluşturacak şekilde uhdenizdeki, 01.01.2014 tarihinde
Hatay Kırıkhan’da, MİT’e ait olduğu anlaşılan TIR ve otomobilin durdurulması
olayına ilişkin yasal düzenlemelere aykırı olarak başlatılan 2014/2 sayılı
soruşturma dosyası kapsamına alıp bilahare usulsüz bir şekilde eklediğiniz
evraka ilişkin olarak ayırma kararı vererek Adalet Bakanı ve Müsteşarı
hakkında, 3713 sayılı Yasa’nın olay tarihinde yürürlükte olan mülga 10.
maddesinde düzenlenen görev ve yetki kurallarına aykırı şekilde kendinizi görevli
görerek Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğinin 2014/54 sırasına kayden soruşturma başlattığınız”
Bu suçlama soruşturmanın ne kadar
taraflı ve gerçeklikten uzak olduğunun en somut göstergelerinden birisidir.
Yürüttüğüm bir soruşturma sırasında, bu soruşturmaya Anayasanın 140. Ve 138.
Maddelerine aykırı şekilde müdahale edilmek istenildiğine dair Cumhuriyet
Başsavcısı tarafından gönderilen bir belgeye elbette ki usul-i dairesinde işlem
yapmam gerekirdi. Bu şekilde bir tutanak,
yürütmekte olduğum soruşturma dosyası içerisine, ilgisine binaen geldiğinde,
yapmam gereken şekilde, tutanakta adı geçen ve soruşturmayı etkilemeye teşebbüs
ettiği iddia edilen dönemin Adalet Bakanı Sayın Bekir BOZDAĞ’ı, UYAP’ın ayırma
kararında taraf ekleme zorunluluğu öngörmesinden dolayı, dosyaya taraf olarak
ekledim, soruşturma usulü farklı olduğundan ayırma kararı verdim ve işbölümü
gereği bağlı olduğum başsavcı vekiline dosyayı aktardım. Adı geçen ayırma
kararında teröre ilişkin hiçbir suçlama ya da ibareye yer vermedim. Bu konuda,
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün “Yasama dokunulmazlığının
kaldırılması ile ilgili işlemler" konulu 100 numaralı genelgesi uyarınca
hareket ettim.
Adalet Bakanı hakkındaki soruşturmanın
bizzat Cumhuriyet Başsavcısı ya da Başsavcı Vekili tarafından yapılması
gerektiği şeklindeki düzenleme doğrultusunda, soruşturmayı ayırarak genelge ve
iş bölümü uyarınca ilgili Başsavcı vekiline gönderdim. Soruşturma kapsamında
genelge doğrultusunda gerekli tüm hususlar ilgili Başsavcı vekili tarafından
yerine getirilerek soruşturmayı etkilemeye teşebbüs suçu yönünden yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına yönelik fezleke TBMM Başkanlığına sunulmak
üzere, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderilmiştir.
Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ’a ilişkin
soruşturma ayrılarak bağlı olduğum başsavcı vekiline gönderilmiştir. Yasalarımızda
buna engel bir hüküm olmadığı gibi yapılması gereken işlem de budur. Ayırma
kararında yer verilen olay anlatımı ve
yasa maddeleri dikkate alındığında, eylemin “soruşturmayı etkilemeye teşebbüs” olduğu
açıktır. Ayırma kararında adı geçenin terör suçlusu algısı oluşturabilecek şekilde
suçlanması söz konusu değildir. Bununla
beraber, adı geçen tarafından etkilenilmek istenilen soruşturmanın da ilgili
kısımlarının ayrılan dosyaya konulması da mevzuatın getirdiği bir zorunluluk
olup binlerce olayda benzer şekilde hareket edilmiştir. Uygulamanın bu şekilde
olduğu gerek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nden gerekse bu
şekilde binlerce evrakın gittiği Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’ndan
araştırabilir.
Bu itibarla yapmış olduğum ayırma işlemi
tamamen mevzuata uygundur. Bu eylemin suç olup olmadığı konusunda bir kanaat
içermemektedir. Adı geçenin yasama dokunulmazlığı olmasından dolayı soruşturma
usulünün farklı oluşu sebebi ile gerekli işlemin yapılmasını temin amaçlıdır.
Esasen böyle bir iddia ile ilgili olarak, Cumhuriyet Savcısının başka hiçbir
yetki ve görevi yoktur. Soruşturmayı sürdüremeyeceği gibi kovuşturmaya yer
olmadığı kararı vb. bir karar vererek sonlandırma yetkisi de yoktur. Bu işlemin
hangi cihetle, hangi yasa, tüzük, yönetmelik, genelge hükmüne aykırı olduğu
sayın müfettişliğiniz tarafından göstermemiştir. Aksine bu işlemin hukuki
dayanağı yukarıda gösterilmiştir.
C-) SONUÇ :
Yukarıda açıklanan sebeplerle,
1-) Suçlandığım olayın
üzerinden 1 yılı aşkın bir sürenin geçmiş olması, tarafınızdan yine bir yılı
aşkın bir süredir inceleme yapılıyor olması, ülke gündemini uzun süre meşgul
etmesi ve kapsamlı bir konu olmasına karşın savunma için tarafıma sadece 7 gün
süre verilmesi savunma hakkını kısıtlayıcıdır. Bu bakımdan savunmamı
hazırlayabilmem için, inceleme ve soruşturma yapan müfettişin sarf ettiği süre
de dikkate alınarak 2 ay ek süre verilmesi gerekmektedir.
Ayrıca, bu konu ile
bağlantılı olarak yürümekte olan soruşturma ve davalar bulunduğu tarafınızdan
bildirilmiştir. Bu soruşturma ve dava dosyalarından bilgi ve belge temin
edebilmemiz için çok daha fazla süreye ihtiyaç bulunmaktadır. Zira halen
Zonguldak ilinde ikamet etmekteyim. Bu dosyalar ise Adana’da bulunmaktadır. Bu
bakımdan tarafıma Öncelikle savunma için 20 gün ek süre verilmesini,
2-) Tarafımdan savunma
yapmam istenilmesine rağmen sadece birkaç ifade tutanağı ve hts inceleme tutanağından
ibaret yazı gönderilmiş, dosyada ne tür deliller olduğu belirtilmediği gibi
yazı ekine de deliller konulmamıştır. Bu itibarla savunma hakkımın
kısıtlanmaması, savunmamı kapsamlı şekilde yapabilmem için, dosyadaki tüm
delillerin tarafıma gönderilmesini, bu deliller gönderilinceye kadar tarafıma
savunma için ek süre verilmesini,
3-)
Soruşturmayı yürüten ve tarafsızlığını yitirdiğini düşündüğüm ve hakkında
şikayetim bulunan ve bu itibarla husumetli olduğum Başmüfettiş hakkında Öncelikle şikayetim
doğrultusunda işlem yapılmasını, soruşturmanın tarafsızlığından şüphe
duyulmayacak başka bir müfettiş eliyle yürütülmesini,
4-) Her
türlü hukuki dayanaktan yoksun ve yersiz olarak başlatılan bu soruşturmanın
ceza tertibine yer olmadığına karar verilerek sonlandırılmasını,
5-) Hukuka aykırı olarak hakkımda uygulanan görevden
uzaklaştırma işleminin derhal sonlandırılarak göreve başlamamın sağlanmasını
Arz ve talep ederim.
02.04.2015