TIR mevzu ve TIRzedeler

Adana’da 1 ve 19 Ocak’ta gelen ihbar üzerine durdurulan TIR’larla ilgili soruşturmayı yürüten savcılar ve görev alan kolluğun neredeyse tamamı tutuklandı.
Olayın akışı ve iddiaları sırasıyla irdelersek
İhbar
Jandarma istihbaratın Esenboğa Havalimanındaki elemanı, Esenboğa Havalimanından TIR’lara mühimmat yüklendiğini ve bunun yasadışı örgütlere gidebileceğini bağlı bulunduğu subaya bildiriyor. Subay haber elemanının verdiği isimleri takibe alıyor. Şahıslarla ilgili (MİT mensubu olduğunu bilmiyor) yapılan takipte TIR’ların Ankara dışına çıkarak Adana’ya doğru hareket ettiğini belirliyor. Bu Ankara bölgesinin dışında kaldığı için olaya müdahale edemiyor, ve ifadesinde bu durumu vicdan yaptığını Reyhanlı vari bir olay yaşanmasından endişe ederek, telefon kulübesinden Adana’ya ihbarda bulunduğunu anlatıyor.
Adana
Gelen ihbar savcılığa iletiliyor. Savcılık ihbar gelmesi üzerine CMK 160.maddesinde yer alan,“Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.  Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” Hükümlerini yerine getirerek, kolluğa ihbarda plakaları belirtilen TIR’ların durdurulması talimatını veriyor.
1 Ocak’ta durdurulan TIR’lar devletin üst düzey yetkililerinin araya girmesi ve kolluğun olay yerinden çekilmesi ile aranamıyor ancak TIR’lara eskortluk eden ve içerisinde MİT’çilerin bulunduğu araç El Kaide üyeliğinden işlem görmüş şahıs üzerine kayıtlı çıkıyor. 19 Ocak’ta yaşanan olayda ise savcı olay yerine gelmeden, TIR’lar durduruluyor, kameralar eşliğinde aranıyor. TIR’ların içerisinde sayısız mühimmat ele geçiriliyor. Mühimmattan numune alınıyor ve ekspertiz raporu hazırlanıyor. Yani suçüstü hali ve delil tespiti işlemleri gerçekleşiyor.
Tüm bunlar yaşanırken yine üst düzey yetkililer devreye giriyor, telefonla arayıp olayın üstünün kapatılmasını istiyorlar. (Anayasa 138.Maddesi ihlal edilerek) Başsavcı Süleyman Bağrıyanık söz konusu telefonları tutanağa geçiriyor, başsavcı vekili  Ahmet Karaca’da “adil yargıyı etkilemeye teşebbüs” iddiası ile hazırlanan bu tutanağı işleme koyuyor.
Hikayenin kısa özeti bu. Sonrasında olay basına “devlete operasyon”, “Türkmenlere yardım TIR’ı durduruldu” gibi safsatalarla bulandırılıyor. Bebek donunun çelik kasalarda gideceğine inanan üstün zekalıları bir yana bırakarak, MİT’in nakliye görevi var mı, yardım ya da silah taşıyabilir mi? Hangi yetki  ya da devlet politikası ise hangi resmi kararla olmayan görevi üstleniyor. Yasada olmayan görevi, yasal gibi göstermek hukukçuların işi mi? Yasal olmadığı olay sonrasında değişen MİT kanunu ile zaten ortaya çıkıyor. Öte yandan, TIR’ların şoförlerinin tamamı sivil ve MİT mensubu değil.  Farz edelim TIR’larda yardım malzemesi var. MİT istihbari çalışmalar yapan bir kurum, bebek bezi taşımak MİT’in işi mi? Donla, bezle MİT’i neden meşgul ediyorsunuz bırakın asli görevini yapsın…
MİT devletse, savcı, asker, polis kim?
Suçüstü yakalananlar, savcıları ve kolluğu “devlete operasyon” çekmekle suçluyor. MİT devletse, oradaki savcı, polis ve asker bakkal Hasan Amca’yı mı temsil ediyor? Onlar da devlet değil mi? 3 kurum nasıl yok hükmünde sayılıyor? MİT mensuplarını üstün kılan ve tek kurumluk devlet olarak tanımlatan nedir? Eskiden TSK bu gibi durumlarda dokunulmaz, eleştirilemez, sorgulanamaz, TSK mensuplarının işlediği suçlar soruşturulamazdı. Soruşturmaya kalkanlar sürülür, “ordu düşmanı” ilan edilirdi. Şimdi de değişen bir şey yok, değişen tek şey kurumlar…
O mühimmatlar çalınsa ya da yolda patlasa fatura kime kesilecekti?
Devlete operasyon, darbe iddialarını haklı kabul edip olayı tersten yorumlarsak, bu savcılar aldıkları ihbara rağmen TIR’ların durdurulması talimatını vermese, kolluğu da olayı araştırması için görevlendirmese, Esenboğa’dan yola çıkan bu TIR’lardaki mühimmat yolsa çalınsa, ya da kaza sonucu patlasa? Bunun faturası o zaman kime kesilecekti? Bu kez de bu savcılar ihbara rağmen faciaya neden olan “vatan hainleri” olmayacak mıydı?  Ya da ihbarı alıp, Suriye’ye de kime gideceği belli olmayan ancak durdurulan 3 otobüs şoförünün ifadesinde ve yer gösterme işleminde (kameralar eşliğinde) IŞİD kampının bulunduğu yere daha öncede birçok kez silah taşıdıklarını, bunları kimin teslim aldığını anlatmasına rağmen göz göre göre bunlara ses çıkarmasa savcı mı olacaklardı?
Devleti savcıya askere sövenler mi temsil ediyor?
Kaldı ki silah taşıma olayı ortada dururken ve ışid veya bir başka örgüt fark etmez onlara gönderildiği belirtiliyorken, bunun üzerini kapatmak hangi vatan sevgisi, ya da insanlıkla açıklanabilir? Savcılık makamı bir anlamda şüpheleri, iddiaları araştırma ve sonuca bağlama makamı değil midir? Savcı, askeri tutuklayarak değil, gerçekleri ortaya çıkarıp bu kirli, şaibeli olayın aydınlatılması gerekmez mi? Ortada insanlık suçu suçlaması varken, sözde demokratların iki çift kelam edememesi, bunun üzerini kapatma gayreti, ve “devlet” , “devlet” diye debelenmesi de ayrı bir garabet. Devlet dediğiniz şeyi TIR’lara eskortluk eden ve ana avrat bir Cumhuriyet savcısına, kolluğa sövenler mi temsil ediyor? Gazetecinin işi devletin kirli işlerini örtmek midir? Doğrusunu bulup millete anlatmak mıdır? Olay yerinde çekilen görüntülerin tamamı birgün yayınlanırsa, gerçeklerden nasıl kaçacaksınız?

Şu an da savcılar tutuklanmış, asker cezaevine konulmuş olabilir. Bu geçici bir dönemdir. Onlar adalet nöbetindeler. İşleyişinden hep yakındığımız, şikayet ettiğimiz yargı neden bu halde sorusunun yanıtını bulmak isteyenler, Adana F Tipi Cezaevine gidebilir. Adalet orada yatıyor...
ARZU YILDIZ

Popüler Yayınlar