Savcı Karaca: Otobüslerde roket başlığı bulundu,şoför daha öncede götürdüm dedi
Adana’da MİT TIR’ları
ile ilgili soruşturmalar yürütülürken TMK 10.Maddesi ile yetkili Başsavcı
vekili olan Ahmet Karaca, 1-19 Ocak 2014 tarihlerinde gerçekleştirilen
soruşturmalarda, Başsavcı Süleyman Bağrıyanık’ın Adalet Bakanı Bekir Bozdağ
hakkında tuttuğu “Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” tutanağını işleme
koymakla suçlandı. 7 Mayıs günü tutuklanan Karaca, mahkemedeki savunmasında, Adana bölgesinde
daha öncede basına yansıyan 3 otobüsün durdurulmasına ilişkin detayları ilk kez
anlattı.
Karaca, “Adana'da bir ihbar üzerine 1200 tane roket başlığı
bulundu, ve daha ilginci bu ne olabilir diye düşünün, şoför dedi ki; ben bundan
önce iki tarihte iki tır dolusu götürdüm, aynı yere döktüm dedi yani, ve yer
göstermesi yapılan yer Türkiye'nin
Suriye ile sınırı olan bir noktası, ve orda da maalesef şu anda orda IŞİD
diyebileceğimiz bir terör örgütünün kampı var orda, ve arkasından narkotik
ekiplerinin tesadüfi denetimi sonucunda iki otobüsün bagajında çok sayıda
mühimmat bulundu, bütün bu hengamede yaşanan elim olaylarda siz hassasiyet
gösteren savcıları ve güvenlik görevlilerini suçlu ilan edemezsiniz” dedi
“Hiçbir
kurum TIR’daki eşyanın “gizli devlet sırrı” olduğu iddiasında bulunmadı”
Öte yandan, TIR’lardaki
füze, 155’lik top mermisi mühimmatı ve çok sayıda silah için “devlet sırrı”
denilmesini de şöyle açıkladı: “hiç bir
kurum, MİT Müsteşarlığı, Başbakanlık, Valilik dahil hiç bir devlet kurumu
tarafından bu tırlardaki eşyanın devletin gizli sırrı niteliğindeki eşyalar
olduğu konusunda hiç bir iddiada bulunulmamıştır”
Karaca, savunmasında
mahkeme başkanına “Ben hain miyim” diye sordu. Karaca şu ifadeleri kullandı: “Şu muameleye tutulmam benim içimi
acıtıyor, bir meslektaşınız olarak içimi acıtıyor, bakın Allahını severseniz
ya, bende, bir suçlu psikolojisi var mı? Ben hain miyim yani?”
İŞTE
KARACA’NIN SAVUNMASININ TAM METNİ
"Sayın Başkan ve
heyet, öncelikle savunmaya girmeden önce avukatımın ve diğer şüpheli avukatının
söylediklerine sonuna kadar katılıyorum, (red ) talebi ile ilgili,
bunun da gerekçesini de kendimce şöyle izah ediyorum, takdir edersiniz
ki siz de benim yerimde olduğunuzu düşünün bir an, sizin hakkınızda Hakimler
Savcılar Yasasınının 88 maddesinde açıkça bir hakimin veya savcının hangi
şartlarda yakalanacağı, sorguya çekileceği, ya da tutuklanacağı açıkça belli
olmasına rağmen kanuna açıkça aykırı bir şekilde ben öyle telakki ediyorum, e..
Hukuka aykırı bir şekilde, Anayasaya ve hakimlik teminatı hiçe sayılarak
hakkımda 1; yakalama kararı çıkarılması, 2; Yakalama kararının CMK'daki
şartlarını taşımaksızın, sırf hakkımızda fezleke ya da şu ana kadar yapılan
tartışmalarda ne olduğu anlaşılamayan bir belgedeki isnada dayandırılması,
kaldı ki bu isnaddaki anlatılan iddialarla istenilen sevk maddelerinin
kesinlikle birbirine örtüşmemesine ve bu mahkemece de aynı başmüfettişin
telakkisi gibi değerlendirilerek bence hukuki nitelendirilmede hata yapılarak
en ağırından bir yakalama kararı ile şu anda hukuksuz bir şekilde karşınıza
getirilmemden dolayı ben bundan sonraki vereceğiniz kararlarla ilgili sizin
tarafsız olacağınız konusunda bende tereddütler oluşmuştur. Bunu ve kendi
vicdanınızı da tartarak vicdanınıza sormanızı talep ederim, ben üç çocuk
babasıyım, 20 yıldır bu devlete savcılık yapıyorum, 8 yıldır terör savcılığı
yaptım, teröristlerle mücadele ettim, birilerinin seçim meydanlarında bu
soruşturmaları yapan arkadaşlarımıza bazı ithamlarda bulundular ama biz bu
ithamları yapmadık, şu soruşturma dosyasında bir tane bu suçla ilgili delil
buluyorsanız ben savunma yapmadan cezaevine girmeye razıyım, gönderin beni,
gözümü kırpmadan gideceğim, bunları tamamen bir meslektaş olarak bunları
sizlere söylemek istiyorum, bu savunmamın dışında olan bir şey, bir tane delil
bulun hiç bir ifade vermeden ne suçtan sevk ediyorsanız ben razıyım cezaevine
gitmeye, evet, savunmaya başlamadan önce, önce hangi ve ne şartlarda
çalıştığımı bu heyetle bir paylaşmak istiyorum, ben Diyarbakır'da 5 yıl terör
savcılığı yaptım, her gün tehditler alarak görevimizi yaptık, Adana'ya
geldiğimizde de tablo değişik değildi, yetki alanımızın büyük bir kısmında
ciddi anlamda terör olaylarının yaşandığı bir bölge vardı ve 2012-2013
yıllarında birbirine çok yakın zaman içerisinde
85 tane vatandaşımız terör eylemleri ve bombalı saldırılar sonucunda
hayatını kaybetti, bu yetmiyormuş gibi çok yakın bir zamanda sınır komşumuzda
bir iç savaş başladı, bu iç savaşla beraber sınır illerini tehdit eden terör
eylemleri ve faaliyetleri başgösterdi, ve yine o bölgenin bir kısmında terör
örgütü ile PKK ile mücadele veriliyor ve ağır zaiyatlar verilmiştir.
“Otobüslerde
1200 roket başlığı bulundu, Şoförler daha önce de 2 TIR götürdük dediler, yer
gösterme işlemi yapıldı orada IŞİD kampı var”
Gerek güvenlik
görevlisi, gerek vatandaş olarak bu yetmiyormuş gibi, biz bu soruşturmalardan
çok kısa bir süre önce Adana'da bir
ihbar üzerine 1200 tane roket başlığı bulundu, ve daha ilginci bu ne olabilir
diye düşünün, şoför dedi ki; ben bundan önce iki tarihte iki tır dolusu
götürdüm, aynı yere döktüm dedi yani, ve yer göstermesi yapılan yer Türkiye'nin Suriye ile sınırı olan bir
noktası, ve orda da maalesef şu anda orda IŞİD diyebileceğimiz bir terör
örgütünün kampı var orda, ve arkasından narkotik ekiplerinin tesadüfi denetimi
sonucunda iki otobüsün bagajında çok sayıda mühimmat bulundu, bütün bu
hengamede yaşanan elim olaylarda siz hassasiyet gösteren savcıları ve güvenlik
görevlilerini suçlu ilan edemezsiniz ve burada bir meslektaşım var, Reyhanlı patlamasında, MİT görevlileri bu
meslektaşım için ne dediler biliyor musunuz (savcı Özcan Şişman'ı işaret
ederek); savcı işi ağırdan aldığı için bu patlamaya engel olamadık, eğer
zamanında müdahale edilseydi bu patlama gerçekleşmeyebilirdi dediler, bu
şartlarda çalışan bir meslektaşınız olarak bu arkadaşlarımızın hassasiyetlerini
şu anda bir suçmuş gibi önünüze koyuyor olmalarından dolayı ar duyuyorum kendi adıma ve heyetinize
ve meslektaşlarımızın affına ve hoşgörüsüne sığınarak, ben usul ve yazılı bazı
şeyleri tekrardan hatırlatmak istiyorum, sayın başmüfettişimiz bize gerekçesini
asla izah etmediği ancak, hukuka aykırı demekten kendini almadığı hiç bir de
hukuka aykırılık gerekçesi göstermediği arama kararının nasıl hukuka uygun
verildiğini ben usul hükümlerinden bahsederek söylemek istiyorum çok özür
dileyerek, evet 5271 sayılı CMK'nın
ihbar ve şikayet başlıklı 158. Maddesinde ihbar ve şikayetin nasıl ve ne şekilde
yapılacağını açıklamıştır. Ve ben bu
olayları savcı arkadaşlarımın olaylardan ve
tırların durdurulduktan sonra sorun çıktıktan sonra beni
bilgilendirmeleri nedeni ile haberdar olmama rağmen anlattıkları süreç boyunca,
şu anlattığım prosedürlerin tamamı hukuka uygun bir şekilde meydana gelmiştir.
“Bir
C. Savcısına sen kimsin edasında, ben size de kimlik göstermiyorum, bu araçtaki
yükün de MİT'e ait olduğunu söylüyorum, ancak belge göstermiyorum diyecek kadar
öteye gitmiş bir anlayışı kabul etmemizi bekleyemezsiniz”
Bu dosyada buna aykırı
olduğu iddia edilebilecek bir tane delil bulamazsınız ve gösteremezsiniz, bu
tamamen yönlü ve taraflı bir soruşturma olarak önünüze konmuştur. Evet 158.
Maddesi diyor, ihbar ve şikayet suça ilişkin ihbar ve şikayet C. Başsavcılığına
ya da kolluğa yazılı ya da sözlü yapılabilir diyor, bizim olayın her iki
olayımızda da C. Savcılığına iletilen böyle bir ihbar vardır, şu atmosferde az
önce size izah etmeye, çevresini çizmeye çalıştığım o atmosferde böyle bir
ihbarın geldiği halde siz C. Savcısı olarak; hayır efendim bu devletin bir
sırrı olabilir, ben buna izin vermem demesini beklemeniz bence hukuka ve
vicdana çok uygun düşmez, ve arkadaşlarımız da bu hassasiyetle ve terör
örgütünün silah sevkiyatı yapılıyor, ya da patlayıcı mühimmat sevkiyatı
yapılıyor mantığıyla bu düşüncelerle verdiği
bir arama iznidir. Arama izni doğrultusunda hakkaten arama izni
belirtilen araçlar bulunmuştur. Savcı
arama izni verirken benim bu araçların MİT'e ait olduğu şeklinde bir bilgim
yoktur diyor, bunun aksine ilişkin bir delil yok, bana da böyle bilgi
verildi, ben de meslektaşlarıma bu şekilde bilgi aldım ve böyle inanıyorum
buna, taa.. Ne zamana kadar? durdurulan MİT'in tırları olduğunu ve oradaki
kişiler de MİT görevlisi olduklarını iddia ettikleri kişilerin iddialarına
gelinceye kadar, yanlız ortada ters giden bir şey var, MİT görevlileri
olabilir, ama orda yasadan kaynaklanan görev ve yetkilerini kullanan adli
soruşturma aşamasına geçmiş bir C.
Savcısına sen kimsin edasında, ben size de kimlik göstermiyorum, bu araçtaki
yükün de MİT'e ait olduğunu söylüyorum, ancak belge göstermiyorum diyecek kadar
öteye gitmiş bir anlayışı kabul etmemizi bekleyemezsiniz, kim olursa olsun
devletin yasadan kaynaklanan yetkisini ve görevini kullanan C. Savcısına bu
tarz davranılması hukuka ve mantığa uygun değildir.
“MİT'in
kontrolünde yapılan sevkiyat olup olmadığı konusunda bilgi istedik cevap
verilmedi”
Savcı her iki
soruşturmada da MİT görevlilerine yönelik her hangi bir sorgulama, ifade alma,
gözaltına alma gibi bir talimat vermemiştir, ifadelerde verildi şeklindeki
söylentiler sadece bu görevlilerin C. Savcısının talimatlarına karşı
gelmesinden dolayı yasal çerçevede bir karşı koymadan ibarettir. Ben
soruşturmalardaki o yetkim kaldırılıncaya kadar biliyorum ki soruşturmanın ilk
aşamasında MİT Müsteşarlığına şöyle bir yazı yazıldı; falan tarihlerde iki
tane, iki farklı yerde araç durduruldu. O durdurulan araçlardaki eşyaların size
ait olduğu iddia edildi.
Ve oradaki görevlilerin
de MİT personeli olduğu iddia edilmektedir, bu iki tarihteki olaydaki
görevlilerin sizin personeliniz olup olmadığı ve bu taşınan eşyaların da MİT'in
ya da MİT'in kontrolünde yapılan
sevkiyat olup olmadığı konusunda bilgi istedik ve buradaki başsavcı ve
arkadaşları görevden alınıncaya kadar dosyaya böyle bir bilgi ya da belge,
yazılı ya da sözlü, olumlu ya da olumsuz, hiç bir cevap verilmemiştir.
Dolayısı ile siz kendisini sadece bir MİT görevlisi olduğunu iddia ettiği ama
bunun dışında bunu belgeleyecek hiç bir belge göstermeyen bir insana itibar
etmesini beklemeniz de bence mantıklı değildir. Savcılar da yasalardan
kaynaklanan yetkilerini kullanarak aramaya kalkışmış, ancak Kırıkhan'da arama
işlemi savcı beyin de beyan ettiği gibi gerçekleşememiş, ancak ayın 19'undaki
Adana'da durdurulan tırlar kolluk güçlerinin faaliyeti sonucu aranmışlardır. Bu
arama işlemleri de aynı şekilde yürürlükte bulunan 160. Maddesi, yani Usul Kanunun 160. Maddesi,
C. Savcısı"
MAHKEME
BAŞKANI: "Özür dilerim Ahmet Bey, mikrofona yaklaşarak
konuşabilir misiniz?, bir sakınca çıkmasın"
ŞÜPHELİ
AHMET KARACA: "yani 160.maddeye savcı ihbar ve
şikayetten sonra ne tür faaliyetleri yapar bunu açıkça düzenlemiştir yani,
savcı ondan sonra bir suçun işlendiğini yada izlenim oluşturacak delillerin
oluşup oluşmadığını yada iddianame düzenlenip düzenlenemeyeceği aşamaya gelip
gelmediğini araştırmakla yükümlüdür.
“Başsavcı
ya da bir başsavcı vekilinin, savcılara soruşturma yapma deme hakkı yoktur”
Cumhuriyet Savcısı bu
yükümlülüğü çerçevesinde yazılı arama izni vermiştir ve bu arama izni nedeniyle
bu yardımı da kolluk aracılığıyla istemiştir, bu maddelerde açıkça aramanın ne
şekilde yapılacağı,. Nasıl verileceği, sayın Başmüfettişin iddia ettiği gibi
hukuka aykırı değildir, tamamen hukuki prosedüre uygun şekilde meydana
gelmiştir, dolayısıyla bu meslektaşlarımın bana anlattığı kadarıyla ben hani
benimle ilgili suçlama denetim ve gözetim sorumluluğu oluyor ya ona geleceğim
ama oraya gelmeden önce benim müdahalemi
gerektirecek herhangi bir hukuk dışı bir süreç bana izah edilmediği için ben
anlatılanlar kadarı ile ve soruşturmanın sonraki halinde gördüğüm kadarı ile
herhangi bir hukuka aykırılık bulmadığım için savcılara, daha doğrusu bulsam
bile bir savcı beye siz bu soruşturmayı yap deme hakkı vardır bir başsavcı ya
da bir başsavcı vekilinin, yapma deme hakkı yoktur, bu ne yasaya, ne denetim,
ne gözetim ne de başka bir hükme dayanak teşkil olunamaz, bir C. Başsavcısı ya da başsavcı vekili emri
altındaki bir savcının yanlış oluyor da olabilir, bir soruşturmasına engel olma
gibi bir yetkisi hiç bir kanun maddesinde vücut bulmaz, kaldı ki; benim denetim
ve gözetim görevimi yükümlülüğümü, ihlal ettiğim iddiası denetim ve gözetim
yükümlülüğü ; 1- İdari hüküm niteliğindedir, ancak işlemin sevkiyatı,
savcıların iş bölümü, savcıların o gün varsa duruşmaya çıkmaları ya da işlerini
zamanında yapıp yapmadıklarına ilişkin idari denetimi kapsar, bir adli
soruşturmaya müdahaleyi kapsayacağını ben hukuken ve bu güne kadarki
tecrübelerimden böyle bir sonuca
varılamayacağını düşünüyorum, evet, şimdi ikinci 19/1/2014 tarihindeki aramada
gerçi o bütün bir suçlama olarak geldi önüme ama, orda MİT yasasının 26
maddesine aykırı bir şekilde Terörle Mücadele Kanununa aykırı bir şekilde
diyerek bence orda yasa maddelerinin sırf kafa karışıklığı nedeni ile yazdığını
düşündüğüm bir iddia ile karşı karşıyayım, takdir edeceksiniz ki suç
tarihindeki MİT yasasının 26. Maddesi sadece MİT mensupları hakkındaki
soruşturmayı düzenlemiştir.
“Hiç
bir MİT mensubu hakkında yakalama, gözaltına alma, sorguya alma, tutuklamaya
sevk gibi hiç bir yasal işlem yapılmamıştır”
Bu her iki aramamızda
da MİT mensuplarına yönelik bir soruşturma söz konusu değildir. Hiç bir MİT mensubu hakkında yakalama,
gözaltına alma, sorguya alma, tutuklamaya sevk gibi hiç bir yasal işlem
yapılmamıştır, sadece ihbara konu araçlardaki malzemelerin ne olduğu konusunda
bir tespit yapılmaya çalışılmıştır, kaldı ki bu prosedürlerin
sürdürülmesine izin verilseydi, bu savcı arkadaşların yütürttükleri soruşturma
nedeni ile Başbakanlık'a yazı yazarak bu olaya ilişkin olarak bir soruşturmaya
izin verilip verilemeyeceğini talep edeceklerdi, soruşturma izni verilmemesi
halinde zaten soruşturmayı bir takipsizlik kararı ile sonuçlandıracaklardı,
ancak hukuki sorunu prosedürün tamamlanması bile engel olunarak alelacele
savcıların bir kısmının tayini çıkarılıp, bir kısmının geçici görevlerle ben de
dahil farklı illere tayini çıkarıldı ve aynı madde, aynı 26. Maddesi bu olaydan
3 ay sonra 2014 yılı Nisan ayında
savcının elini kolunu bağlayacak şekilde ve şu andaki müfettişin iddialarına
zemin oluşturacak şekilde düzenlenmiştir. Ancak bu düzenleme başlı başına
göstermektedir ki ; savcılar o tarihte yasalara uygun bir şekilde görevini
yapmışlardır. Bu yanlışlığı yasa koyucular bu şekilde bir düşünceyle şu andaki
mevcut haline getirmişlerdir.
“MİT’in
silah bulundurma, silah taşıma, silah sevkiyatı yapma, ya da silahlı operasyon
yapma gibi hiç bir görevi ve yetkisi yoktur”
Şu andaki mevcut hali
ile eğer savcı şu andaki suçlamanıza konu aramaları yapsaydı şu andaki suçları
işlemiş olduklarını düşünebilirdik. Yine aynı yasanın 4. Maddesinde görevle
ilgili düzenleme vardır. O görevle
ilgili düzenleme değişikli, o suç tarihi itibarı ile MİT'in görevlerini 3-4
madde ile sıralamıştır ve bunun içerisinde MİT'in silah bulundurma, bakın MİT
mensuplarının sadece 6136 Sayılı Yasa kapsamı ile ilgili tabanca taşımak
dışında, silah bulundurma, silah taşıma, silah sevkiyatı yapma, ya da silahlı
operasyon yapma gibi hiç bir görevi ve yetkisi yoktur ve en son maddesinde de
bu sayılan işlemler dışında MİT personeline herhangi bir görev verilemez diye
açık bir düzenleme vardır. Bütün bunları söylerken ben devletin gizli
sırlarını ifşa edeceğim, devlet böyle bir sır yapamaz iddiasında değilim, ama
savcı yasal ve hukuka uygun bir görevini yerine getirerek böyle bir noktaya
ulaştı diye siz "hayır efendim, devletin sırrını ifşa ettiniz"
diyerek savcıyı suçlu duruma sokamazsınız yani, çünkü daha sonradan
değiştirilen bir yasa ile savcıyı zan altına soktunuz, hepimizi aynı suçun parçası haline getirdiniz, ben size söylüyorum,
yarın yasa değiştiğinde şu heyet ile ilgili şu işlemi yapmanızdan dolayı siz
suçlu sayılabilir misiniz yani, ben onu hukuka uygun ve bütün evrensel
hukuk kurallarına çok uygun bir davranış olduğunu ya da bir uygulama olduğunu
düşünmüyorum"
MAHKEME
BAŞKANI: "Var mı bu konuyla ilgili eklemek istediğiniz bir şey, 1. İddiaya
ilişkin?"
ŞÜPHELİ
AHMET KARACA: "1. İddia zaten torba bir iddia,
bunların hepsi bunun içinde var, sayın başkanım"
MAHKEME
BAŞKANI: "Bir ikinci iddia daha var da onun için"
ŞÜPHELİ
AHMET KARACA: "Bakanla ilgili?"
MAHKEME
BAŞKANI: "evet aynen, ben yine okuyayım size"
ŞÜPHELİ
AHMET KARACA: "Hayır söylemenize gerek yok,
benim bunla ilgili savunmalarım bitmedi daha,"
MAHKEME
BAŞKANI: "Yok onu diyorum, demek istiyorum, bittiyse,
bitmediyse devam edin tabi ki"
“Bakan
hakkındaki düzenlenen fezlekenin konusu da adli bir soruşturmayı etkilemeye
teşebbüsten dolayıdır”
ŞÜPHELİ
AHMET KARACA: "Bu çok torba bir madde olduğu
için denetim ve gözetim sorumluluğu beni dediğim gibi adli bir soruşturmaya
müdahale edecek bir sorumluluk altına sokmaz, böyle bir sorumluluğu dünyanın
hiç bir ülkesinde de bekleyemezsiniz, adli soruşturmaya Anayasa teminatı
vardır, hiç kimse müdahale edemez ve sayın Bakan
hakkındaki düzenlenen fezlekenin konusu da adli bir soruşturmayı etkilemeye
teşebbüsten dolayıdır zaten, bir Adalet Bakanı hakkında böyle bir fezleke
düzenleniyorsa, bir C. Başsavcı vekili hakkında neler yapılabileceğini sizin
takdirlerinize bırakıyorum.
“MİT
Müsteşarlığı, Başbakanlık, Valilik dahil hiç bir devlet kurumu tarafından bu
tırlardaki eşyanın devletin gizli sırrı niteliğindeki eşyalar olduğu konusunda
hiç bir iddiada bulunulmamıştır”
Kamuoyunda devlet
sırrının ifşası iddiası ile sonunu bağlamış ama
Başmüfettişim, devlet sırrı ile ilgili ilk iddiayı kendisi bize
gönderdiği savunma metninde ve şu anda ki size gönderdiği fezlekede iddia
etmiştir, hiç bir arama kararına yasal özgürlük hakimleri diyeceğimiz o
hakimler hiç bir itirazda bulunmamış, bunların yasaya aykırı olduğu iddia
edilmemiştir. Kaldı ki; dediğim gibi soruşturmadan el çektirilinceye kadar hiç bir kurum, MİT Müsteşarlığı,
Başbakanlık, Valilik dahil hiç bir devlet kurumu tarafından bu tırlardaki
eşyanın devletin gizli sırrı niteliğindeki eşyalar olduğu konusunda hiç bir
iddiada bulunulmamıştır. ve yaşanan
bütün bu süreç boyunca savcılarım beni bilgilendirmeden önce ya da sonra hiç
bir devlet kurumunun yetkilisi beni arayarak bu tırlarla ilgili hiç bir bilgi paylaşımında
bulunmamıştır. ve Gizli sırların ifşası
ile ilgili şeyde bir yasadan kaynaklanan, soruşturmaların gizliliği kavramı ile
yetinilmeyip Cumhuriyet savcısı arkadaşım Mahkemeden kısıtlama kararı alarak bu
olayın hassasiyeti gereği soruşturmalar sızmasın diye gerekli özen ve
hassasiyet gösterilmiştir. Dikkatinizi çekiyorum, sayın vekillher de bir
yerlerde bundan bahsettiler, bu bilgilerin hiç bir tanesi bir C. Savcısının
soruşturmasında sızmamıştır.
“Seçim
malzemesi yapılıp, Cumhuriyet Savcıları afişe edildi”
Bu ben çok açık
söylemiyorum ama, belli bir görüşü ifade eden medya tarafından önce servis
edilip, sonra siyasiler tarafından o 29 Mart Mahalli İdareler seçimlerinde,
seçim malzemesi olarak yapılmıştır bunlar, onlar C. Savcıları afişe edilmiştir
oralarda. Ve bütün bu anlattıklarımdan şunu söylemeye çalışıyorum, ben bu
soruşturmaların ne şekilde başladığı konusunda C. Savcılarım beni arayıp şöyle
bir sorun oldu deyinceye kadar hiç bir bilgim yoktu, onların anlatımları ve
daha sonradan soruşturmaya nüfuzum sırasında savcı beylerin yaptıkları hiç bir
işlemin hukuka aykırı olmadığını gördüm ve hukuka uygun olan bir soruşturmayı
da sıf birileri böyle istiyor diye müdahale etmemin hukuken ve hukukun etik
kurallarına uygun olmadığını da düşündüğüm için müdahale etmedim, bu beni bir
cezai sorumluluk altına sokacağına da inanmıyorum ve benimle ilgili şu ana
kadar ki iddiaların tamamı sayın
başmüfettişimizin hayal ürününden öteye, ayakları yere basmayan, hiç bir delile
dayanmayan soyut iddialardan ileriye gitmemiştir ve asıl benim üzüntü
hissettiren sebep aynı taleplerin heyetinizce hiç bir hukuki niteliğe
dayandırmaksızın aynı gerekçelerle hakkımda yakalama çıkartmanızdı.
“Şu
muameleye tutulmam benim içimi acıtıyor, bir meslektaşınız olarak içimi
acıtıyor, bakın Allahını severseniz ya, bende, bir suçlu psikolojisi var mı?
Ben hain miyim yani?”
Ben C. Savcısıyım,
benim hakkımda CMK 98'e göre bir ya da ifadeye çağırsanız, ben yine aynı şeyi
yapardım burda, ben 5 aydır, 4 aydır açıktayım, müfettiş bu soruşturmalarla
ilgili benim savunmamı aldı, aradan ne değişti de apar topar benim hakkımda
tutuklama kararı çıktı, size soruyorum, bu hukuki süreçte acele edilecek ne var
yani, zaten yargılanıyoruz, kaçacak bir tarafımız yok, varsa suçumuz zaten cezasını
çekeceğiz, ve şunu da söyleyeyim, devlet sırrının ifşası izah ettiğim gibi bir savcılık olarak
bu gizliliğin korunması için elimizden gelen bütün gayretleri gösterdik. Bu
sırlar da sır olduğu konusunda şu ana kadar başmüfettişin iddiası dışında bir iddia
da yoktur, dosyanın hiç bir yerinde de böyle bir belge bulamazsınız, ve sizden
istirhamım; benimle ya da meslektaşlarımla ilgili bir karar verirken lütfen,
lütfen bu fezlekeye bağlı kalmayıp
dosyanın içerisindeki varsa bu delilleri bularak, bu delillerle hukuk
vicdanınızı sızlatmayacak bir karar vermenizi talep ediyorum, ne acıdır ki bir
C. Savcısı görevini yaparken görevine engel olan MİT mensubu olduğunu söyleyen kişiler devletin valisi, jandarma
komutanı, il emniyet müdürü, savcının görevini yapmasını engelleyip, bu suçları
işlerken bunların hepsi hakkındaki soruşturmaların bir şekilde sonuçlandırılıp,
ama görevini yapan C. Savcısını, benim hakkımda şu muameleye tutulmam benim
içimi acıtıyor, bir meslektaşınız olarak içimi acıtıyor, bakın Allahını severseniz
ya, bende, bir suçlu psikolojisi var mı bizde, lütfen başkanım bakar
mısınız,"
MAHKEME
BAŞKANI:"Buyrun"
ŞÜPHELİ
AHMET KARACA: "ben bir hain miyim yani!"
MAHKEME
BAŞKANI: "Estağfirullah"
“Ahmet
Karaca: Dosyada benim hain olduğuma dair belge var mı? Mahkeme Başkanı: Bizim
şahsi değerlendirme yapma şeyimiz yok”
ŞÜPHELİ
AHMET KARACA: "Dosyada benim hain olduğuma dair
bir belge var mı acaba?"
MAHKEME
BAŞKANI: "Bizim şahsi değerlendirme yapma şeyimiz yok,
dosyaya göre "
ŞÜPHELİ AHMET KARACA:
"Dosyada gösterin başkanım, bir tane belge bulun, ben size taahhüt
ediyorum, hiç bir soruma, burada kesiyorum savunmamı, ve diyorum ki; atın beni
hapse, evet bu seçim meydanlarında bunlar insani yardım dediler, Vali dedi ki,
bu MİT'in kendi kurumları arasındaki sevkiyatı dedi, bakın hiç birisi yasaya
uygun değil, MİT'in silah taşıma, silah bulundurma, birimler arasında silah
sevkiyatı gibi yasal hükümlülüğü ve hakkı da yoktur, Vali işi kurtarmak için
bir belge vermiştir. Seçim meydanlarındaki siyasiler de bu işi kamufle etmek,
savcıları bence halkın nazarında suçlu ilan etmek için böyle beyanlarda
bulunmuşlardır. Ama ben kamuoyuna yansıdığı için böyle söylüyorum, bu güne
kadar da hiç bir meslektaşım hiç bir yerde orda şu malzeme bulunmuştur iddiasında bulunmamışken, bu artık kamuoyuna
mal olduğu için söylüyorum, orda ağzına kadar askeri envanterde bulunacak silah
türlerinde askeri malzeme vardı, insani
yardım falan da yoktu, bu tamamen devletin yasaya aykırı suç işlediğinin bir
kanıtıydı, bize bıraksalar bu soruşturmayı
kendi içerisinde kapatabilirdik, ama buna izin vermediler, onları kendi
benim yerime atanan vekil oradaki bütün soruşturmaları takipsizlik kararı ile
sonuçlandırdı, ama bizim prosedürleri tamamlamamıza izin verseydi derken, şu
andaki bu senaryoların hiç birini yaşamıyor olurduk, biz de o soruşturmaları
takipsizlik kararı ile sonuçlandırırdık, ama maalesef suçlu ilan edilip şu an
karşınızda bulunuyoruz, ve bu devletin haini olarak bulunuyoruz, ben asla kabul
etmiyorum, bir müfettişin hakkımdaki nitelendirmesini bir ar, bir zul olarak kabul ediyorum, Devletin Sırrı 157. Madde niteliği gereği
gizlidir 157, biz bunla yetinmedik, 153'e göre kısıtlılık kararı aldık ve eğer
bu kayıtlar, bu tutanaklar ordaki resimler, bizden sonra Başsavcım bir sürü
soruşturmalar açtı, hakikaten o yayınların savcının çektiği kameradan çıktığına
ilişkin eğer bir delil bulsalardı, şu anda savcıları ipe geçirmişlerdi. Ama ben
öyle olduğunu iddia etmiyorum, farklı kanallardan çekilen görüntülerin bir
şekilde basına sızdırıldığını ve bunun
da savcıları devletin sırrını, devletin sırrı diyorlar, ben o güne kadar bir
sırdan haberdar değildim, bu gün ilk defa sayın başmüfettişin iddiası ile böyle
bir sırdan haberdar oldum, bunu ifşa etmiş oluyoruz, ben bunu da kabul
etmiyorum ve yasal olarak savcılar üzerine düşen yasal yükümlülükleri sonuna
kadar yerine getirmişlerdir ve hukuk profesörü Ersan Şen'in makalesinde de bu
hususun savcıların MİT tırları dahi olsa, MİT Mensupları dışında delillerin
tespitine yönelik, bir soruşturmanın açılıp açılmamasına yönelik delillerin
toplanmasına bir engel hüküm bulunmadığını, alışkın bir makalesi herkes
tarafından okunmuştur. Okunmamışsa da zaten adalet.org gibi başka sitelerde
çok var, oradan da görülebilir, evet, ben savcılarımla telefonla görüştüğümü
inkar etmiyorum zaten, ama etik olmayan
nedir biliyor musunuz, benim özel iletişimimi yasal dayanak olmaksızın bir
başmüfettişin alıp beni suçlu muamelesi ile ilan etmesidir, ben savcılarımla
bir büronun vekili olarak telefonla görüşüyor olmam işimin doğası gereğidir,
burda kimse bana suç işliyorsun diyemez ki; ya da siz bir kollektif faaliyetin
içindesiniz deme cüretini gösteremez,
ben kabul ediyorum, o görüşmelerin hepsi bana yapılmıştır, ve size
antiparantez bir şey daha söyleyeyim; ben bu suçlama ile ilgili baş müfettiş
tarafından savunmam istendiği zaman dedim ki ; sayın baş müfettişim, beni
suçladığınız hususlarla ilgili bana hiç bir belge göndermemişsiniz, benim şu
hususlarla ilgili belgeleri gönderirseniz daha detaylı savunma yapmak istiyorum
dedim, verdiği cevabı söylüyorum size; 1-İstediğiniz şu belgeler gizlilik kararı nedeni ile, şu belgeler de ben senin
savunmana katkı sağlamayacağını düşündüğüm için göndermiyorum dedi, var mıdır
böyle bir anlayış, anlatıyorum size yaa.., bir hukuk fakültesi meslektaşımızla
soruyorum sayın başkanım, bu savunma hakkı, ben nasıl kullanacağım savunma
hakkımı, siz benim hakkımdaki hiç bir delili göstermediniz bana, baş müfettiş
de vermedi, sadece baş müfettişin nitelendirmesi ile burada bir senaryonun
rollerini paylaşıyoruz sayın başkanım, ben de iki satır beyanla her kes
hakkında bir şeyler diyebilirim, ve inandırdığım bir iki kişiye de bunun
sonucunu gerçekleştirin diyebilirim, ya bu mudur, evet HTS'ler hukuka aykırıydı, benim özel iletişim kayıtlarım hukuka aykırı
şekilde ele geçirilmiştir, ancak konuşmalarımı kabul ediyorum, savcı beyler
benimle olayı paylaştılar, bunun arkasından olayların hassasiyeti niteliği
gereği defalarca arayıp, ya da onlar tarafından aranıp olaylar hakkında bilgi
edindim, bilgi aldım, bilgi verdim, böyle bir görüşmeyi yaptık, bunun da suç
olduğunu kabul etmiyorum, evet sayın başkanım 1. Madde ile ilgili ben çok kusura
bakmayın, söyleyebileceklerim bunlar"
MAHKEME
BAŞKANI: "Peki, ee..., dosya içerisinde 1/1/2014
tarihindeki Kırıkhan'da yapılan aramada Özcan Şişman'ın nöbetçi olmadığı, yine
19/01/2014 tarihinde Adana Ceyhan'da yapılan aramada Aziz Takçı'nın nöbetçi
olmadığı iddia ediliyor, nedir buna karşı beyanlarınız?"
ŞÜPHELİ
AHMET KARACA: "Sayın başkanım, şimdi CMK
250'lerde iş bölümleri şöyle yapılır, ya iller paylaşılır, ya da herkeze her
soruşturma açık verilir, Adana'daki uygulama
iş bölümü benden önce de öyleydi, benim dönemimde de ben değiştirmedim,
belli iller, belli C. Savcıları arasında paylaştırılır, o illerle ilgili bütün
şikayetler, soruşturmalar, hepsi tamamı o ille görevli görevlendirilen C.
Savcısı tarafından yerine getirilir, dolayısı ile bu Savcı Beyin nöbetçi
olmaması, o olay yerine gitmesi tamamen o illerle sorumlu Savcı Bey olduğundan
kaynaklı,diğer soruşturma ile ilgili de, tabi ben soruşturmanın başından
haberdar olmadığım için Savcı Bey'in kendi gerekçesi ile diyorum, bu iki
soruşturma arasındaki benzerlik, ıı... Nedeni ile birlikte yürütülmesi uygun
olacağı düşüncesi ile ilk soruşturmada nöbetçi olması, ikincisinde de nöbetçi
olmayıp ama ilk soruşturmanın kendisi olması nedeni ile böyle bir benzerlikten
dolayı soruşturmayı birlikte yürütürüz düşüncesi ile hareket ettiğini söyledi,
dolaüyısı ile bu aşamalarda ben bu olayların sonrasından haberdar olduğum için,
tabi bunların niye böyle olduğu konusunda benim herhangi bir etki ve tesirim
söz konusu değil zaten"
MAHKEME
BAŞKANI "Peki, ııı..., Kimlik gösterilmediği, MİT
görevlilerinin söylendi, ııı.. Polis memuru, trafikçi polis memuru beyanında
ııı.. MİT personeli tırı durdurdum, ııı.. Ordaki MİT personeli bana kimliğini
gösterdi, ihbar var demiştim, nasıl olabilir böyle bir şey dedi, yine bir
beyan; ikinci olayda Adana'da gerçekleşen olayda ee.. MİT personelinin cebinde
kimliği görevli jandarma tarafından tespit edildiği iddia ediliyor, ııı... Bu
konuda bir diyeceğiniz var mı?"
ŞÜPHELİ
AHMET KARACA: "Sayın başkanım, sanki soruları
sorarken sanki bu olaylara vakıfmışım gibi
sonuçlanıyor"
MAHKEME
BAŞKANI: "Yok, bilmiyorum dersiniz o zaman"
ŞÜPHELİ
AHMET KARACA: "Bahsettiğim her iki soruşturmayı
da ben yazılı arama izni verildikten tırlar durdurulduktan sonra çıkan sorunlar
üzerine haberdar oldum, Savcı Beylerin bilgisi üzerine ve onların anlatımıyla
yani öyle bir bilgi sahibiyim, ve sonrasında da dosyanın içeriğinde her şeyi
gördük tabi, biliyorum"
MAHKEME
BAŞKANI:" ee.. Peki, Hatay ve Adana Valiliğinin
yazılarına vakıf oldunuz mu?"
ŞÜPHELİ
AHMET KARACA: "Bakın şunu söylüyorum, Adana
daha sonra da konuştuk, Adana Valisinin
yazısının bir fotokopiden ibaret olup, herhangi bir bizim soruşturma dosyamıza
nasıl ve ne şekilde geldiği konusunda da (bu arada şüpheli Ahmet Karaca'nın
şüpheli Aziz Takçı'ya dönmesi üzerine şüpheli Aziz Takçı Hatay Valiliğinin
yazısı olduğunu hatırlatıyor), Hatay, evet Adana valisi direk vermişti zaten,
Hatay Valisinin soruşturmasının bizim dosyamızda bir fotokopisi var, bu
fotokopinin nasıl geldiği konusunda da şüpheler var, yani tabi ben, bu
belgeden daha sonra haberim oldu ama,
soruşturmanın hiç bir evresinde , hiç bir evresinde başsavcı vekili
olarak savcıların beni araması dışında bu olaylarla ilgili hiç bir devlet
görevlisini arayarak benle herhangi bir bilgi paylaşımında bulunmamıştır"
MAHKEME
BAŞKANI: "Peki savcılarla görüşmenizde böyle fotokopi
de olsa vayahut olmasa, böyle bir yazının geldiğine dair size bir bilgi verildi
mi?"
ŞÜPHELİ
AHMET KARACA: "Hayır, ama şey, Adana'yı
ayıralım, Adana'da zaten süreci biliyoruz, savcı bey sorun çıktıktan sonra
kolluk güçlerine sorunlar çıkarılmayınca, olay yerine gidince orda Vali Bey de
oraya gidiyor, o Vali Beyle karşılıklı görüşmeler sonucunda düzenlenen bir
belge var, belge verileceği taahhüdünde bulununca zaten Savcı Bey aramaya son
verip zaten tırların geçişine izin veriyor"
MAHKEME
BAŞKANI: "MİT Kanunun 26. Maddenin soruşturma izni,
MİT görevlisinin soruşturma iznine ilişkin olduğunu iddia ediyorsunuz"
ŞÜPHELİ
AHMET KARACA: "İddia etmiyorum, yasa"
MAHKEME
BAŞKANI: "Sizin görüşünüz o, ben görüşüm budur diye
demiyorum, sizin görüşünüz olduğu için diyorum"
ŞÜPHELİ
AHMET KARACA: "Ben yasadan bahsettim başkanım,
26. Madde değişiklikten önce sadece MİT görevlilerinin soruşturma , daha
sonraki yasa değişikliği ile savcının nasıl müdahale edemeyeceği, ya da
müdahaleden önce hangi kurumlara müracaat edeceği açıkça düzenlenmiştir. Bu da
şunu göstermektedir; daha önce de sadece MİT mensupları ile ilgili düzenleme varken,
daha sonra MİT'in kendi sevkiyatını da oluşturacak bütün işlemlerinin artık bir
izne tabi olduğu bir düzenleme getirilmiştir"
MAHKEME
BAŞKANI: "şöyle de bir şey iddia ediliyor; soruşturma
yapılamaz, arama, el koyma, gözaltı bir soruşturma işlemidir deniyor, bunlarla
ilgili"
ŞÜPHELİ
AHMET KARACA: "Ama şöyle söyleyeyim, bakın
sayın başkanım hukukçuluk oynamaya gerek
yok, şimdi arama izni bir soruşturma işlemidir, ama MİT Yasasının 26.
Maddesinde MİT Mensuplarına yönelik bir soruşturma değildir, ihbarı
karşılayan bir suçun oluşup oluşmadığının delillerinin tespitinden ibarettir,
bir sonraki aşamaya geçemediğimiz için maalesef şu anda derdimizi
anlatamadığımız kısmı bu, eğer bize izin verselerdi zaten Başbakanlıktan MİT
görevlileri hakkında ya bunların personel olup olmadığı, bu malzemenin hukuka
aykırı olup olmadığı ve bunlarla ilgili bir soruşturma izni verilip
verilmeyeceğine ilişkin zaten prosedür tamamlanırdı, o aşamaya da maalesef
geçemedik"
MAHKEME
BAŞKANI: "Evet peki o zaman ikinci iddiayı ben size
okuyorum"
Mahkeme Başkanı
tarafından Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başmüfettişliğinin 05/05-1 sayı
ve 05/05/2015 tarihli Hakim HSYK Başmüfettişi Arif Sami Kaya'nın talep
yazısında yer alan şüpheli Ahmet Karaca'ya isnadedilen ikinci iddiaya ilişkin eylemler
okundu.
ŞÜPHELİ
AHMET KARACA: "şimdi, Sayın Başkanım, aslında
bu anlattıklarımın tamamı, sanırım bizim Müfettiş Beye de gönderdiğimiz ve
dosyanın içinde de olan uzun bir savunmam var"
MAHKEME
BAŞKANI: "hıhı, var biliyorum, okudum, biliyorum,
"
ŞÜPHELİ
AHMET KARACA: "Sırf burada kayıtlara geçsin
diye tekrar ediyorum, şimdi sayın
Başsavcım böyle bir olayla muhattap olduktan sonra; tuttuğu tutanağın, çünkü
asıl soruşturulan, müdahale edilecek soruşturmanın bizim büromuzca yürütülen
bir soruşturma olması nedeni ile gereğinin takdir ve ifası için bize gönderdi,
ben de bu tutanağı soruşturma savcısına, dosyasına gönderdim, soruşturma
savcısı, orada kendince suç işlediği kanaatine vardığı kişilerle ilgili
soruşturmayı kendi dosyasına bıraktı, ama bir milletvekili ya da bakanla ilgili
soruşturmayı birimin bulunduğu Başsavcı Vekilinin yapması gerektiği iş bölümü
gereğince olduğundan soruşturmayı doğrudan bana gönderdi, benim burada ki
saikim neydi, 1-Bir bakan hakkındaki bir fezlekeyi ya da soruşturmayı bir TMK
10 Başsavcı vekili olarak yapıp yapmamama engel hüküm var mıydı, buna
ilişkin en güzel düzenleme Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması ile İlgili İşlemler başlıklı 100/1 no.lu
genelgesi, bu genelgede diyor ki; yasama dokunulmazlığının kaldırılması ile
ilgili işlemler, ee.. Genelgede bakanların soruşturma işlemlerine ilişkin
olarak görev suçu, kişisel suç ayrımı
yapılmıştır. bu suçlardan dolayı eğer görev suçuysa siz buna hiç bir işlem
yapmayıp, bir üst yazıyla bunu TBMM Başkanlığına göndermek zorundasınız, ama bu
suç kişisel bir suçsa bakanın orada bir özelliği yoktur, Millet Vekilliği
Dokunulmazlığı esasına tabidir denilir, Millet Vekilliği Dokunulmazlığı ile
ilgili soruşturmalarda bunu hepimiz biliriz, bir soruşturmanın olması gereken
bütün hususlarını toplarsınız, lehine ve aleyhine bütün delilleri toplarsınız,
bir fezlekeye bağlar, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne, Türkiye
Büyük Millet Meclisine, soruşturma dokunulmazlığının kaldırılması taleple bir
fezlekeyle gönderirsiniz, bizim yaptığımız da tamamen buydu, peki, niye
kendi biriminizde yaptınız, tabi bu ,
şimdi ben takdir ettiğim şu; bir Adalet Bakanının tabii Başmüfettişin
değerlendirmesinde hukuki niteliği olup olmadığını ben takdir etmiyorum ama,
sonuçta Başsavcı Beyin düzenlediği bir tutanak vardır, tutanak gereğince bir
Adalet Bakanının, bir Başsavcı'yı arayarak bir soruşturmaya müdahale etmesinin
bir görev suçu olmadığını, olsa olsa bunun bir kişisel suç olduğunu
değerlendirerek Milletvekilliği Dokunulmazlığı prosedürüne uygun bir şekilde
ben soruşturmanın lehine veya aleyhine toplanması gereken bütün delilleri
toplayarak aynı prosedürle Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderdim. Niye kendi
birimimizde baktık derseniz, 1-bir kere etki edilecek suç, bizim büromuz
tarafından yürütülen kendi gizliliğine bırakılmayıp bizi kısıtlılık altında
bulunan bir dosyadır, bu dosyanın siz müdahale edildiği ya da etkilemeye
teşebbüs edildiği suçla ilgili mutlaka ordan belgeler almanız lazım, bu suçun
ne olduğunu ortaya koymanız lazım, bunun başka bir birime gitmesi halinde bu
soruşturmanın gizliliğinin zedeleneceği düşüncesi le her hangi bir yasal engel
de bulunmadığından bu soruşturmayı aynı gerekçelerle ve hukuka hiç bir
aykırılık düşünmedenv e tamamen de hukuka uygun bir şekilde düzenlediğimi
düşünüyorum, tamamen bu
gerekçelerle"
MAHKEME BAŞKANI:
"Peki eklemek istediğiniz başka bir husus varmı?"
ŞÜPHELİ AHMET KARACA:
"Sayın Başkan, gerçi sözlerimin arasında bunları geçirdim, şunu
söylüyorum, kararınız ne olacak çok önemli değil, ben nasıl hareket edeceğin,
dünya görüşlerinizi bilmiyorum, ama benim sizden istirhamım benim ve
meslektaşlarım adına lütfen hukuk vicdanınıza göre karar veriniz, varsa orda
bir delil benimle ilgili, ben kendi adıma konuşuyorum, hiç bir itirazım olmadan
istediğiniz cezaevine, istediğiniz suçlamayla ilgili gideceğim, ama benim,
benimle ilgili isnadların hiç bir hukuki ve cezai bir müeyyideye vücut
verdiğine inanmıyorum, artı, bu hakkımdaki iddiaların da sizin yakalama
kararına konu ettiğiniz suçla bir alakasının olmadığına inanıyorum, dolayısıyla
saygılarımı sunuyorum, hukuki vicdanınıza bırakıyorum"