İşte savcı Aziz Takçı'nın savunması...


Adana’da 19 Ocak 2014’te ihbar üzerine durdurulan TIR’larla ilgili soruşturmayı yürütürken görevden el çektirilen, 3 kez ayrı ile tayin edilen daha sonra da HSYK tarafından açığa alınan savcı Aziz Takçı, kurula  25 sayfalık savunma gönderdi. HSYK kaynaklarından alınan bilgiye göre, Savcılar hakkında kararın bu hafta içerisinde verileceği ifade edilirken, Takçı’nın avukatı Alp Değer Tanrıverdi aracılığı ile kurula sunduğu savunmasına da  yildizarzu.blogspot.com.tr ulaştı.

Takçı, savunması için hakkında yürütülen dosyanın fotokopisinin tarafına sunulmasını, sağlıklı bir savunma yapabilmek için de 2 ay ek süre verilmesini talep etti. Daha önce bu belgeleri talep etmesine rağmen kendisine sadece bazı şahıslara ait ifade tutanaklarının gönderildiğini, hakkındaki soruşturmayı yürüten müfettişin tarafsızlığını kaybettiğini, birçok bilgi ve belgeyi kuruldan gizlediğini ifade etti. Müfettiş Arif Sami Kaya’nın söz konusu tarihte kendisinin nöbetçi savcı olduğunu gizlediğini, hazırlanan raporun disiplin soruşturmaları gizli olduğu halde basına sızdırıldığını, bununla ilgili HSYK’nın gerekli adli-idari soruşturmayı yapması gerektiğini anlattı.

Savcının takdir yetkisi sorgulanamaz

Müfettişin Savcı Takçı’ya yönelik suçlamaları arasında sıraladığı, gelen ihbar üzerine neden soruşturma başlatarak, kolluğa talimat gönderdiğini şeklindeki ifadelerine Takçı, “Bu suçlama, bir Cumhuriyet Savcısına “Neden C. Savcılığı/soruşturma vs yapıyorsunuz” sorusu ile eş anlamlıdır. Öncelikle Hakimlerin ve C. Savcılarının yargısal takdir hakkına ilişkin olarak yaptıkları değerlendirmeler ve verdikleri kararlar, idari bir organ olan müfettişliğinizce değerlendirme/inceleme/soruşturma konusu yapılamaz. Bu şekildeki yargısal karar ve işlemler ancak yasa yolu denetimi ile incelenebilir” dedi. Yasalarla düzenlenmiş olan savcının takdir yetkisinin sorgulanması usul ve kanunun çiğnendiğinin altını çizdi.

Daha önce birçok kritik soruşturmada suça karışan kamu görevlileri tespit edildi

Öte yandan, ihbar üzerine soruşturma başlatılmasına yönelik ithamlara Adana ve civar kentlerde daha önce meydana gelen Cilvegözü, Reyhanlı, Sarin gazı yapımında kullanılan malzemelerin ele geçirilmesi, silah dolu kamyon yakalanması gibi birçok kritik soruşturma ve olaya dikkat çekti. Aramalar esnasında şahısların MİT personeli olduklarını sözlü beyan etmelerine karşın buna ilişkin uzun bir bekleyiş içerisinde olmalarına rağmen herhangi bir bilgi ve belgenin sunulmadığının altını çizdi.Bu soruşturmaların tamamında suça karışan kamu görevlilerinin tespit edildiğini de hatırlattı.

HTS kayıtlarının alınması hukuksuz

Takçı, kendisine ait ve Adana’da görev yapan diğer savcılara ait telefon arama kayıtlarının (HTS) müfettiş tarafından incelenmesinin öncelikle yetki aşımı olduğunu, kaldı ki HTS kayıtlarının delil niteliği taşımadığını aktardı. Bu bakımdan müfettişin yetki aşımı yaparak, kurulun bu konuda gerekli soruşturmayı yapmasını da istedi. HTS kayıtlarının alındığı tarihte de kendileri hakkında bir soruşturma bulunmadığını ifade etti. Bu kayıtların delil olarak değerlendirilmesi durumunda da AİHM’e kadar hukuki tüm mücadelesini vereceğini hatırlattı.

Müfettiş  yükü görmeden yasal yük olduğunu hissetti ya da suçlamayı başka birisi yazdı

Müfettişin yine raporunda MİT TIR’larında taşınan malzemeyi görev alanı kapsamında değerlendirmesine de Takçı, savunmasında, şu sorularla yanıt verdi: “Ya Sayın Müfettişliğiniz bu yükün yüklendiği sırada oradaydı ki bu imkansız görünüyor, Ya sayın müfettiş olaydan aylar sonra gidip bu yükün ne olduğunu gördü ve yükün yasal yük olduğuna karar verdi ki bu da imkansız görünüyor,Ya Sayın Müfettiş  yükü görmeden yasal yük olduğunu hissetti, Ya da bu satırları ve suçlamayı yükü gören başka birisi yazdı ve sayın müfettiş de bu yazının altına içeriğini bilmeden imza attı.Bunların dışında bir ihtimal varsa bunu sayın müfettiş izah etmelidir.”

Şüphelilerin MİT personeli oldukları iddiası ile ilgili olarak ise “Yine olay yerine giden yetkili kolluk tarafından, olay yerine giden gerek Savcı Özcan Bey gerekse Kırıkhan’dan gelen savcılar tarafından tutulan tutanak içeriklerine göre arama yapılmak istenilen kamyon ve eşlik eden araçtaki kişilerin MİT görevlisi olduklarına dair hiçbir tespit yapılamamıştır. Dosyaya yansıyan ne bir kimlik bilgisi ne de en azından bir sicil numarası yoktur. Buna rağmen soruşturma sırasında bu iddialar tarafımdan araştırılmıştır” sözleri savunmaya yansıtıldı. Kendisinin ilk etapta olay yerinde olmadığını, kolluğun arayarak şahısların MİT personeli olduklarını iddia ettikleri, ancak kimlik ibraz etmediklerini söyledikleri, kriz çıkması üzerine olay yerine ulaştığını ifade etti.


Savcı Takçı, daha önce kamuoyuna yansımamış bilgileri de savunmasına ekledi. MİT personeli olduğu belirtilen şahısların kimliklerinin sunulmadığını şu şekilde aktardı: “Adana Valisi H. Avni Coş ve Emniyet Müdürü yaklaşık 300-400 kişilik özel harekat ve çevik kuvvet Polis ekibi ile olay yerine geldi. Konuyu çözmek için görüştük. Bana bu araçların MİT'e ait olduğunu, ölümüne bu araçların bırakılması için her şeyi yapacağını, SAYIN BAŞBAKAN'IN ARAYIP "BU KONUDA YASA ÇIKRACAĞIZ, SAVCI BUNLARI BIRAKSIN" MEALİNDE SÖZLER SÖYLEDİĞİNİ, aynı şekilde İçişleri Bakanının da aradığını söyledi. Ben kendilerine olay yerinde olan kişilerin görev kimliklerini vermeleri, araçların ve malzemelerin MİT'e ait olduğuna dair bir yazı vermeleri halinde araçları bırakacağımızı söyledim. Buna karşılık MİT Bölge Başkanı hem olay yerine bizden çok sonra geldi, hem de istenilen kimlikleri ve belgeleri veremeyeceğini söyledi”
Daha önce benzer hadiselerin yaşandığını aktaran Takçı, “Nitekim bu olaydan önce Van İlinde önemli miktarda uyuşturucu madde naklederken yakalanan bir MİT görevlisi durdurularak aracında arama yapılmıştır, bu husus basına da yansımıştır” dedi.

“MİT yurtiçinde taşıyoruz, Başbakan Türkmenlere gidiyor dedi”

Takçı, MİT’in TIR’lara ilişkin sunduğu yazıda, malzemelerin kendilerine ait olduğunu, Türkiye içerisine nakledeceğini bildirdiğini, buna karşın, dönemin Başbakanı dahil birçok yetkilinin Türkmenlere yardım olduğunu ifade ettiğini hatırlatarak şunları belirtti: “19/01/2014 tarihinde yakalanan 3 adet TIR ile ilgili olarak bize verilen resmi yazıda, MİT, söz konusu malzemenin kendilerine ait olduğunu, Türkiye içi birimler arası nakil işlemi yapıldığını söyledi. Başbakan Sayın Erdoğan ise bu malzemelerin Suriye’deki Türkmenlere gittiğini birçok kez söyleyerek MİT’in verdiği belgenin sahte olduğunu açıklamış oldu. Görüldüğü gibi ya Sayın Başbakan ya da MİT yanlış bilgi vermektedir. Yazılı olarak verilen metin içeriği bile açıkça yanıltıcı iken kim olduğu bilinmeyen kişilerin, kimlik ibraz etmeden sözlü olarak “biz MİT görevlisiyiz” demelerine itibar ederek işlem tesis etmek en basit tabiri ile komik olurdu sanırım. Bu aşamada sayın müfettişin, sahte resmi belge düzenleyip yargı organını yanıltan ilgili MİT görevlisi hakkında yasal işlem yapması görevinin gereğidir. Aksi halde kamu görevlisinin suçu bildirmemesi suçunu işlemiş olacaktır.”

Savcı Takçı’nın HSYK’ya gönderdiği savunmasının tamamı şöyle:

SUÇLAMA- 1)
“Kırıkhan İlçe Jandarma Komutanlığı tarafından tanzim edilen 01.01.2014 tarih ve 0410-2-14 sayılı “01.01.2014 günü saat 16:00 sıralarında 156 Jandarma Harekat Merkezi tarafından Komutanlığımız aranarak 06 BR 8860 plakalı TIR içerisinde silah yüklü olduğu ve bu araca Fiat Linea marka aracın öncülük yaptığı ihbarı alınmıştır” şeklinde ifadeler içeren arama talep yazısının, Adana Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi üzerine, şüpheli ya da şüphelilere isnat olunan eylemin 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. maddesi ile görevli Cumhuriyet Savcılığının görevine girmediğinin mesleki kıdeminiz gereği açıkça bilmesine karşın, evrakın suç yeri Cumhuriyet savcılığına gönderilmesi yerine, olayla ilgili bilgi alınması zımnında ihbar eden kolluk birimiyle de herhangi bir temasa geçmeksizin Adana Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/2 sayısına kayden başlattığınız soruşturmada, Kırıkhan Jandarma Komutanlığınca tanzim edilen arama kararı talep yazısını yerinde görerek aynı tarihli verdiğiniz arama kararını kolluğa gönderdiğiniz”

1.a) Bu suçlama, bir Cumhuriyet Savcısına “Neden C. Savcılığı/soruşturma vs yapıyorsunuz” sorusu ile eş anlamlıdır. Öncelikle Hakimlerin ve C. Savcılarının yargısal takdir hakkına ilişkin olarak yaptıkları değerlendirmeler ve verdikleri kararlar, idari bir organ olan müfettişliğinizce değerlendirme/inceleme/soruşturma konusu yapılamaz. Bu şekildeki yargısal karar ve işlemler ancak yasa yolu denetimi ile incelenebilir. Suçlamaya konu olayda, kimse tarafından, verdiğimiz arama kararına karşı o tarihte yürürlükte bulunan TMK’nun 10. Maddesi ile görevli hakimliklere yapılmış bir itiraz bulunmamaktadır. Şayet işlemin tarafları bu arama kararında usule ve yasaya aykırı bir yön görselerdi itiraza tabi olan bu karar aleyhine ilgili hakimlik nezdinde bir itirazda bulunurlardı.
1.b) İkinci olarak 5271 Sayılı CMK’nın  160. Maddesinde “ (1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. (2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” Hükmü yer almaktadır. Bu hükme nazaran C. Savcısı suç işlendiği izlenimini edindiği andan itibaren soruşturmaya başlamak zorundadır. Bu soruşturmaları da CMK’nın 161. Maddesindeki yol ve yöntemlerle yapar.
         Cumhuriyet Savcısı, Soruşturmanın bir aşamasında yetkisiz ve/veya görevsiz olduğu kanaatine varırsa bu takdirde de dosyayı yetkili/görevli mercie gönderir. 5271 sayılı CMK’da Cumhuriyet Savcıları bakımından yetki sınırı da öngörülmemiştir. Yetkili olmayan C. Savcısı tarafından yapılan işlemler de geçerlidir. Kaldı ki somut olayda, bir kamyon veya tır dolusu silah taşınıyor ise bu olay kesinlikle ya örgütlüdür ya da bir terör örgütüne ilişkindir. Uygulamada bırakın bu çapta bir silah naklini, yüklü miktarda (50-60 kg. gibi) uyuşturucu madde naklinde dahi çoğu zaman genel yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri ve/veya Cumhuriyet Savcılıkları tarafından “Bu çapta bir uyuşturucu madde ticaretinin örgütlü bir yapı olmadan gerçekleştirilemeyeceği” gerekçesi ile görevsizlik kararları verildiğine sıkça rastlanılmaktadır. Bu itibarla somut olayda, bu şekilde bir ihbar alınmışsa ilk akla gelen husus bu silah naklinin örgütlü silah ticareti ve/veya terör örgütüne silah sağlama suçlarını oluşturabileceğidir. Bu suçlar ise mülga TMK’nın 10. Maddesi ile görevli Cumhuriyet Savcılığının görev alanındadır. Bu itibarla söz konusu olayda, tam da mesleki kıdemime uygun olarak doğru değerlendirmeyi yaptım ve gecikmesinde sakınca olduğu da çok açık ortada olduğundan, zira yolda giden silah yüklü kamyonun yakalanmasından daha acil, yakalanmazsa geçip gideceği daha muhakkak bir durum olduğunu sanmıyorum, CMK’nın 119. Maddesine uygun olarak arama kararı verdim ve kolluğa gönderdim. Aynı bölgede çok kısa  bir süre önce Reyhanlı’da yapılan bombalı saldırıda elliden fazla vatandaşımızın katledildiği bir olay yaşanmış iken TMK 10. Maddesiyle görevli bir Cumhuriyet savcısının başka şekilde davranması mümkün değildir.
         Adana Cumhuriyet Başsavcılığından somut örnekler vermek gerekirse: 07.11.2013 Tarihinde Adana Emniyet Müdürlüğü’ne yapılan bir ihbar üzerine, Genel Yetkili Savcılık tarafından verilen arama izni üzerine, Adana Merkezinde  bir TIR'da yapılan aramada 935 Adet havan topu mühimmatı ele geçirilmiştir. Bu soruşturma dosyası o dönem derhal TMK 10 maddesi ile görevli Başsavcı vekilliğine aktarılmış, soruşturmaya TMK’nın 10. Maddesi ile görevli savcı tarafından devam edilmiştir. Bu olay aynı zamanda ilk suçlamanıza da güzel bir cevaptır. Genel yetkili savcılık, bir TIR'da çok sayıda mühimmatı görünce daha evrak savcılığa gelmeden konunun TMK'nın 10. Maddesi ile görevli savcıya bildirilmesini istemiş ve daha sonraki işlemler TMK'nın 10. Maddesi ile görevli savcı tarafından yürütülmüştür. Gördüğünüz gibi neredeyse bütün meslektaşların mesleki kıdemi gereği bu şekilde davrandıkları anlaşılmaktadır. Tarafıma yöneltilen suçlamada geçen mesleki kıdemden neyin kastedildiği anlaşılamamıştır. Buna benzer şekilde, yine Adana Başsavcılığı TMK 10. Maddesiyle görevli Başsavcı Vekilliğinin yetki  alanındaki iki ayrı otobüste ele geçen mühimmat olayında da genel yetkili savcılık konunun derhal TMK'nın 10. Maddesi ile görevli savcıya bildirilmesini istemiş ve takip eden işlemler, evrak daha genel yetkili savcılığa gelmeden TMK'nın 10. Maddesi ile görevli savcı tarafından yürütülmüştür.
         Bu suçlama, tamamen yargısal takdir hakkına müdahale niteliği taşımaktadır. Ayrıca takdir hakkının yanlış kullanıldığı iddiası ise mer’i mevzuatı ve sayısız dosyada Yargıtay denetiminden de geçerek kabul gören uygulamayı bilmemekten kaynaklanmaktadır.
         Yargısal takdir hakkına/faaliyete müdahale niteliğindeki bu suçlama aynı zamanda Anayasamızın 140. Maddesi gereği hakimlerle aynı meslekten sayılan C. Savcılarının 138. Madde gereğince bağımsız ve tarafsız olmaları gerektiği ilkesine de açıkça aykırıdır. Yargısal bağımsızlığa açık bir müdahaledir. Avrupa insan hakları mahkemesinin de yargısal tasarruflarından dolayı yargı mensuplarının sorumlu tutulamayacağına ilişkin  çok sayıda kararı bulunmaktadır.
         1.c-) Tayin edilmiş olmam nedeniyle evraka bu aşamada ulaşma imkanım bulunmamakla birlikte, basından takip edebildiğim kadarıyla, benim TMK 10. Maddeyle görevli bir savcı olarak yetkimi aşarak müdahale ettiğimi iddia ettiğiniz bu soruşturma dosyası daha sonra mahalli savcılıktan alınarak yeni atanan Adana TMK 10. Madde ile görevli Başsavcı Vekili Ali Doğan tarafından takipsizlik kararıyla sonuçlandırılmıştır. Bu durum bile olay hakkında soruşturma işlemlerini TMK 10. Maddesi ile yetkili Cumhuriyet savcısı olarak başlatmamın isabetli olduğunu göstermektedir. Aksi takdirde soruşturmayı başlattığım için hakkımda soruşturma açan makamların bu soruşturmayı takipsizlikle sonuçlandıran TMK 10. Madde ile görevli Başsavcı Vekili Ali Doğan hakkında da soruşturma açması gerekirdi. Adı geçen vekilin bu tarihten sonra hızla terfi ederek önce İstanbul Başsavcı Vekilliğine, ardından Küçükçekmece Başsavcılığına atanması hakkında soruşturma açılmadığını göstermektedir.
         Bu nedenlerle, hakkımda yargısal bir kararımdan (esasen hukuken de doğru olan) dolayı  soruşturma yürütülmesi aynı zamanda bir hak ihlalidir. Bu hususu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşıyacağımı ve kazanmam mutlak olan tazminatın, hukuka ve kanuna aykırı bu işlemleri yapan siz görevlilerden rücuen tazmin edilmesi için sonuna kadar hukuki yollarla mücadele edeceğimi tarafınıza ihtaren bildiririm.
SUÇLAMA-2)
“Nöbetçi olmadığı halde teamüllere aykırı olarak arama kararının icrası için olay yerine giden TMK 10. madde ile görevli Cumhuriyet Savcısı Özcan ŞİŞMAN ile Adana Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/19640 (6526 sayılı Yasa ile kaldırılan TMK 10. madde ile Görevli Adana Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/117) sayılı, 01.01.2014 tarihinde MİT’e ait TIR ve otomobilin durdurulması olayı nedeniyle casusluk suçuna ilişkin yürütülen soruşturmanın şüphelilerinden Adana İl Jandarma İstihbarat Şube Müdürlüğünde görevli olup olay tarihinde de izin alıp ziyaret bahanesiyle Kırıkhan’da bulunan ve Hatay İstihbarat Şube Müdürlüğünde görevli diğer şüpheli Üsteğmen Gökhan BAKIŞKAN ile birlikte olay yerine giden Üsteğmen Orhan ŞAHİN’in, yılbaşı tatili olan 01.01.2014 gününün ilk saatlerinden başlayarak MİT’e ait TIR’ın durdurulmasının hemen öncesi ve sonrası ile olayın hitam bulduğu ana kadar yapılan birden çok telefon görüşmesine iştirakiniz ile, başından beri planlanan yasa dışı organizasyonun içerisinde olduğunuzun tespit olunduğu”
Bu suçlama da, yukarıdaki gibi yargısal takdir hakkına ve yargısal faaliyete açık bir müdahaledir. Bu şekilde bir suçlama yapma hak ve yetkiniz bulunmamaktadır. Kaldı ki 01/01/2014 Günü, 2014/2 sayılı dosya kapsamında, gelen ciddi ihbar üzerine ve gecikmesinde sakınca bulunan hal mevcut olduğundan ve elde edilen ilk bilgiler itibarıyla da görev alanımıza giren bir konuda, sorumluluk sahibi bir Cumhuriyet Savcısı gibi hareket ederek arama kararı verdim. Böyle bir ihbarı göz ardı etmek bana göre vatana ve mesleğe ihanet sayılır ve açıkça suç oluşturur.
         O tarihte esasen başka bir soruşturma için adliyede bulunuyordum. Şimdi soruşturma numarasını hatırlamadığım, PKK/KCK Terör örgütüne finansman sağladığı iddia edilen iki şüphelinin mevcutlu olarak getirilmiş olmalarından dolayı adliyede bulunuyordum. Şayet o sırada adliyede olmasam kolluk rutin uygulamamız gereği Hatay bölgesine bakan Savcı Özcan Bey’i bularak ondan arama kararı talep edecekti. Zira yapılan iş bölümü gereği TMK 10. Maddesiyle görevli Başsavcı Vekilliği yetki alanında bulanan illerdeki kolluk güçleri hangi savcıya bağlı ise onunla muhatap olup talimatları ondan alıyordu.Uygulamanın bu şekilde olduğunu o dönem görev yapan savcılar, başsavcı vekilleri bilirler. Bu konuda kendilerinin de tanık olarak dinlenilmesi mümkündür. O tarihte vermiş olduğum arama kararı sonrasında konuyu takip etmedim. Akşam geç saatlerde aramanın yapılamadığını öğrendim. Çünkü, o bölgeye bakan Savcı Özcan Bey konuyu kendisi takip etti. Sonradan evraka yansıdığı kadarı ile Savcı Özcan Bey hukukun gereğini yapmaya çalışmış ancak MİT görevlisi olduğunu iddia eden buna karşın kimliklerini ibraz etmemeleri nedeniyle kimliği tespit edilemeyen bir kısım kişiler ve bazı kamu görevlileri yargı kararının uygulanmasına engel olmuşlardır.
Yine gerek kolluk görevlileri gerekse olay yerine giden savcılar tarafından tutulan tutanak içeriklerine göre arama yapılmak istenilen kamyon ve eşlik eden araçtaki kişilerin MİT Görevlisi olduklarına dair hiçbir tespit yapılamamıştır. Dosyaya yansıyan ne bir kimlik bilgisi ne de en azından bir sicil numarası yoktur. Buna rağmen soruşturma sırasında bu iddialar tarafımdan araştırılmıştır.
Bu cümleden olarak tarafımdan:
-         Hatay Valiliği’ne müzekkere yazılarak, dosyada bulunan Hatay Valiliği tarafından yazıldığı belirtilen ve durdurulan araçta arama yapılmamasına ilişkin olan, kime yazıldığı belli olmayan, esasen ne anlatmak istediği de belli olmayan, yer, zaman, kişi gibi unsurları içermeyen fotokopi bir evrakın kendileri tarafından yazılıp yazılmadığı sorulmuş ancak hiçbir cevap verilmemiştir. Bu durum söz konusu fotokopi evrakın sahte olabileceği, bir kısım suçluları korumak için yazıldığı şüphesini doğurmuştur. Bilindiği üzere resmi kurumlar yazışmalarını ıslak imzalı veya elektronik imzalı olarak yaparlar. Bir de yazıyı kime hitaben yazacaklarsa başlıkta bu makamın adı yazılır.
-         MİT Müsteşarlığına müzekkere yazılarak, 01/01/2014 tarihinde Kırıkhan’da durdurulan ve aranmasına engel olunan aracın kendilerine ait olup olmadığı, olay yerindeki şahısların MİT görevlisi olup olmadıkları, kendi mensupları ise kimlik bilgilerinin ne olduğu, araç ve yükü kendilerine ait ise  araçtaki yükün ne olduğu hususlarının bildirilmesi, araçtaki yük devlet sırrı olarak düşünülüyor ise bu kez hakim tarafından incelenebilecek şekilde bildirilmesi istenilmiş, aradan uzun zaman geçmesine rağmen bu konuda hiçbir cevap verilmemiştir. Bu durum söz konusu suça karışan kişilerin ve araçların MİT ile ve MİT’in görev alanı ile ilgisi olmadığı kanaatini uyandırmıştır.
Kollukla telefon görüşmesi yapmış olmamın sorgulanması zımnındaki suçlamayı ise cevap vermeye değer bulmayacak kadar yersiz buluyorum. Bu noktada CMK’nun 161. Maddesinin bir kez daha belirtilmesinde fayda vardır. 5271 Sayılı CMK’nın 161. maddesi “ (1) Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki Maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir. Cumhuriyet savcısı, adlî görevi gereğince nezdinde görev yaptığı mahkemenin yargı çevresi dışında bir işlem yapmak ihtiyacı ortaya çıkınca, bu hususta o yer Cumhuriyet savcısından söz konusu işlemi yapmasını ister. (2) Adlî kolluk görevlileri, el koydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri emrinde çalıştıkları Cumhuriyet savcısına derhâl bildirmek ve bu Cumhuriyet savcısının adliyeye ilişkin bütün emirlerini gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlüdür. (3) Cumhuriyet savcısı, adlî kolluk görevlilerine emirleri yazılı; acele hâllerde, sözlü olarak verir. Sözlü emir, en kısa sürede yazılı olarak da bildirilir.”
Kolluğun emir ve talimat almak, bilgi vermek, bilgi almak, akıl danışmak, her türlü sorununun çözümü için fikir danışmak gibi sebeplerle, mesai dışı, mesai içi her zaman Cumhuriyet Savcısı ile görüştüğü, tüm savcılar tarafından bilinen bir husustur. Alınan HTS kayıtlarına göre (ki hukuka aykırı olarak alındığı aşağıda açıklanacaktır) emrim altında bulunan kolluk görevlileri ile yaptığım telefon görüşmelerini göstermektedir. Bu görüşmelerin benim savunduğumun aksine olduğuna ilişkin hiçbir delil bulunmamasına rağmen “başından beri planlanan yasa dışı organizasyonun içerisinde olduğunuzun tespit olunduğu” şeklindeki bir iddia hayalden de öte bir varsayımdır. Hatta şahsıma yapılan bir iftiradır. Eğer bahsettiğiniz şekilde bir organizasyon varsa ve ben bunun içinde isem kendi adıma kayıtlı bir telefonla bu tür görüşmeleri yapmam (uzun yıllardır terör ve organize suçları soruşturan bir savcının birikimine sahip birisi olarak) akla ve mantığa uygun mudur?
Bu suçlamada ortaya çıkan bir sorun da iletişim tespitine ilişkindir. Göründüğü kadarı ile Sayın Başmüfettiş, yetkisi olmadığı, yasal olarak mümkün olmadığı halde gerek benim gerekse diğer meslektaşımın telefon görüşme kayıtlarını çıkarttırmıştır. CMK’nın 135. Maddesi gereğince arama detayının (HTS Raporu) istenilmesi bir iletişim tespiti işlemidir. Ceza Muhakemesi Kanununda Öngörülen Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi, Gizli Soruşturmacı ve Teknik Araçlarla İzleme Tedbirinin Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin (14.02.2007 gün ve 26434 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır) 4/1-f maddesi bunu açıkça ifade etmektedir. Bu husus uygulamada da duraksamaya yer vermeyecek şekilde yerleşmiştir. Bildiğim kadarı ile bu hususta bir kısım kolluk görevlileri için istenilen iletişim tespiti mahkemece reddedilmiştir. Dosyada bulunan iletişim tespiti (HTS Raporu) tarihi dikkate alındığında, o tarihte hakkımızda bir soruşturma bulunmamaktadır. Bu durumda o tarih itibarı ile müfettişliğinizin mahkeme kararı ile dahi arama detayı isteme yetkisi bulunmamaktadır. Kaldı ki müfettişlere iletişim tespiti talep etme yetkisi veren yönetmelik hükmü Danıştay tarafından iptal edilmiştir. Şu halde hiçbir şekilde benim ya da diğer meslektaşlarımın telefon görüşmesi kayıtları delil olarak kullanılamaz ve artık yeni bir karar alınarak geçerli hale getirilemez. Bu kayıtlar yasak delil niteliğindedir. Bu yasa dışı delile dayanarak ileri sürülen olguları, delilin kendisini, çıkarılan sonuçları kesin olarak reddediyorum.
 Şayet bu hukuka aykırı deliller kullanılmaya devam ederse ilgililer hakkında her türlü hukuki ve cezai yasal yollara başvuracağım. Yine hatırlatmak gerekir ise; yasak deliller ile  soruşturma yürütülmesi aynı zamanda bir hak ihlalidir. Bu hususu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşıyacağımdan ve kazanmam mutlak olan tazminatın, hukuka ve kanuna aykırı bu işlemleri yapan siz görevlilerden rücuen tazmin edilmesi için hukuk yolu ile sonuna kadar mücadele edeceğimden hiç şüpheniz olmasın.

SUÇLAMA-3)

“Verdiğiniz arama kararı gereğince Hatay 156 Jandarma Harekat Merkezi tarafından durdurulan araçların MİT’e ait ve içerisindeki görevlilerin de MİT personeli olduğunun saat 16:48 itibarıyla tüm kolluk birimlere duyurulması, MİT’de Hukuk Müşaviri olarak görev yapan Ümit Ulvi CANİK’in Cumhuriyet Savcısı Özcan ŞİŞMAN’ı saat 18:03’de arayarak bahsi geçen araçların MİT’e ait, görevli personelin de MİT personeli olduğunun kendisine söylemesi ve araçların durdurulması sırasında MİT görevlisi olduğunu söyleyen şahısların, kolluk görevlileri tarafından önceden tanındığının Cumhuriyet Savcısı Özcan ŞİŞMAN ve kollukça adı geçene telefonla bildirilmesi göz önüne alındığında, ilgilinin, 01.01.2014 günü durdurulan TIR ve otomobilin MİT’e ait olduğunu her türlü şüpheden uzak kesin bir şekilde bilmesine, 3713 sayılı Yasa’nın (mülga) 10/b maddesi ile 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nun “soruşturma izni” başlıklı 26. maddesi açık hükümlerine ve MİT teşkilatının görevi kapsamında nakledilen ve devlet sırrı niteliğindeki malzemenin herhangi bir suça da konu olmadığının açıkça anlaşılmasına karşın, verilen arama kararının derhal geri alınması ve ilgililerle irtibata geçilerek gerçekleştirilmek istenen arama faaliyetinin önündeki engellerin kaldırılması adına bir uğraşı göstermek yerine, olayın arka planında kalarak devlet sırrının ortaya çıkarılmasına yönelik yapılan yasa dışı uygulamaya zımnen destek verdiğiniz”

Bu suçlamaya cevap vermeden önce sayın müfettişliğinizin ne kadar taraflı olduğunu ortaya koyan şu cümleniz ve suçlamanız dikkat çekicidir:“MİT TEŞKİLATININ GÖREVİ KAPSAMINDA NAKLEDİLEN VE DEVLET SIRRI NİTELİĞİNDEKİ MALZEMENİN HERHANGİ BİR SUÇA DA KONU OLMADIĞININ AÇIKÇA ANLAŞILMASINA KARŞIN,”

Bu arama sırasında suça konu aracın kapısı açılamamıştır. Yani yükün ne olduğu görülmemiştir. MİT tarafından da dosyaya bu konuda bilgi verilmemiştir. Buradan şu sonuçlar çıkar:
- Ya Sayın Müfettişliğiniz bu yükün yüklendiği sırada oradaydı ki bu imkansız görünüyor,
- Ya sayın müfettiş olaydan aylar sonra gidip bu yükün ne olduğunu gördü ve yükün yasal yük olduğuna karar verdi ki bu da imkansız görünüyor,
- Ya Sayın Müfettiş  yükü görmeden yasal yük olduğunu hissetti,
- Ya da bu satırları ve suçlamayı yükü gören başka birisi yazdı ve sayın müfettiş de bu yazının altına içeriğini bilmeden imza attı.

Bunların dışında bir ihtimal varsa bunu sayın müfettiş izah etmelidir.

Bu suçlama da tamamen afaki ve delilden yoksundur. Esasen bir önceki suçlama sebebi ile bu suçlamaya da cevap vermiş oldum. Tekrar etmek gerekirse; O tarihte esasen başka bir soruşturma için adliyede bulunuyordum. Şimdi soruşturma numarasını hatırlamadığım, PKK/KCK Terör örgütüne finansman sağladığı iddia edilen iki şüphelinin mevcutlu olarak getirilmiş olmalarından dolayı adliyede bulunuyordum. Şayet o sırada adliyede olmasam kolluk rutin uygulamamız gereği Hatay bölgesine bakan Cumhuriyet Savcısı Özcan Bey’i bularak ondan arama kararı talep edecekti. Zira yapılan iş bölümü gereği TMK 10. Maddesiyle görevli Başsavcı Vekilliği yetki alanında bulanan illerdeki kolluk güçleri hangi savcıya bağlı ise onunla muhatap olup talimatları ondan alıyordu.  Uygulamanın bu şekilde olduğunu o dönem gerek CMK’nın 250. Maddesi ve gerekse TMK’nın 10. Maddesi ile yetkili olarak görev yapan savcılar, başsavcı vekilleri bilirler. Bu konuda kendilerinin de tanık olarak dinlenilmesi mümkündür.  O tarihte vermiş olduğum arama kararı sonrasında konuyu takip etmedim. Akşam geç saatlerde aramanın yapılamadığını öğrendim. Çünkü, o bölgeye bakan Savcı Özcan Bey konuyu kendisi takip etti. Sonradan evraka yansıdığı kadarı ile Savcı Özcan Bey hukukun gereğini yapmaya çalışmış ancak MİT görevlisi olduğunu iddia eden buna karşın kimliklerini ibraz etmemeleri nedeniyle kimliği tespit edilemeyen bir kısım kişiler ve bazı kamu görevlileri yargı kararının uygulanmasına engel olmuşlar.

Yine olay yerine giden yetkili kolluk tarafından, olay yerine giden gerek Savcı Özcan Bey gerekse Kırıkhan’dan gelen savcılar tarafından tutulan tutanak içeriklerine göre arama yapılmak istenilen kamyon ve eşlik eden araçtaki kişilerin MİT görevlisi olduklarına dair hiçbir tespit yapılamamıştır. Dosyaya yansıyan ne bir kimlik bilgisi ne de en azından bir sicil numarası yoktur. Buna rağmen soruşturma sırasında bu iddialar tarafımdan araştırılmıştır.

Bu cümleden olarak tarafımdan:
-         Hatay Valiliği’ne müzekkere yazılarak, dosyada bulunan Hatay Valiliği tarafından yazıldığı belirtilen ve durdurulan araçta arama yapılmamasına ilişkin olan kime yazıldığı belli olmayan, esasen ne anlatmak istediği de belli olmayan, yer, zaman, kişi gibi unsurları içermeyen fotokopi bir evrakın kendileri tarafından yazılıp yazılmadığı sorulmuş ancak hiçbir cevap verilmemiştir. Bu durum söz konusu fotokopi evrakın sahte olabileceği, bir kısım suçluları korumak için yazıldığı şüphesini doğurmuştur. Bilindiği üzere resmi kurumlar yazışmalarını ıslak imzalı veya elektronik imzalı olarak yaparlar. Bir de yazıyı kime hitaben yazacaklarsa başlıkta bu makamın adı yazılır.

-         MİT Müsteşarlığına müzekkere yazılarak, 01/01/2014 tarihinde Kırıkhan’da durdurulan ve aranmasına engel olunan aracın kendilerine ait olup olmadığı, olay yerindeki şahısların MİT görevlisi olup olmadıkları, kendi mensupları ise kimlik bilgilerinin ne olduğu, araç ve yükü kendilerine ait ise  araçtaki yükün ne olduğu hususlarının bildirilmesi, araçtaki yük devlet sırrı olarak düşünülüyor ise bu kez hakim tarafından incelenebilecek şekilde bildirilmesi istenilmiş, aradan uzun zaman geçmesine rağmen bu konuda hiçbir cevap verilmemiştir. Bu durum söz konusu suça karışan kişilerin ve araçların MİT ile ilgisi olmadığı kanaatini uyandırmıştır.

Görüldüğü üzere bu sonucun meydana gelmesine sebep olanlar, usulsüz olarak malzeme nakli yapan, bunun yasal dayanaklarını göstermeyen, belgelendirmeyen, usulüne uygun bir arama emrinin yerine getirilmesine cebren engel olan ancak resmi olarak görev belgesi, kimlik gibi hiçbir belge göstermeyen kişi ve kurumlardır. Esasen bu kişiler devletin yargı yetkisinin kullanılmasını engelleme suçunu işlemişlerdir.  

SUÇLAMA-4)

“19.01.2014 günü Adana Ceyhan Sirkeli Otoyol Gişelerinde saat 12:00 civarında MİT’e ait 3 adet TIR ve ona eşlik eden otomobilin durdurulması öncesinde, Adana Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/19640 (6526 sayılı Yasa ile kaldırılan TMK 10. madde ile Görevli Adana Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/117) sayılı, casusluk suçuna ilişkin yürütülen soruşturma sonucunda haklarında dava açılan Ankara İl Jandarma İstihbarat Şube Müdürlüğünde görevli sanıkların, uyuşturucu madde ticaretini düzenleyen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu kapsamında, önleme dinlemesi adı altında toplam 29 kişiye ait 42 adet telefon numarası ile ilgili talep yazıları arasına MİT’in bu faaliyetinde görev alan 7 personelin de cep telefonlarını serpiştirmek suretiyle TMK 10. madde ile yetkili Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesinden dinleme kararı aldıkları, usulsüz yapılan bu önleme dinlemeleri neticesinde Ankara Esenboğa Havaalanından hareket eden MİT’e ait üç adet TIR’ın Adana’ya doğru yola çıktığının öğrenildiği, Ankara İl Jandarma İstihbarat Şube Biriminde görevli olan ve haklarında casusluk suçundan kamu davası açılan diğer sanıklar Hakan GENÇER ve Gültekin MENGE’nin, üstlerine ve asayiş birimlerine haber verip gerekli müdahaleye ilişkin tedbirlerin Ankara’dan itibaren aldırılması yerine, gerek görevlerinin gerekse de resmi sıfatları gereği kendilerinden beklenen davranış kurallarının dışına çıkarak yüzlerini göstermeyecek şekilde kendilerini gizledikleri, Hakan GENÇER’in, Ankara Demetevler semtinde bulunan bir bayiden ankesörlü telefon kartı alarak Gültekin MENGE’ye verdiği, birlikte Etlik semtine giderek MOBESE ve güvenlik kameralarının görüş açılarından uzakta olduğunu tespit ettikleri ankesörlü telefondan Gültekin MENGE’nin resmi sıfatını belirtmeden, sıradan bir ihbar gibi, Ankara veya TIR’ların güzergahında bulunan herhangi bir yerin Jandarma veya Emniyet birimleri yerine, Adana İl Jandarma Harekat merkezinin ancak bir jandarma personeli tarafından bilinebilecek şehirlerarası kodlu telefon numarasını 07:29 da arayarak ihbarda bulunduğu, Gültekin MENGE’nin ihbarda bulunmadan önce gecenin ilk saatlerinden itibaren, hakkında 2014/19640 sayılı casusluk suçundan yürütülen soruşturma sonucunda dava açılan ve adı geçen kişilerle birlikte hareket ettiği belirtilen Ankara İl Jandarma İstihbarat Şube Müdürü Erdal DURNA ile yine hakkında 2014/19640 soruşturma sayılı dosyada tahkikat yürütülüp dava açılan Adana İl Jandarma İstihbarat Şube Müdürlüğünde görevli Üsteğmen Önder KIR’ı cep telefonundan arayarak saat 04:00’te bilgi verdiği, TIR’ların sıradan bir ihbarla yakalandığı görüntüsünü vermek için ihbarı yapan kişilerin Önder KIR tarafında da bilindiğinin anlaşıldığı, HTS kayıtlarına göre Önder KIR’ın ihbardan önce olay günü, nöbetçi olmadığınız halde sizinle saat 05:57 ve 06:04’te iki kez cep telefonu ile görüştükten hemen sonra Adana İl Jandarma İstihbarat Şube Müdürlüğünde Kısım Amiri olarak görev yapan mesai arkadaşı Üsteğmen Hüseyin ÖZMEN ile birlikte evinize gittiği, Hüseyin ÖZMEN’in aşağıda beklediği, adlî kolluk görevi de bulunmayan Önder KIR’ın hayatın olağan akışına aykırı olacak şekilde evinize pazar günü çok erken bir saate çıkarak aslında bundan sonra yapılmasını düşündüğünüz eylemin alt yapısını oluşturulması zımnında görüştüğünüz,
Bu cümleden olarak,
İhbarı öğrenmenize rağmen ilgilileri gerekli tedbirlerin alınması konusunda nöbetçi Cumhuriyet Savcısı olan Atilla RAHİMİ’ye yönlendirmek yerine, habersiz olduğunuz görüntüsü verebilmek için ihbarın yapılmasını beklediğiniz, ihbarın yapılmasından sonra adı geçen nöbetçi savcıya yine herhangi bir bilgi dahi vermeden olayı kendi uhdenize alabilmek için arama kararı talep yazısı üzerine, 01.01.2014 tarihinde Hatay Kırıkhan’da durdurulan TIR’ın MİT’e ait olduğu ve terör örgütü ile ilgili olmadığı bilinmesine karşın, “2014/2 sayılı soruşturma dosyası ile ilgisi olabilir” ibaresi düşerek gecikmesinde sakınca bulunan halin de ne olduğunu tam olarak açıklamadan, yapılan ihbar ses kaydı dökümünde “patlayıcı madde” denilip herhangi bir terör örgütünden de bahsedilmediği halde, sonradan “El kaide terör örgütü” ve “silah ve mühimmat” ibareleri ilave edilen arama kararı talep yazısını kabul edip arama kararı verdiğiniz, TIR’ların verilen arama kararına istinaden saat 12:00 sularında durdurulduğu, şahısların verilen talimat doğrultusunda iletişim araçlarına derhal el konulduğu ve aşırı güç kullanılarak kelepçelendiği, hemen sonrasında durdurulan araçların MİT’e ait, şahısların da MİT personeli oldukları hususlarının tarafınıza iletilmesi üzerine Adana’dan olay yerine geldiğiniz, burada da durdurulan araçların MİT’e ait, şahısların da MİT personeli olduklarının gerek araçların durdurulmasında görev alan Jandarma personeli, gerekse olay yerine gelen Adana Valisi, İl Emniyet Müdürü ile MİT Bölge başkanı tarafından söylenmesine ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun “Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316 ncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26 ncı maddesi hükmü saklıdır.” şeklindeki olay tarihinde yürürlükte olan mülga 10/b maddesi ile 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nun “Soruşturma İzni” başlıklı 26. maddesinin açık hükümleri, devlet sırrı niteliğindeki faaliyetin herhangi bir suç veya suç unsuru oluşturmadığının da açıkça anlaşılmasına rağmen verilen usulsüz arama kararının işlemsiz olarak geri alınması yerine, MİT’e ait faaliyet ile ilgili usulsüz olarak vermiş olduğunuz arama ve el koyma kararının icrasını sağlayarak TIR’lar içerisindeki malzemelerinin tespitini yaptırdığınız, bu işlemler sırasında, TMK 10. madde ile yetkili Cumhuriyet savcısı olarak görev yaptığınız dönem içerisinde yürüttüğünüz diğer soruşturmaların tümünde arama ve tespit işlemlerine bizzat katılmadığınız halde, önceki uygulamalarının aksine olay yerine bizzat giderek MİT’e ait TIR’ların üzerine çıktığınız, kasaları açtırdığınız ve elinizdeki cep telefonu ile TIR’larda bulunan malzemenin fotoğrafını çekip Jandarma personeline de kamera çekimi yaptırdığınız, arama işlemleri devam ederken numune aldırarak 16:15 itibarıyla hemen olay yerinde bulunan Jandarma Olay Yeri İnceleme biriminde patlayıcı imha uzmanı olarak görev yapan Astsubay Kıdemli Başçavuş Celalettin BARDAKÇI’dan tırın kasasına bırakılan eşyanın incelenmesini ve fiziki inceleme raporu tanzim edilmesini istediğiniz, ayrıca, kendisine numune alınarak Ankara Jandarma Kriminal Daire Başkanlığına gönderilmesi talimatları vererek bilirkişi raporları aldırıp dosya kapsamına eklemek suretiyle bilerek ve isteyerek göreviniz dışında, MİT’e ait olduğunu bildiğiniz TIR’larda arama kararı vermek, yapmak ya da yaptırmak ve ilgili TIR’ları alıkoymak suretiyle devletin gizli sırlarını ifşa etme kastı ile hareket ettiğiniz”

Yine ve tamamen yargısal faaliyete/yargısal takdir hakkına müdahale niteliği taşıyan bir suçlama yapılmaktadır. Bu konuda ilk suçlamaya verdiğim cevaplar burası için de geçerlidir.
Bu suçlamaya cevap vermeden önce size, nasıl bir dönemde nasıl bir bölgede çalıştığımızı, hangi sebep ve saiklerle hareket ettiğimizi, bu ihbarların hangi ortam ve şartlarda yapıldığını gösterme sadedinde bu soruşturmanın olduğu dönemde ve öncesinde, Adana-Hatay-Gaziantep-Suriye çizgisinde yaşanılanları göstermek  gerektiği anlaşılmaktadır.

1-) 20.08.2012 Tarihinde Gaziantep Merkez’de bombalı saldırı olmuş 9 vatandaşımız şehit olmuş, çok sayıda vatandaşımız yaralanmıştır. Yapılan soruşturmada eylemin çalıntı bir araçla, PKK Militanlarınca gerçekleştirildiği tespit edilmiştir.  Bu soruşturmanın iddianamesi tarafımdan düzenlenmiştir.
2-) 11.02.2013 Tarihinde Hatay'ın Reyhanlı ilçesindeki Cilvegözü Sınır Kapısı'nda bombalı saldırı meydana gelmiş,13 kişi hayatını kaybetmiştir. Yapılan soruşturmada bu olayın faillerinin Suriye ülkesinden geldikleri belirlenmiştir.

3-) 11.05.2013 Tarihinde Hatay-Reyhanlı’da bombalı saldırı meydana gelmiş, 52 vatandaşımız şehit olmuş, 150’den fazlası yaralanmıştır. Bu olaya ilişkin soruşturmada, faillerin Suriye bağlantılı oldukları, ayrıca Türkiye içerisinde bazı odaklarca korunup kollandıkları, bu kişilerin eylem hazırlığında oldukları bilindiği halde bazı kamu görevlilerince korundukları, eylem bilgisinin Emniyet ve Savcılıktan gizlendiği, eylemden 12 saat önce yasak savma kabilinden adi bir kapalı zarf ile, mesai saati bitiminde emniyete bildirildiği tespit edilmiştir.
4-) 07.11.2013 Tarihinde Adana Emniyet Müdürlüğü’ne yapılan bir ihbar üzerine, Genel Yetkili Savcılık tarafından verilen arama izni üzerine, Adana Merkezinde  bir TIR'da yapılan aramada 935 Adet havan topu mühimmatı ele geçirilmiştir. O tarihte konuya ilişkin olarak Adana Valisi Hüseyin Avni Coş Tarafından, polis şapkası giyilerek yapılan açıklamada ''Muhtemelen sınır dışında, yani Türkiye'de kullanılmayacağını biliyoruz. Ama nerede ve nereye gideceği konusunda farklı bilgiler var. Onlar net değil. Bunlar insani ihtiyaç değil. Bu maddeler birtakım savaş gereçleri olduğunu göre, birtakım örgütlere veya devletlere gitmesi muhtemel. Tırda uyuşturucu olduğu ihbarı üzerine arkadaşlarımız çalışmalarını yapmışlar ve bunun değerlendirilmesi sonucunda söz konusu yasak malzemelerin bulunduğu tespit edilmiştir ve bunun yasal gereği de yapılıyor. TIR'ın Konya'dan geçiş yaptığı bilgisi de var. Bununla ilgili kesin bir örgüt ismi yok ama bu şunu gösteriyor, Türkiye'de özelikle çevremizde birtakım yasa dışı örgütlere karşı kararlı tavır sergilendiğini ortaya koyuyor. Bu, gerekli hassasiyetin gösterildiği, intikal eden istihbaratın değerlendirildiğini, suç teşkil eden herhangi bir duruma meydan verilmediğini ortaya koyuyor. Daha önce de çeşitli iddialar vardı. Kimyasal malzemelerin Adana'dan güneye sevk edileceği konusu vardı. Bunları da polisimiz, güvenlik kuvvetlerimiz  araştırmış ve en ufak iddiaları bile değerlendirerek meseleyi adli makamlara taşımıştır. Bu da öyle oldu. Türkiye, suç işlemek isteyenlerin ve insan hakları kavramını ihlal edenlerin yararlanabileceği bir ülke olmadığını da bu suretle göstermiş oldu. Adana Emniyet Teşkilatı da ilgili birimlerle işbirliği içerisinde devletimizin güvenliği, vatandaşımız huzuru için gece gündüz çalışmalarını devam ettiriyor.''
Coş, bir başka soru üzerine de roket başlıkları dışında ele geçirilen mühimmat bulunmadığını, roket başlıklarının kullanılabileceği aletlerin ise başka yerden temin edilme olasılığı bulunduğunu, roket başlıklarının hangi ülkeye ait olduğunun araştırıldığını, bir kısmının Türkiye'de üretilmiş olmasının muhtemel olduğunu kaydetti.
Türkiye'nin teknolojide belli bir noktaya geldiğini bildiren Coş, ''Ama bu teknik birikimini farklı amaçla ve kontrol dışı kullanmak isteyen, yasadışı yollara teknoloji tahsis etmek isteyenlere karşı da devletimiz bütün birimleriyle etkin şekilde mücadele etmektedir. Teknolojinin insanlığın barışı ve huzuru yönünde kullanılması konusunda güvenlik kuvvetlerimiz kararlı şekilde çalışmalarını sürdürmektedir'' denilmiştir.
         Bu soruşturma dosyası o dönem derhal TMK 10 maddesi ile görevli Başsavcı vekilliğine aktarılmış, soruşturmaya tarafımızdan devam edilmiştir. Bu soruşturmanın devamında yine bir kısım kamu görevlilerinin söz konusu mühimmat sevkiyatını organize eden Suriyeli kişiler ile irtibatlı oldukları belirlenmiştir.
         Bu olay aynı zamanda ilk suçlamanıza da güzel bir cevaptır. Genel yetkili savcılık, bir TIR'da çok sayıda mühimmatı görünce, daha evrak savcılığa gelmeden konunun TMK’nın 10. Maddesi ile görevli savcıya bildirilmesini istemiş ve daha sonraki işlemler TMK’nın 10. Maddesi ile görevli savcı tarafından yürütülmüştür. Gördüğünüz gibi neredeyse bütün meslektaşların mesleki kıdemi gereği bu şekilde davrandıkları anlaşılmaktadır. Buna benzer şekilde, iki ayrı otobüste ele geçen mühimmat olayında da genel yetkili savcılık konunun derhal TMK’nın 10. Maddesi ile görevli savcıya bildirilmesini istemiş ve takip eden işlemler, evrak daha genel yetkili savcılığa gelmeden TMK’nın 10. Maddesi ile görevli savcı tarafından yürütülmüştür.
         5-) 30.05.2013 tarihinde C. Savcısı M.A. tarafından yürütülen soruşturma kapsamında, bir kısım El Kaide Terör örgütü bağlantılı kişilerin, ülkemizden sarin gazı yapımında kullanılan malzeme temin ettikleri, bu malzemeleri Suriye ülkesine götürecekleri tespit edilmiş, bu kişiler yakalanmış ve haklarında kamu davası açılmıştır.
6-) Yaptığımız görev gereğince ve sorumluluk bölgemiz itibarı ile, Suriye Ülkesinde devam eden iç savaşta Özgür Suriye ordusu dışında bazı selefi grupların öne çıktığı, özellikle El-Nusra ve IŞİD İsimli oluşumların Özgür Suriye Ordusunu zayıflattıkları ve selefi bir devlet kurdukları, diğer tüm muhalif grupları kendilerine biat etmeye zorladıkları, Suriye Devleti yerine özellikle diğer muhaliflerle savaştıkları, bu grupların nihai hedeflerinin ise Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik cephe açmak olduğu, bunu açık kaynaklarda ifade ettikleri, bu örgütlere Dünyanın birçok yerinden katılım olduğu, birçok militanın ülkemiz üzerinden geçerek bölgeye gitmeye çalıştığı, bir çok örgüt militanının Adana-Hatay ve G. Antep’te güvenlik güçlerince yakalandıkları, sınır güvenliği bulunmadığından ülkemize rahat rahat girip çıktıkları, bu hususun yakalanan örgüt militanlarının ifadelerine çok kez yansıdığı, yine o dönemde güvenlik güçlerince ülkemizin bir çok yerinden çalınan kamyon-kamyonet türü araçların kaçak yollarla Suriye Ülkesine götürüldüğü, bunlara patlayıcı yüklenilerek ülkemizde eylem yapılabileceği yönünde istihbari bilgilerin bulunduğu tarafımızdan bilinmekte idi.
7-) Özgür Suriye Ordusuna mensup olan ve ülkemizde bir kampta kalmakta olan Albay Harmuş, MİT görevlileri tarafından kaçırılarak Suriye ordusuna teslim edilmiştir. Bu olaya ilişkin olarak MİT görevlisi Ö.S. yargılanarak uzun süreli hapis cezaları almış, bu cezaları Yargıtay tarafından onanmış, ancak her nasılsa cezaevinde cezası infaz edilirken bir yanlışlık sonucu açık cezaevine ayrılmış buradan da firar etmiştir. Firar eden MİT görevlisi Ö.S. daha sonra bu olay hakkında www.odatv.com isimli internet sitesinde ayrıntılı açıklamalar yapmıştır. Bu olay bile bölgede MİT görevlisi olduğunu söyleyen kişilerin yaptığı her işin resmi bir iş olmadığını ortaya koymaktadır.
Görüldüğü gibi suçlamaya konu TIR ihbarları,  görev bölgemiz itibarı ile dikensiz gül bahçesi olmayıp aksine çok titiz olunması, terör eylemlerine fırsat verilmemesi gereken bir ortamda yapılmıştır. Bu ortamda yapılan patlayıcı veya silah yüklü bir araç ihbarını yok saymak, arama yapılması için gereken tedbirlere izin vermemek vatana ihanet sayılabilecek ağırlıkta ihmal göstermek anlamına gelecekti. Bu ortam bilinmeden yahut dikkate alınmadan yapılan ve yapılabilecek yorumlar haksız ve insafsızdır. Hukuk düzeninde olaylar sonuçları ile değil sebepleri ve delilleri ile araştırılarak gerçeğe ulaşılır. Sondan-sonuçlardan başlayan ve geriye doğru çıkarımlar yapan anlayış hukuki değildir.
 Yapılan soruşturma ve arama işlemlerine gelince:
Öncelikle şunun bilinmesi lazım. Gerek 01/01/2014 Tarihinde Kırıkhan sınırlarında gerçekleşen olayda gerekse 19/01/2014 Tarihinde Adana’da gerçekleşen olayda, ne ihbarda ne arama sırasında ne de arama sonrasında bu araçların resmi bir kuruma, MİT’e ait olduğu, kişilerin o kurumun görevlisi olduğu yönünde hiçbir resmi yazı-bilgi, kimlik belgesi dosyaya girmemiştir. Olaya karışan kişilerin kimlikleri ve görevleri halen bilinmemektedir ve dosyalarda buna dair resmi hiçbir veri yoktur. Zaten buna dair 19/01/2014 tarihli işlem sırasında üstü kapalı da olsa dosyaya sunulan resmi yazı üzerine araçlara ve kişilere başka hiçbir işlem yapılmadan salıverilmiştir.
Bu aşamada olay günü ne olduğunu, neler yaşandığını doğru bir şekilde anlatmak gerekiyor:
19/01/2014 Tarihinde Jandarma istihbaratta çalışan üsteğmen veya teğmen rütbesindeki bir görevli sabah erken saatlerde beni aradı ve önemli ve acil bir konuda danışmak istediğini söyledi. Ben de içimden kızdım ancak önemli olabileceğinden ve de kırmamak için görüşmeyi kabul ettim. Yüz yüze görüşmek için evime geldi. Bana bir haber elemanından bilgi aldığını, o tarihte BDP veya HDP isimli partinin Gaziantep bölgesinde bir iki yerde miting yapacağını, haber elemanının patlayıcı yüklü  araçtan söz etiğini, kendilerinin de Reyhanlı benzeri bir eylemden korktuklarını, ülke genelinde çok sayıda Hyundai marka Starex model aracın çalındığını, bu araçlar ile bombalı eylem yapılacağına dair istihbari bilgiler bulunduğunu söyledi. Ben de kendisine konuyu titiz şekilde araştırmalarını, olgunlaştırmalarını ve gerekli önlemleri almalarını, bu aşamada adli olarak yapılacak bir işlem bulunmadığını, somut bir şey öğrenirlerse gereken işlemlerin usulünce yapılacağını söyledim. Ayrıca o gün bitirmem gereken dosyalar olduğu için adliyeye geçeceğimi söyledim. İş yoğunluğu sebebiyle çoğu zaman mesai dışında da çalışıyorduk.
Sabah kahvaltı için eve bir şeyler aldıktan sonra erken saatlerde adliyeye geçtim. Hatta başka bir meslektaşın da çalışmaya geldiğini gördüm ve şakalaştık. Devleti biz mi kurtaracağız gibi takıldık. Kısa bir süre sonra jandarmadan bir görevli geldi ve sabah anlatılan konu ile ilgili gelişme olduğunu, ihbar geldiğini, plakaları verilen üç ayrı TIR'da mühimmat taşındığının bildirildiğini söyledi. Konuyu ilk bana açtığı için nöbetçi savcıya bilgi vermediğini söyledi. İhbarı birlikte değerlendirdiğimizde ben daha önceki olay ile irtibatlı olabileceğini, bu eylemin ise terör örgütüne silah sağlama olacağını ve 19 gün önceki olay ile bağlantılı olabileceğini söyledim. Hatta ilk olaydan sonra dosyaya bu konuda giren yeni ihbarlar da mevcut idi. Ben de konuyu bildiğimden ve önceki eylem ile irtibatlı olabileceğini değerlendirdiğimden arama talep etmelerini, benim bunu değerlendireceğimi söyledim. Talep üzerine gecikmesinde sakınca bulunduğu da açık olduğundan arama izni verdim. Bir süre daha çalıştıktan sonra çocukların uyanma saati geldiğinden kahvaltı yapmak üzere eve gittim.
Kahvaltı sonrası o gün öğle saatlerinde oğlumun okuduğu Bahçeşehir Kolejinde yapılacak olan ve önceden bilet aldığımız piknik etkinliğine katılmak üzere hazırlık yaptık. Bu sırada TIR'ların durdurulduğu, içerisinde çok miktarda mühimmat bulunduğu bildirildi. Ben de gereken işlemleri güvenli şekilde yapmalarını, araçları güvenli bölgeye almalarını, patlamaya vs. sebep olmayacak önlemleri almalarını istedim. Ailemle birlikte okula gitmek üzere evden çıktım. Bu arada Jandarma alay komutanı birçok kez beni aradı. Alay komutanı  ile daha önce bir kez karşılaşmıştım ama tanımıyordum. BANA ARAMADA SORUN OLDUĞUNU BENİM MUTLAKA OLAY YERİNE GELMEM GEREKTİĞİNİ, BAZI KİŞİLERİN MİT GÖREVLİSİ OLDUKLARINI İLERİ SÜRDÜKLERİNİ, ANCAK KİMLİK GÖSTERMEDİKLERİNİ VS. SÖYLEDİ. Ben de olay yerine gitmeyeceğimi Adliye'ye geçeceğimi, eğer bir talebi olan varsa doğrudan adliyeye gelmesini, talep ettikleri hususta yazı yazmalarını söyledim ve koruma polisimi çağırıp adliyeye geçtim. Burada beklememe rağmen kimse gelmedi, yazı vs getiren de olmadı. Faksı kontrol ettiğimde orada da bir yazı yoktu. Bir süre sonra YİNE JANDARMA ALAY KOMUTANI ARADI, OLAY YERİNE GELMEM GEREKTİĞİNİ, KENDİSİNİN DE ZOR DURUMDA KALDIĞINI, ARAÇLARIN HİÇ BİR İŞLEM YAPILMAKSIZIN SERBEST BIRAKILMASININ İSTENİLDİĞİNİ SÖYLEDİ. Ben de aynı talimatı tekrar verdim ve talebi olan varsa bana doğrudan iletmelerini, benim talimatım dışında hareket etmemesini söyledim. Bu esnada Başsavcı Vekili olan Ahmet Karaca ile görüşmemde benim olay yerine gitmemin uygun olacağını değerlendirdik. Ben de başka araç olmadığından kendi aracım ve korumamla olay yerine gittim. Durumu yerinde gördüm, malzemelere baktım. Bu esnada Adana Valisi H. Avni Coş ve Emniyet Müdürü yaklaşık 300-400 kişilik özel harekat ve çevik kuvvet Polis ekibi ile olay yerine geldi. Konuyu çözmek için görüştük. Bana bu araçların MİT'e ait olduğunu, ölümüne bu araçların bırakılması için her şeyi yapacağını, SAYIN BAŞBAKAN'IN ARAYIP "BU KONUDA YASA ÇIKRACAĞIZ, SAVCI BUNLARI BIRAKSIN" MEALİNDE SÖZLER SÖYLEDİĞİNİ, aynı şekilde İçişleri Bakanının da aradığını söyledi. Ben kendilerine olay yerinde olan kişilerin görev kimliklerini vermeleri, araçların ve malzemelerin MİT'e ait olduğuna dair bir yazı vermeleri halinde araçları bırakacağımızı söyledim. Buna karşılık MİT Bölge Başkanı hem olay yerine bizden çok sonra geldi, hem de istenilen kimlikleri ve belgeleri veremeyeceğini söyledi. Ancak araya giren Vali Bey'in isteği üzerine sadece sicillerini verebileceğini, yazıyı da valiliğe hitaben yazabileceğini söyledi. Ben buna da anlayış göstererek tamam dedim, yani Mit görevlilerinin isim değil sicil numarası vermelerini de kabul ettim.  Bu süreç 2 -3 saati aşkın bir zaman aldı. Sonunda görevlilerin sicillerini verdiler ve yazıyı da valiliğe hitaben yazdılar. Ben yazıyı gördüm. Vali Bey bu yazıyı üst yazı ile tarafıma vereceğini söyleyince ben de kabul ettim ve araçları serbest bırakma talimatını verdim. Oradan Vali Bey'in aracı ile valiliğe geçtik. Beraber oturup sohbet ettik. Vali Bey, MİT'in bu olayda ağır kusurlu olduğunu, yanlış iş ve işlemler yaptığını, bu malzemelerin nasıl nakledileceğinin mevzuatta belli olduğunu, tedbirsiz ve beceriksiz olduklarını söyledi. Bana da sorunun çözülmesindeki katkımdan dolayı teşekkür etti. Ardından MİT Bölge Başkanlığının yazısını üst yazı ekinde bana verdi ve ben oradan ayrıldım. Olayın aslı budur. Bunun dışındaki suçlamalar  kasıtlı ve uydurmadır.
İhbar öncesinde bir kısım Jandarma personeli tarafından gerçekleştirildiği söylenen dinleme, ihbar, görüşme vs. eylemlere ilişkin hiçbir bilgim yoktur. Bunlar tamamen benim dışımdadır. Yeri gelmişken burada da bir çifte standarda dikkat çekmem gerekmektedir. Bilindiği üzere önleme dinlemeleri tamamen gizlidir. Bunların açıklanması ise hapis cezası gerektiren bir suçtur. Buna rağmen bu olayda olduğu iddia edilen önleme dinlemeleri gizlenme ihtiyacı hissedilmeden açıkça basınla da paylaşılarak ortaya konulmuştur. Buna karşılık konusu suç teşkil eden ve suç olduğu için de yargı organlarına karşı gizlenmesi mümkün olmayan yasa dışı mühimmat nakline ilişkin hususlar yargı organlarından bile gizlenmektedir. Savunmamızı yapmamız için imkan sağlamak adına tarafımıza da verilmemektedir.
Olay yerine gitme sebebimi açıkladım. Sayın müfettişe şu hükmü hatırlatmak isterim. CMK’nun 161. Maddesinin hemen birinci fıkrasında “(1) Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir” denilerek Cumhuriyet Savcısının öncelikle bizzat/doğrudan doğruya delil toplayacağını ve araştırma yapacağını hükme bağlamıştır. Esasen sayın müfettişin sorgulaması gereken husus soruşturma safhasının sorumlusu olan savcının adli bir olayın gerçekleştiği olay yerine gitmesi değil 300-400 polis ile olay yerine gelen Adana valisi ve emniyet müdürüdür. Bu kişiler hangi yasal yetki ile hangi görevle olay yerine gelmişlerdir. Bu konuda vali ve emniyet müdürünün hareketlerini kanuna uygun hale getiren bir tek yasa, tüzük, yönetmelik hükmü gösterebilir misiniz? Sayın müfettişin bu kişiler hakkında derhal yasal işlem başlatması gerekir. Aksi halde suçu bildirmeme suçunu işlemiş olacaktır.
Bir Cumhuriyet Savcısı olarak bu olayda esas aldığım ve uyguladığım yasa hükümlerini tekrar hatırlatmakta fayda bulunmaktadır.
1-) 5271 Sayılı CMK  Madde 160 - (1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.  
CMK’nun 161. Maddesinin hemen birinci fıkrasında “(1) Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir” hükmü yer alır.
Görüldüğü gibi Cumhuriyet Savcısı suç işlendiği izlenimi edindiği anda dahi harekete geçmek, bizzat veya emrindeki kolluk güçleri ile araştırma yapmak zorundadır.
2-) 5271 Sayılı CMK  Madde 119 - (1) (Değişik fıkra: 25/05/2005-5353 S.K./15.mad) Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri arama yapabilirler.
Yolda hareket halinde olan patlayıcı yüklü bir aracın aranmasında gecikmesinde sakınca bulunan hal olgusunun bulunmadığını söylemek imkansızdır. Zira hemen karar verilmediği takdirde araç geçip gidecek, deliller kaybolacak, belki patlamaya sebep olacak, soruşturma imkansız hale gelecektir. Kaldı ki gecikmesinde sakınca bulunup bulunmadığı hususu verdiğim arama kararına karşı başvurulacak yasa yolunda araştırılabilecek bir husustur. İdari soruşturma sırasında sayın Başmüfettişin bu konuda değerlendirme yapma imkan ve yetkisi bulunmamaktadır.

3-) Diğer taraftan öncelikle şunu belirtmem gerekir ki, bu araçların MİT’e ait olduğu tarafımızdan kesinlikle bilinmemekte idi. Bu konuda dosyaya yansıyan hiçbir resmi yazı, kimlik belgesi yoktu. Her iki olayda da MİT görevlisi olduğunu söyleyen kişiler denetlemeye elverişli olacak şekilde bir kimlik ibrazında bulunmamışlardır. Bu itibarla kolluk bu kişilerin MİT mensubu olduğundan emin olamamıştır. Halen bu kişilerin kimlikleri dosyalara yansımamıştır. Böyle bir konuda ne kolluk ne de savcı beyana itibar edemez. Öyle olsa herkes kafasına göre suç işleyip ben MİT görevlisiyim diyerek takipten kurtulabilirdi. Bu kabul edilebilir değildir. Zaten suça konu TIR'lardaki kişiler değil sonradan olay yerine gelen bazı kişiler MİT görevlisi olduklarını ileri sürmüşlerdir.
Bununla beraber, usulüne uygun olarak alınmış bir arama kararı sırasında bu kişilerin MİT Mensubu oldukları kimlikleri ile birlikte net olarak ortaya çıkmış olsaydı bile 4483 S. Kanunun 4. Maddesi gereğince kaybolmasından korkulan delillerin tespiti mecburiyeti vardır. Deliller tespit edildikten sonra özel bir soruşturma izni gerekiyor ise savcı o kuralı işleterek soruşturma izni ister. Başka türlü olsa oto yolda giden x arabayı kullanan kimliği belirsiz y kişiler hakkında soruşturma izni istemek gibi garip bir durum ortaya çıkar ki uygulama böyle değildir. Nitekim bu olaydan önce Van İlinde önemli miktarda uyuşturucu madde naklederken yakalanan bir MİT görevlisi durdurularak aracında arama yapılmıştır, bu husus basına da yansımıştır.
Bütün kamu görevlileri hakkında uygulanması gereken genel hüküm niteliğindeki 4483 sayılı memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yargılanması hakkında kanun Madde 4 – “Cumhuriyet başsavcıları, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin bu Kanun kapsamına giren suçlarına ilişkin herhangi bir ihbar veya şikayet aldıklarında veya böyle bir durumu öğrendiklerinde ivedilikle toplanması gerekli ve kaybolma ihtimali bulunan delilleri tespitten başka hiçbir işlem yapmayarak ve hakkında ihbar veya şikayette bulunulan memur veya diğer kamu görevlisinin ifadesine başvurmaksızın evrakın bir örneğini ilgili makama göndererek soruşturma izni isterler.”hükümlerini içermektedir.
Görüldüğü gibi suç işleyen kim olursa olsun tüm kamu görevlileri için uygulanması gereken genel yasa hükmü “ivedilikle toplanması gerekli ve kaybolma ihtimali bulunan delilleri tespitten” bahsetmektedir. C.Savcısı zorunlu ve ivedi delilleri toplar, kaybolmasından (Yolda hareket halinde bulunup patlatılma ihtimali olan) korkulan delilleri derhal toplar. Bu delilleri soruşturma izni vermeye yetkili mercie gönderir. Yasanın bu genel hükmü sadece özel yasasında engelleyici özel bir düzenleme var ise o engelle sınırlı olarak uygulanmaz. (Örneğin 2802 Sayılı Kanun Madde 88 - Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâlleri dışında suç işlediği ileri sürülen hakim ve savcılar yakalanamaz, üzerleri ve konutları aranamaz, sorguya çekilemez.)
Şu halde tarafımızdan yapılan bu soruşturmada tamamen yasalara uygun hareket edilmiştir. Kaldı ki ana yollar üzerinde hareket eden araçlarla ilgili olarak o tarihlerde geçerli olan ve halen neredeyse bütün ülkede uygulanan, Sulh Ceza Hakimlerince verilmiş “ÖNLEME ARAMASI” kararları bulunmaktadır. Başka hiç bir karara ihtiyaç olmadan sırf bu önleme araması kararlarına istinaden bile bu aramalar yapılabilirdi.
4-) Arama yapıldığı sırada TIR'larda bulunan kişiler sözlü olarak MİT görevlisi olduklarını beyan etmişlerse de (Ancak kimliklerinin kontrolünü sağlayacak şekilde kolluğa ve savcıya göstermemiş-vermemişlerdir. Kendileri ile araçlar arasındaki bağı göseterecek şekilde bir görev belgesi de ibraz etmemişlerdir); 2937 Sayılı Kanunun Madde 4. maddesinde Milli İstihbarat Teşkilatının görevleri şunlardır denilerek görevler sayılmış ve  ikinci fıkrasında  “ (Değişik cümle: 17/04/2014-6532 S.K./1. md) Millî İstihbarat Teşkilatına bu görevler dışında görev verilemez. Milli İstihbarat Teşkilatı birimlerinin görev, yetki ve sorumlulukları Başbakanca onaylanacak bir yönetmelikte belirtilir.”Hükmü getirilmiştir. Görüldüğü üzere MİT’in silah ve patlayıcı taşıma, nakletme, ihraç etme gibi görevleri bulunmamaktadır. Ayrıca böyle bir görev verilemeyeceği yasa ile hüküm altına alınmıştır. Kaldı ki, 19/01/2014 tarihli arama sırasında görevi ve yetkisi olmadığı halde olay yerine gelen ve aramaya engel olmaya çalışan dönemin Adana Valisi  Hüseyin Avni COŞ, bizzat dönemin başbakanına atfen, “Bu konuda kanun çıkarılacağı” söylenerek yapılan işin yasaya aykırı olduğu itiraf edilmiş, daha sonra da bilindiği üzere yasa değişikliğine gidilmiştir.
Prof. Dr.  Ersan ŞEN 20/01/2014 tarihli makalesinde, bu konuyu somut olarak ele almış ve aşağıdaki görüşlerini hukuk kamuoyu ile paylaşmıştır. Aydınlatıcı olması bakımından bu makalenin de bir kısmına yer vermek gerekiyor.
“…Cumhuriyet Savcısı ve emrinde bulunan kolluk, suça konu eylemi icra edenin MİT mensubu veya suçta kullanılan aracın MİT’e ait olup olmadığına bakmaz, Savcı ve kolluk ceza kanunlarına göre, suç olarak tanımlanan fiile müdahale etmek, işlenip tamamlanmasını önlemek ve failleri yakalamak ve delilleri toplamak zorundadır.  Mit Kanununun 26. Maddesi Cumhuriyet Savcısının, Ceza Muhakemesi Kanununun 160 ve 161 maddelerinden kaynaklanan yetkilerini kullanmasını engellemez. Cumhuriyet Savcısı, bir Mit mensubunun veya vasıtasının karıştığını düşündüğü bir eylemde suç unsuru olduğuna dair basit bir şüpheye ulaştığında, durumu derhal bağlı olduğu Cumhuriyet Başsavcısı ile paylaşıp ceza soruşturmasına başlamalı ve delilleri toplamalıdır. İddiaya konu suça karışan fail veya faillerin Mit mensubu olduğunu tespit eden savcı,  konunun Mit Kanununun 26. Maddesinde kalıp kalmadığını tespit etmeli, girmediği sonucuna vardığı takdirde,  fail veya failler hakkında soruşturma başlatmalı, aksi halde  Başbakan’ın izninin alınması amacıyla fezleke düzenleyip, takip başlatılması şartının tamamlanabilmesi için izin talebini içeren dosyayı Adalet Bakanlığı vasıtası ile Başbakan’a göndermelidir. Mit Kanununun 26. Maddesi, Cumhuriyet Savcısı tarafından, CMK 116 ve 119 maddesi şartları dairesinde arama yaptırılmasını engelleme dayanağı yapılamaz. Savcı en azından TIR'da taşınan ve silah olduğu düşünülen suç delillerinin elde edilebileceği ve/veya kim olduğu bilinmeyen faillerin yakalanabileceği konusunda makul şüpheye ulaştığında Hakim’den alacağı kararı, gecikmesinde zarar olan halin varlığında da vereceği yazıla arama emri ile TIR'da arama yaptırabilir, CMK’nın 127 maddesi uyarınca da suça konu edilen eşyaya el koydurabilir. Mit Kanununun 26. Maddesi, Savcının maddi hakikati araştırmak ve durum tespiti yapmak amacıyla arama yaptırmasına engel değildir. 26. Madde, Mit mensuplarının görevleri ile ilgili iddialarda, soruşturma açmayı izne bağlamakla birlikte, bu izin şahsa bağlı olup, konu hakkında soruşturma açılmasını, delillerin toplanmasını ve bu sırada Mit Kanununun 26. Maddesi kapsamına girenler hakkında soruşturma izni alınması maksadıyla fezleke düzenlenmesinin önüne geçemez. CMK’nın 157. Maddesi gereğince, soruşturmalar gizli olduğundan ve ayrıca CMK’nın 153/2 maddesi uyarınca da özel gizlilik kararı da alınabileceğinden, devletin güvenliğinin tehlikeye düşürüldüğü iddiası da haklılık bulmayacaktı. Bir suçun işlendiğine dair, basit şüpheye ulaşan Cumhuriyet Savcısı maddi hakikati araştırmak amacıyla, emrinde bulunan kolluk vasıtasıyla soruşturma başlatmak ve delilleri toplamak zorundadır. Cumhuriyet Savcısı soruşturma başlatma yükümlülüğü ile ilgili yetkisini ihmal edemez ve yetkisini de kötüye kullanamaz. Savcının soruşturma izni alabilmesi için ilk aşamada suçun varlığını belirlemek, delillere ve faillere ulaşması ve bilgilerden hareketle fezleke düzenlemesi gerekir. Savcı bu çalışmaları yapmadığı takdirde, ortada düzenleyeceği fezleke için gerekli bilgi olmaz. Mit mensuplarının görevine giren veya görev sırasındaki faaliyetleri yönünden, soruşturma izni öngören Mit Kanununun 26. Maddesindeki düzenleme, amaç ve hukuki mantığı gereğince soruşturma izni verilmesi talebinin dayanağını oluşturacak fezlekeyi hazırlayabilmesinde Cumhuriyet Savcısının gerekli delil ve bilgiyi toplamasını engellememiş ve bir özel kanun olarak da CMK’nın 160 ve 161 maddelerinin önünü kapatmamıştır.”

Bu görüş de yapılan işlemlerin hukuka uygunluğunu göstermektedir.
Diğer taraftan, Sayın Başbakanın, arama sırasında olay yerine gelen dönemin Adana Valisi aracılığı ile tarafıma söylediği üzere, MİT kanununda daha sonradan değişiklikler yapılmıştır. 2937 Sayılı Kanunun  26. maddesi 17.04.2014 tarihinde yapılan düzenleme ile değiştirilmiştir.  Maddeye eklenen;  “MİT görev ve faaliyetleri ile mensuplarına ilişkin bir ihbar, şikayet alındığında, MİT müsteşarlığına bildirilir, konunun görev ve faaliyetlere ilişkin olduğu belirtilir veya belgelendirilmesi halinde adli yönden işlem yapılmaz, herhangi bir koruma tedbiri uygulanmaz. İsimsiz, imzasız, adressiz ya da takma adla yapıldığı anlaşılan ya da belli bir olayı ve nedeni içermeyen, delilleri ve dayanakları gösterilmeyen ihbar ve şikayetler Cumhuriyet Savcısı tarafından işleme konmaz.” şeklindeki yeni düzenlemesi ile, MİT personeli ve MİT tarafından sevk edilen bir eşya ile ilgili yapılan ihbar üzerine ne tür işlemler yapılacağı açıkça ve düzenlemiştir. Bu değişiklikle, olay tarihinde yapılan aramaların yürürlükteki mevzuat ve yasalara aykırılık oluşturmadığı, yasa koyucunun olaydan sonra gerçekleştirdiği yasal  değişikliği ile açıkça ortaya çıkmıştır.

2937 Sayılı Kanununun değişikliğine esas alınan, ilgili kanunun genel gerekçesinde; “Bu çerçevede Milli İstihbarat Teşkilatının görevlerini daha etkin ve verimli olarak yerine getirebilmesi için, devlet kurumları ile koordinasyonunun sağlanması, kişi, kurum, kuruluş ve yapılarla ilişki kurulabilmesi, bilgi ve belgelere ve iletişim alt yapılarına erişim sağlanabilmesi ve bunlardan istifade edilebilmesi, gizlilik prensiplerine göre çalışılabilmesi, Mit mensuplarının haksız ve hukuksuz iddia ve isnatlarla görevlerinin açığa çıkmasına veya engellenmesine karşı gereken tedbirlerin alınabilmesi, bunların veya istihbarat hizmetlerine katkıda bulunan kişilerin, kanunlarla tanınan koruma tedbirlerinden yararlandırılması önem arz etmektedir.
Diğer taraftan, Milli Güvenlik Kurulu'nun yapısı ve kararlarının niteliği göz önünde bulundurulduğunda, dış güvenlik, terörle mücadele ve milli güvenliğe ilişkin konularda bakanlar kurulunca MİT’e operasyonel görev verilmesine yönelik düzenleme yapılması ihtiyacı hasıl olmuştur.
Teklif ile; Milli İstihbarat Teşkilatı’nın, çağın gereklerine uygun hale getirilmesi ve diğer istihbarat teşkilatlarının imkan ve kabiliyetlerine kavuşturulabilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmakta, insan istihbaratı ve teknik istihbarat yöntem ve kapasitesi arttırılmaktadır.” denilmiştir.
Genel gerekçede de açıkça ifade edildiği üzere, söz konusu düzenleme ile, MİT personelinin, CMK’da düzenlenen koruma tedbirleri açısından istisna tutulması amaçlanmış, bu düzenlemeden önce Mit personelinin CMK’da düzenlenen koruma tedbirlerinden muaf tutulmadığı kanun koyucu tarafından da kabul edilmiştir.
        
        5-) Bu noktada, ülkemizde savaş araç ve gereçlerinin naklinin kim tarafından nasıl yapılabileceğini, bu yetki ve görevin kime ait olduğunu da ortaya koymak gerekiyor. Öncelikle şu çok açıklıkla ortadadır. Bu yetki Türk Silahlı Kuvvetlerine aittir. TSK’nın ilgili yasa ve yönetmeliklerinde bu husus açıkça ortaya konulmuştur. Diğer taraftan Harp araç ve gereçleri ile silah, mühimmat ve patlayıcı madde üreten sanayi kuruluşlarının denetimi hakkında yönetmelik de bu konuyu düzenlemiştir. Yönetmeliğin 19. Maddesinde İhraç veya yurt dışına çıkarmada genel esaslar  (1) Kontrole Tabi Listede belirlenen her türlü harp araç ve gereçleri ile silah, mühimmat ve bunlara ait yedek parçalarla patlayıcı maddelerin ihracı veya yurt dışına çıkarılmasına, Genelkurmay Başkanlığı ve Dışişleri Bakanlığının görüşleri de alındıktan sonra Makam tarafından izin verilebilir.” Hükmü yer almıştır.
        Yine mevcut düzenlemelere göre bu tür bir nakil, Silahlı Kuvvetler tarafından valilikler koordine edilerek yapılır. Zaten bu yönteme uygun olarak bir nakil yapılmış olsa idi idari birimlerin ve kolluğun haberi olacağı için bu olay da meydana gelmeyecekti. Olay günü kolluğun bu sevkiyattan haberinin olmaması da bunun resmi kurumlarla ilgili bir iş olmadığı ve olmayacağı şüphesini ortaya koymaktadır.

        Bu düzenlemeler de dikkate alındığında, yapılan ihbarların, MİT ile irtibatlandırılması ve görev suçu gibi değerlendirilmesi imkanı yoktur.

         Burada önemli bir hususu daha belirtmem gerekir. 19/01/2014 tarihinde yakalanan 3 adet TIR ile ilgili olarak bize verilen resmi yazıda, MİT, söz konusu malzemenin kendilerine ait olduğunu, Türkiye içi birimler arası nakil işlemi yapıldığını söyledi. Başbakan Sayın Erdoğan ise bu malzemelerin Suriye’deki Türkmenler'e gittiğini bir çok kez söyleyerek MİT’in verdiği belgenin sahte olduğunu açıklamış oldu. Görüldüğü gibi ya Sayın Başbakan ya da MİT yanlış bilgi vermektedir. Yazılı olarak verilen metin içeriği bile açıkça yanıltıcı iken kim olduğu bilinmeyen kişilerin, kimlik ibraz etmeden sözlü olarak “biz MİT görevlisiyiz” demelerine itibar ederek işlem tesis etmek en basit tabiri ile komik olurdu sanırım. Bu aşamada sayın müfettişin, sahte resmi belge düzenleyip yargı organını yanıltan ilgili MİT görevlisi hakkında yasal işlem yapması görevinin gereğidir. Aksi halde kamu görevlisinin suçu bildirmemesi suçunu işlemiş olacaktır.
 
         Bu noktada, esasen suçlamaların tamamına cevap vermiş olmakla beraber, bazı suçlamamalara daha ayrıntılı cevaplar vereceğim:

-“HTS kayıtlarına göre Önder KIR’ın ihbardan önce olay günü, nöbetçi olmadığınız halde sizinle saat 05:57 ve 06:04’te iki kez cep telefonu ile görüştükten hemen sonra Adana İl Jandarma İstihbarat Şube Müdürlüğünde Kısım Amiri olarak görev yapan mesai arkadaşı Üsteğmen Hüseyin ÖZMEN ile birlikte evinize gittiği, Hüseyin ÖZMEN’in aşağıda beklediği, adlî kolluk görevi de bulunmayan Önder KIR’ın hayatın olağan akışına aykırı olacak şekilde evinize pazar günü çok erken bir saate çıkarak aslında bundan sonra yapılmasını düşündüğünüz eylemin alt yapısını oluşturulması zımnında görüştüğünüz,

Hakkımda hiçbir soruşturma bulunmadığı dönemde kullandığım cep telefonuna ilişkin HTS kayıtlarının alınması yasadışıdır. Buna ilişkin olarak ilk suçlama altında yaptığım açıklamalar aynen burası için de geçerlidir. Bu kayıtları alamaz ve kullanamazsınız. Önder KIR ile görüşme içeriğini ise yukarıda anlattım. Bunun dışında çıkarım yolu ile delil üretemezsiniz. Hayalden de öte delillere dayalı olmayıp tamamen varsayımlara dayalı olarak varılan çıkarımların tarafıma suçlama olarak yöneltilmesi de hukuka aykırıdır.

 - “devlet sırrı niteliğindeki faaliyetin herhangi bir suç veya suç unsuru oluşturmadığının da açıkça anlaşılmasına rağmen verilen usulsüz arama kararının işlemsiz olarak geri alınması yerine, MİT’e ait faaliyet ile ilgili usulsüz olarak vermiş olduğunuz arama ve el koyma kararının icrasını sağlayarak TIR’lar içerisindeki malzemelerinin tespitini yaptırdığınız,”
 Bir soruşturma sırasında bilginin devlet sırrı olduğu, gizli olduğu gibi hususlar yargı organlarına karşı ileri sürülemez. Bir hususun devlet sırrı olup olmadığına da ancak hakim karar verir. Yani bir soruşturma sırasında “Devletin gizli bilgisi kavramı” öne sürülemez. Sadece bir konunun devlet sırrı olduğu ileri sürülebilir ki o da mahkemeden gizleme hakkı vermez. Bu konuda 5271 Sayılı CMK’da düzenlemeler açıktır.  CMK’nın 47. Maddesinde (1) Bir suç olgusuna ilişkin bilgiler, Devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli tutulamaz. Açıklanması, Devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar verebilecek; anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek nitelikteki bilgiler, Devlet sırrı sayılır. (2) Tanıklık konusu bilgilerin Devlet sırrı niteliğini taşıması halinde; tanık, sadece mahkeme hâkimi veya heyeti tarafından zâbıt kâtibi dahi olmaksızın dinlenir. Hâkim veya mahkeme başkanı, daha sonra, bu tanık açıklamalarından, sadece yüklenen suçu açıklığa kavuşturabilecek nitelikte olan bilgileri tutanağa kaydettirir.” Hükümleri yer almakta olup herkes tarafından anlaşılabilecek niteliktedir. Yine CMK’nın 125. Maddesi (1) Bir suç olgusuna ilişkin bilgileri içeren belgeler, Devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli tutulamaz.  (2) Devlet sırrı niteliğindeki bilgileri içeren belgeler, ancak mahkeme hâkimi veya heyeti tarafından incelenebilir. Bu belgelerde yer alan ve sadece yüklenen suçu açıklığa kavuşturabilecek nitelikte olan bilgiler, hâkim veya mahkeme başkanı tarafından tutanağa kaydettirilir.” Hükmü ile bu hususları açıklamıştır. KALDI Kİ KONUSU SUÇ TEŞKİL EDEN BİR HUSUS NE DEVLETİN GİZLİ BİLGİSİ SAYILABİLİR NE DE DEVLET SIRRI SAYILABİLİR. DEVLETİN DE DEVLET GÖREVLİLERİNİN DE SUÇ İŞLEME ÖZGÜRLÜĞÜ YOKTUR.
Burada dikkat çeken bir husus da sayın müfettişin suça konu araçtaki top mermisi, uçaksavar mühimmatı gibi savaş silahlarını “YASAL YÜK” olarak nitelemesidir. Mesleki kıdemi gereği sayın müfettiş yasal kelimesinin meri mevzuata uygun olan anlamına geldiğini bilebilecek durumdadır. Bu durumda bir hususun yasal olması için Anayasa veya kanunlara uygun olması gerekmektedir. Ülkemizde bu tip malzemeleri bulundurma, nakletme gibi yetkiler sadece Türk Silahlı Kuvvetlerine aittir. MİT’e böyle bir görev ve yetki veren hiçbir yasal düzenleme yoktur. Şayet varsa sayın müfettiş bunu göstermelidir. Aksine 2937 Sayılı Kanunun Madde 4. maddesinde Milli İstihbarat Teşkilatının görevleri şunlardır denilerek görevler sayılmış ve  ikinci fıkrasında  “ (Değişik cümle: 17/04/2014-6532 S.K./1. md) Millî İstihbarat Teşkilatına bu görevler dışında görev verilemez”  denilerek başkaca görev (Silah taşıma vs.) verilmesi yasaklanmıştır. Kanun koyucu, istihbarat teşkilatlarının yapısı gereği kötüye kullanılabileceğini öngördüğünden daha baştan buna karşı önlem almıştır. Şu halde MİT’in silah ve mühimmat taşıma yetkisi yoktur. Şayet böyle bir görev verilirse bu görevi verenler açısından suçtur. Zaten somut dosyamızda MİT’e görev vermeye yetkili bir kurum tarafından (Bakanlar Kurulu, Başbakan, Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı, Milli Güvenlik Kurulu gibi) resmi olarak böyle bir görev verildiğine dair herhangi bir belge ibraz edilmemiştir. Devlet işleri yazılı olduğuna göre ve dosyaya böyle bir belge konulmadığına göre MİT’e resmi olarak bu mühimmatı taşıma görevi verilmemiştir. Muhtemelen suç olduğu bilindiğinden gayr-ı resmi ve şifahi bir görevlendirme söz konusu olabilir ki bu dahi görevi verenler açısından suçtur. Anayasamızın 137. Maddesi kanunsuz emir konusunu açıkça düzenlemektedir; “Konusu suç teşkil eden bir emir, hiçbir surette yerine getirilemez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulmaz”. Görevi alan veya kendisine bunu görev edinen MİT personeli açısından da bu durum konusu suç teşkil eden bir emir niteliğindedir ve hiçbir şart altında konusu suç teşkil eden emir uygulanamaz. Bu itibarla konusu suç teşkil eden bir yükü tespit etmek Cumhuriyet Savcısının başta gelen görevidir. Aksi durum savcının sorumluluğunu gerektirir. Sayın müfettişin yapması gereken görev, açık suç delillerine ve yetkisiz olmasına rağmen bu dosyaya KYO kararı veren savcılar hakkında işlem başlatmak, bu dosyanın yeniden ele alınarak 4483 sayılı Kanunun 4. Maddesinin amir hükmü gereğince soruşturma izni vermeye yetkili mercie gönderilmesini sağlamaktır.

-“olay yerine bizzat giderek MİT’e ait TIR’ların üzerine çıktığınız, kasaları açtırdığınız ve elinizdeki cep telefonu ile TIR’larda bulunan malzemenin fotoğrafını çekip Jandarma personeline de kamera çekimi yaptırdığınız, arama işlemleri devam ederken numune aldırarak 16:15 itibarıyla hemen olay yerinde bulunan Jandarma Olay Yeri İnceleme biriminde patlayıcı imha uzmanı olarak görev yapan Astsubay Kıdemli Başçavuş Celalettin BARDAKÇI’dan tırın kasasına bırakılan eşyanın incelenmesini ve fiziki inceleme raporu tanzim edilmesini istediğiniz, ayrıca, kendisine numune alınarak Ankara Jandarma Kriminal Daire Başkanlığına gönderilmesi talimatları vererek bilirkişi raporları aldırıp dosya kapsamına eklemek suretiyle bilerek ve isteyerek göreviniz dışında, MİT’e ait olduğunu bildiğiniz TIR’larda arama kararı vermek, yapmak ya da yaptırmak ve ilgili TIR’ları alıkoymak suretiyle devletin gizli sırlarını ifşa etme kastı ile hareket ettiğiniz”

Olay yerine gitme sebebini yukarıda izah ettiğimden yeniden izaha gerek yoktur. Yine yukarıda uzunca, yasal dayanakları ile yaptığımız iş ve işlemlerin hukuka uygunluğunu izah ettiğimiz için yeniden bu konuya girmeyeceğim. Yine devlet sırrı ve devletin gizli bilgileri konusunda da yeterli açıklama yapmıştım.
Sayın müfettiş benim delil tespiti işlemleri yaptırmamı hiçbir somut delil göstermeden, yasal bir dayanak olmadan, keyfi bir yorumla “devletin gizli sırlarını ifşa etme kastı ile hareket ettiğim” şeklinde yorumlamıştır. Öncelikle şunu sayın müfettiş bilmektedir sanıyorum. CMK’nun 157. Maddesi hükmüne göre “(1) Kanunun başka hüküm koyduğu hâller saklı kalmak ve savunma haklarına zarar vermemek koşuluyla soruşturma evresindeki usul işlemleri GİZLİDİR” Gizli soruşturma yaparak gizli sırları açıklama başarısı göstermek sanırım mümkün değildir. Ayrıca tarafımdan soruşturmanın yasal olarak gizli olması ile yetinilmemiş ve o tarihte yürürlükte bulunan CMK’nın 153. Maddesi gereğince KISITLAMA Kararı istenilmiş, TMK’nın 10. Maddesi ile görevli Hakimlik tarafından kısıtlama kararı verilmiştir. Bunun yanında söz konusu arama sırasında elde edilen deliller (Tutanaklar, görüntüler, raporlar vs.)  derhal ve bütün nüshaları ile kolluktan alınıp dosyaya ve emanete konulmuştur. Bu belgelerin sızmaması için azami gayret gösterilmiştir. Ne acıdır ki, bu olaya dair ilk görüntüler, bundan en çok şikayet eden hükümete yakın medya tarafından yayınlanmıştır.
Tüm bu hususlar ortada iken, tarafımdan gizlilik konusunda bu kadar hassasiyet gösterilmiş iken, ortada hiçbir delil ve emare yokken, bu suçlamanın mahiyeti gereği yabancı bir ülke lehine yapılmış olması gerekip bu yönde hiçbir delil ve emare yokken ve zaten olması mümkün değilken, devletin gizli sırlarını ifşa etme kastı ile hareket ettiğim” iddiası tamamen iftiradır ve bu suçlamayı yapan açısından iftira suçu oluşturmaktadır. Özellikle bu suçlama açısından bu iftirayı atanlar aleyhine her türlü girişimi yapacağımdan, hukuki ve cezai yollara başvuracağımdan, AİHM nezdinde kazanacağım tazminatın sorumlulardan rücuen tazmini için sonuna kadar mücadele edeceğimden şüpheniz olmasın.
Bugün yapılan bu soruşturma, aslında şahsıma ve bazı mesai arkadaşlarıma karşı yapılmaktan çok anayasal düzene karşıdır. Devletin Adli Teşkilatı, Devletin Jandarma Teşkilatı nezdinde Silahlı Kuvvetleri, suça bulaşan çok az sayıda istihbarat görevlisini ve onlara yasadışı emir verenleri korumak adına feda edilmektedir. Devletin Adli Teşkilatı, Devletin Jandarma Teşkilatı nezdinde Silahlı Kuvvetleri sanki başka bir ülkenin teşkilatlarıymış gibi fütursuzca casusluk suçlamaları ile muhatap edilmektedir. Bu akıl ve izan dışı saldırılar mutlaka hukuk düzeninde karşılığını bulacaktır.

SUÇLAMA-5)
“01.01.2014 tarihinde, Hatay Kırıkhan’da MİT’e ait TIR ve ona eşlik eden otomobilin durdurulması olayı ile ilgili olarak; Adalet Bakanı ve HSYK Başkanı Bekir BOZDAĞ ile Adalet Bakanlığı Müsteşarı ve HSYK 1. Dairesi Üyesi Kenan İPEK’in dönemin Adana Cumhuriyet Başsavcısı Süleyman BAĞRIYANIK’ı arayıp 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nun 26. maddesindeki özel düzenlemesi hatırlatarak “…ihbara konu TIR’ın MİT’e ait olduğu, sözü edilen Yasadaki özel düzenleme nedeniyle MİT görevlileri hakkındaki soruşturmanın yapılabilmesinin Başbakanın iznine tabi olduğu, bu nedenle görevli savcının bu TIR’da arama yapamayacağını, bu nedenle aramaya engel olunması…” şeklindeki beyanları sonrası, Süleyman BAĞRIYANIK’ın 02.01.2014 günü sadece kendi imzası ile düzenlediği ve tutanak vasfına haiz olmayan “Telefon Görüşme Tespit Tutanağı” başlıklı yazının, konuşmanın içeriği ile ilgisi olmamasına rağmen terör suçu ile irtibatlandırılarak tarafınıza gönderilmesi üzerine, hiçbir araştırma ve inceleme yapmaksızın terör suçu ile yapılan irtibatlandırma doğrultusunda Adalet Bakanı ve Müsteşarı hakkında, terör örgütü üyesi algısı oluşturacak şekilde uhdenizdeki, 01.01.2014 tarihinde Hatay Kırıkhan’da, MİT’e ait olduğu anlaşılan TIR ve otomobilin durdurulması olayına ilişkin yasal düzenlemelere aykırı olarak başlatılan 2014/2 sayılı soruşturma dosyası kapsamına alıp bilahare usulsüz bir şekilde eklediğiniz evraka ilişkin olarak ayırma kararı vererek Adalet Bakanı ve Müsteşarı hakkında, 3713 sayılı Yasa’nın olay tarihinde yürürlükte olan mülga 10. maddesinde düzenlenen görev ve yetki kurallarına aykırı şekilde kendinizi görevli görerek Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğinin 2014/54 sırasına  kayden soruşturma başlattığınız”

Bu suçlama soruşturmanın ne kadar taraflı ve gerçeklikten uzak olduğunun en somut göstergelerinden birisidir. Yürüttüğüm bir soruşturma sırasında, bu soruşturmaya Anayasanın 140. Ve 138. Maddelerine aykırı şekilde müdahale edilmek istenildiğine dair Cumhuriyet Başsavcısı tarafından gönderilen bir belgeye elbette ki usul-i dairesinde işlem yapmam gerekirdi.  Bu şekilde bir tutanak, yürütmekte olduğum soruşturma dosyası içerisine, ilgisine binaen geldiğinde, yapmam gereken şekilde, tutanakta adı geçen ve soruşturmayı etkilemeye teşebbüs ettiği iddia edilen dönemin Adalet Bakanı Sayın Bekir BOZDAĞ’ı, UYAP’ın ayırma kararında taraf ekleme zorunluluğu öngörmesinden dolayı, dosyaya taraf olarak ekledim, soruşturma usulü farklı olduğundan ayırma kararı verdim ve işbölümü gereği bağlı olduğum başsavcı vekiline dosyayı aktardım. Adı geçen ayırma kararında teröre ilişkin hiçbir suçlama ya da ibareye yer vermedim. Bu konuda, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün “Yasama dokunulmazlığının kaldırılması ile ilgili işlemler" konulu 100 numaralı genelgesi uyarınca hareket ettim.

Adalet Bakanı hakkındaki soruşturmanın bizzat Cumhuriyet Başsavcısı ya da Başsavcı Vekili tarafından yapılması gerektiği şeklindeki düzenleme doğrultusunda, soruşturmayı ayırarak genelge ve iş bölümü uyarınca ilgili Başsavcı vekiline gönderdim. Soruşturma kapsamında genelge doğrultusunda gerekli tüm hususlar ilgili Başsavcı vekili tarafından yerine getirilerek soruşturmayı etkilemeye teşebbüs suçu yönünden yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına yönelik fezleke TBMM Başkanlığına sunulmak üzere, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderilmiştir.
 Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ’a ilişkin soruşturma ayrılarak bağlı olduğum başsavcı vekiline gönderilmiştir. Yasalarımızda buna engel bir hüküm olmadığı gibi yapılması gereken işlem de budur. Ayırma kararında yer verilen  olay anlatımı ve yasa maddeleri dikkate alındığında, eylemin “soruşturmayı etkilemeye teşebbüs” olduğu açıktır. Ayırma kararında adı geçenin terör suçlusu algısı oluşturabilecek şekilde suçlanması söz konusu değildir.  Bununla beraber, adı geçen tarafından etkilenilmek istenilen soruşturmanın da ilgili kısımlarının ayrılan dosyaya konulması da mevzuatın getirdiği bir zorunluluk olup binlerce olayda benzer şekilde hareket edilmiştir. Uygulamanın bu şekilde olduğu gerek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nden gerekse bu şekilde binlerce evrakın gittiği Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’ndan araştırabilir.

         Bu itibarla yapmış olduğum ayırma işlemi tamamen mevzuata uygundur. Bu eylemin suç olup olmadığı konusunda bir kanaat içermemektedir. Adı geçenin yasama dokunulmazlığı olmasından dolayı soruşturma usulünün farklı oluşu sebebi ile gerekli işlemin yapılmasını temin amaçlıdır. Esasen böyle bir iddia ile ilgili olarak, Cumhuriyet Savcısının başka hiçbir yetki ve görevi yoktur. Soruşturmayı sürdüremeyeceği gibi kovuşturmaya yer olmadığı kararı vb. bir karar vererek sonlandırma yetkisi de yoktur. Bu işlemin hangi cihetle, hangi yasa, tüzük, yönetmelik, genelge hükmüne aykırı olduğu sayın müfettişliğiniz tarafından göstermemiştir. Aksine bu işlemin hukuki dayanağı yukarıda gösterilmiştir.


         C-) SONUÇ       :

         Yukarıda açıklanan sebeplerle,
1-) Suçlandığım olayın üzerinden 1 yılı aşkın bir sürenin geçmiş olması, tarafınızdan yine bir yılı aşkın bir süredir inceleme yapılıyor olması, ülke gündemini uzun süre meşgul etmesi ve kapsamlı bir konu olmasına karşın savunma için tarafıma sadece 7 gün süre verilmesi savunma hakkını kısıtlayıcıdır. Bu bakımdan savunmamı hazırlayabilmem için, inceleme ve soruşturma yapan müfettişin sarf ettiği süre de dikkate alınarak 2 ay ek süre verilmesi gerekmektedir.
Ayrıca, bu konu ile bağlantılı olarak yürümekte olan soruşturma ve davalar bulunduğu tarafınızdan bildirilmiştir. Bu soruşturma ve dava dosyalarından bilgi ve belge temin edebilmemiz için çok daha fazla süreye ihtiyaç bulunmaktadır. Zira halen Zonguldak ilinde ikamet etmekteyim. Bu dosyalar ise Adana’da bulunmaktadır. Bu bakımdan tarafıma  Öncelikle savunma için 20 gün ek süre verilmesini,
2-) Tarafımdan savunma yapmam istenilmesine rağmen sadece birkaç ifade tutanağı ve hts inceleme tutanağından ibaret yazı gönderilmiş, dosyada ne tür deliller olduğu belirtilmediği gibi yazı ekine de deliller konulmamıştır. Bu itibarla savunma hakkımın kısıtlanmaması, savunmamı kapsamlı şekilde yapabilmem için, dosyadaki tüm delillerin tarafıma gönderilmesini, bu deliller gönderilinceye kadar tarafıma savunma için ek süre verilmesini,
         3-) Soruşturmayı yürüten ve tarafsızlığını yitirdiğini düşündüğüm ve hakkında şikayetim bulunan ve bu itibarla husumetli olduğum Başmüfettiş hakkında Öncelikle şikayetim doğrultusunda işlem yapılmasını, soruşturmanın tarafsızlığından şüphe duyulmayacak başka bir müfettiş eliyle yürütülmesini,
         4-) Her türlü hukuki dayanaktan yoksun ve yersiz olarak başlatılan bu soruşturmanın ceza tertibine yer olmadığına karar verilerek sonlandırılmasını,
         5-)  Hukuka aykırı olarak hakkımda uygulanan görevden uzaklaştırma işleminin derhal sonlandırılarak göreve başlamamın sağlanmasını
Arz ve talep ederim.

 02.04.2015

Popüler Yayınlar