Polisler hakkında soyut iddialar var delil yoktu, çoluk çocuğumun yüzüne bakamazdım
67 Polis ve Hidayet
Karaca’yı tahliye kararı verdiği için tutuklanan 32.Asliye Ceza Mahkemesi
hakimi Mustafa Başer, 7 sayfalık
mahkeme sorgusunda tüm süreci anlattı. Başer, ilk kez polislerin reddi hakim
talepleri geldiğince Adalet Komisyonu Başkanı ile görüştüğünü, reddi hakim
talebinin reddine de karar verirken savcılığın dosyayı göndermediğini ifade
etti. Dosyayı okumadan karar verdiği iddialarına ilişkin okumadıysam nasıl bu
kadar kapsamlı bir gerekçeli karar yazdım diye sordu. Hakim Başer, tüm bu süreçte
hiçbir itirazın olmadığını anlatırken tahliye müzekkerelerini yazarken UYAP’ın
kesildiğini ifade etti.
Başer ayrıca, polisler hakkındaki
dosyada soyut iddialar dışında delil olmadığını ifade ederek şunları söyledi: “bana okunan soyut tutanak gibi delillerden
başka delil olmadığını gördüm. Burada benim yapacağım iki şey vardı. Ya hukukçu
kimliğimi elime alarak karar vererek çoluk çocuğumun sıkıntı çekmesini göze
alacağım ya da ben görmedim ben duymadım gibi hukuki olmayan gerekçelerle karar
verecektim. Benim de çoluğum çocuğum var.Bir karar veriyorsunuz korktum. Ama
çoluğumun çocuğumun yüzüne bakabilmek için hukuka uygun bir karar verdim ve
vicdanen rahatım. Verdiğim karar da usul ve esas açısından hukuka uygun bir
karardır”
Hakim Mustafa Başer,
savunmasına başlamadan önce hakkımdaki delilleri görmek istiyorum diye söze
başladı.
Mahkeme, bunun üzerine
tutanağa şunları yazdırdı:
“İstanbul 10.Sulh Ceza
Hakimliğinin25.04.2015 tarih 2015\270 değişik iş kararı okundu, anlatıldı.
İstanbul 10.Sulh Ceza
Hakimliği kararı ben kararımı verdikten sonra saat 23.00 sıralarında geldi. Kararı
mübaşirim aldı.
Usul hükümleri
gereğince bir mahkemenin kararını başka bir mahkeme veya hakimliğin verdiği
kararı yok sayması gibi bir usul de yoktur. Bu şekilde bütün mahkemeler kendiliğinden
işe el atıp karar veremezler. Uygun bir talep müdafiler tarafından veya
Başsavcılık, Yargıtay gibi üst mercilerin kararı üzerine karar verebilirler. İstanbul
10.Sulh Ceza Hakimliği usul yasasını çiğnemiştir.Ayrıca onun verdiği kararlar
benim kararım verildikten sonra gelmiştir. Ancak ben karar vermeden önce gelse
de Anayasa’nın 138.maddesi gereğince yargısal kurum içinden de kimse emir ve
talimat veremez hükmü açıktır dedi.
“Yargısal
faaliyetlerinde talimat verilemez”
06.02.2015
tarih 2015\276-9339 sayılı ceza işleri genel müdürlüğünün İstanbul C.Başsavcılığına
hitaben yazılan görüş bildiren yazısı okundu.
Mustafa
Başer söz aldı: Biraz önce söylediğimi Anayasa’nın
138.maddesinde mahkemelerin yargısal faaliyetlerinde talimat verilemez. Bu şekilde
bugün yapılan işlemle ilgili de Adalet Bakanlığı herhangi bir talimat veremez
verse de hakim vicdanına göre karar vereceği için uymaz. İşin hukuki yanına
gelince, metin çelişkiler ile doludur. Bu dosya bana reddi hakim kararı
geldikten sonra gelmiştir. CMK’nın
24.maddesi gereğince reddi hakim talebini 29.Asliye Ceza Mahkemesi kabul etmiş
ve CMK’nın 27\2 ve 4 maddeleri gereğince karrı verdiği günü 24.04.2015 günü
mahkememizde nöbetçi olduğu için mahkememize göndermiş, uygulama da reddi hakim
talepleri kabul edildiğinde ya ondan numara olarak sonra gelen mahkemeye ya da
nöbetçi mahkemeye gider. Bu bir teamüldür. CMK 28’e göre de reddi hakim hususundaki
kararlar kesindir. Görevlendirilen mahkemenin talep konusu ile alakalı olarak
olumlu olumsuz karar vermekten başka şansı yoktur. 6545 sayılı yasanın
48.maddesi gereğince 5235teşkilat yasası gereğince 10.maddenin 1. Fıkrasının 1.cümlesi
hakimliklerin görevini sayarken usulden kaynaklı diğer görevleri saklı tutmuştur. Burada usul
hukukunda reddi hakim müessesinden başka istisnai bir durum yoktur. 6545 sayılı
yasanın 49.maddesinde 5235 sayılı teşkilat sayılı yasasının 11.maddesinde Sulh
Ceza Hakimlikleri olarak geçen bu açık metin altında da kanun koyucu 6545
sayılı kanuna Sulh Ceza Hakimliklerini reddi hakim müessesini merci olduğunu
ayrıca işaret etmiştir. Aslında buna da gerek yoktur. CMK 22 ve 32 maddelerinin
kaldırıldığına dair de bir hüküm yoktur.
Ayrıca İstanbul 3.Sulh Ceza Hakimliği İslam Çiçek verdiği kararda reddi hakimliğin Sulh Cezalarda da
uygulanabileceğini ve bununla ilgili kararların Asliye Ceza Mahkemelerinde
verildiğini kendi kararında da belirtmiştir. İstanbul 1,2 ve diğer Sulh Ceza
Hakimlikleri İstanbul 29.Asliye Ceza Mahkemesine görüş bildirirken CMK 26
maddesi uyarınca reddi hakim dilekçelerinin Sulh Ceza hakimliğine verilmesi gerektiğini
belirtmişlerdi. Şüpheli müdafileri de dilekçelerini defalarca Sulh Ceza
Hakimliklerine reddi hakim dilekçe verdikleri halde bu dilekçelerin Asliye Ceza
Mahkemesine gönderilmeyip kendi içlerinde takip eden mahkemeye göndererek CMK
268\2 deki itiraz müessesini işletmişlerdir.
“Adalet
Komisyon Başkanı ile de görüştüm”
Daha önce bu dosyanın
şüphelilerinden şüpheliler müdafi o gün
nöbetçi olan İstanbul 48.Asliye Ceza Mahkemesine reddi hakim talebinde
bulunmuş. Mahkemede bu evrakı tevziye
tabi tutmuş. Bu evraklardan biri de bana geldi. İstanbul C.Başsavcılığına yazı
yazarak dosyanın gönderilmesini istedim.
Ancak dosya gelmedi. 48.Asliye Ceza Mahkemesine gönderdim. Ben görevli
değilim, sen nöbetçisin, sen karar ver dedim.
Bu hususta İstanbul Adalet Komisyon Başkanı ile de görüştüm. Bana yasada
da tevzien gönderilmesi gerektiren bir karar yok dedim komisyon başkanı bana
48.Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verdi. 48.Asliye Ceza Mahkemesi
de bu dosyayı sen yapacaksın diyerek bana iade etti. Bunun üzerine olumsuz
görev uyuşmazlığı da oluştu. Bunun üzerine dosya 9.Ağır Ceza Mahkemesinin
2015\125 değişik iş sayılı kararı ile Cumhuriyet Savcısı mütalaasıyla benim
mahkememe reddi hakim hususunda karar
vermeye sen yetkilisin diye dosyayı iade etti. Bu karar da kesindi. Cumhuriyet
Savcılığı bana dosyayı göndermedi. Reddedilen sulh ceza hakimlikleri de görüş
bildirmedi. Ben sadece şüpheli müdafilerinin dilekçesini incelemek zorunda
kaldım. Ve şüpheli müdafilerinin hangi hakimin hangi gerekçeyle reddedildiği ve
hangi işleme bakacağı soyut olduğu için bu şekilde soyut iddialar ile hakim reddedilmez
gerekçesiyle reddi hakim talebinin reddine karar verdim.
Ancak reddi hakim
talepleri gerekçeli veya belli bir şeye dayandırılırsa reddi hakim talepleri
kabul edilebilirdi. Bu hususta 32.Asliye Ceza Mahkemesinin 04.03.2015 tarih
2015\56 değişik iş sayılı kararlar dosyasına eklenmek üzere savcılığa
gönderdim. Savcılıkta bu şekilde haberdar oldu. Bu şekilde 6 ayrı asliye ceza
mahkemesi de kararlar verip kararları gönderdi. Bu şekilde ret kararları
verebilen Asliye Ceza Mahkemesi de kabul kararı da verilebileceği de açıktır
ancak o zaman kimse bunu dile getirmedi. T.C hükümetine cebir ve tehdit ile
işini engellemeye çalışmak veya terör örgütü üyesi olmak ve TCK 257, TCK 132
madde olarak belirtilmiş ise de benim öyle bir niyetim olsa veyahut suç işleme
niyetim olsa daha önce karar verirdim.
“Böyle
bir şey ile ilk kez karşılaşıyorum”
25.04.2015
tarihli tutanak okundu. Soruldu: Biraz önce
belirttiğim gibi gelen evrakı havale ettim. Katipler hakkında suç duyurusunda
bulunulsun. Hatta havalem üstümde hem tarih hem de saati 23.00 civarı vardır dedi.
Böyle bir şey asla
olmamıştır, zabıt katipleri hakkında suç duyurusunda bulunmak istiyorum dedi
Gelen evrakı havale ettim.
29.04.2015
tarihli tespit tutanağı okundu: Soruldu: Bu okunan tutanağın
benimle ne ilgisi vardır? Bu tutanağın içerisindeki şeyleri ne yazılı ne görsel
ne de işitsel olarak hiç duymadım. Ben bu tutanağı hiçbir şekilde kabul
etmiyorum. İlk kez şimdi duyuyorum. Ben çok değişik örgüt suçlarına baktım.
Mahkumiyet kararı , beraat kararı da verdim. Böyle bir şey ile ilk kez
karşılaşıyorum
Çoluğumun
çocuğumun yüzüne bakabilmek için hukuka uygun bir karar verdim ve vicdanen
rahatım
İstanbul 32.Asliye Ceza
Mahkemesinin 2015\43 ile 2015\49 D.İş kararlar ve arasındaki kararları ben
verdim. Bu dosya bana tek kararla yedi ayrı soruşturma dosyası ile
görevlendirme yapılarak geldiği için ayrı ayrı numara verme zorunluluğu olduğu
için ayrı numaralar verdik. Bu
anlattığım usul hukuku gereğince karar vermek zorunda kaldığım için daha
doğrusu olumlu veya olumsuz karar vermek zorunda olduğum için CMK 100.maddesi
gereğince artık tutuklama şartlarının olup olmadığı, CMK 109daki Adli Kontrol
hususlarının gerekip gerekmediği tutuklamadan önceki gözaltı sürelerine riayet
edilip edilmediği ve şüpheli müdafilerinin talebi veya resen verilen kararlarda
şablon kararlar olduğu, AYM VE AİHM kararlarının gerekçeli karara geçirilerek bana okunan soyut tutanak gibi delillerden
başka delil olmadığını gördüm. Burada benim yapacağım iki şey vardı. Ya hukukçu
kimliğimi elime alarak karar vererek çoluk çocuğumun sıkıntı çekmesini göze
alacağım ya da ben görmedim ben duymadım gibi hukuki olmayan gerekçelerle karar
verecektim. Benim de çoluğum çocuğum var.Bir karar veriyorsunuz korktum. Ama
çoluğumun çocuğumun yüzüne bakabilmek için hukuka uygun bir karar verdim ve
vicdanen rahatım. Verdiğim karar da usul ve esas açısından hukuka uygun bir
karardır. Hiçbir meslektaşım bu denli zor bir karar vermek zorunda
bırakılmasın. Daha önce ret kararı verdiğim 2015\56 D.İş sayısı ile verdiğim
karar verdiğimde de dosya aslı tarafıma gelmemişti. İstanbul C.Başsavcılığı dosyaları
göndermedi. 29.Asliye Ceza Mahkemesinin beni itiraz merci olarak
görevlendirirken dosyayı istemiş ancak savcılık verdiği cevapta dosyayı
göndermem demişti.
28.09.2010 tarih 2010\1
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun kararını kararımda yazdım. Kamuoyundaki birçok
dava ile ilgili İstanbul Adliyesinde değişik mahkemelerde dosya olmadan hatta
evrakın fotokopisi olmadan kararlar verdi. Bunun nedeni ise özgürlük esastır.
İncelemediysem
bu şekilde detaylı bir gerekçeli kararı nasıl yazabilirim?
Tanık
Ömer Aydoğan’ın ifadesi okundu soruldu: ben çalışırken
dosyalar bana geldi. Benim moralim bozuldu çünkü 2015\56 D.İş sayılı dosyada bu
şekilde gelmişti. Bir tarafı medyatik olunca bir şekilde karar vermek zorunda
kalmaktan dolayı moralim bozuldu.
Dosyada
bulunan ön rapor okundu soruldu: Ben bu hususta bir
çoğuna cevap verdim. O gün akşam yedi servisi ile eve gittim gittiğimde eve
dosya götürdüm. Ertesi gün de işe geldim ve akşama kadar çalıştım. Gece de evde
çalıştım. Tahliye konusunda vicdani kanaatim oluştuğundan tahliye kararı
verdim. İncelemediysem bu şekilde detaylı bir gerekçeli kararı nasıl
yazabilirim?
20.47’de
UYAP’ı kestiler
Hatta karar yazarken
UYAP kesildi. UYAP kesildiği anda 5 karar yazılmış, iki kararın da numarası
alınmıştı. 20.47’de UYAP’ı kestiler. Ben
yaklaşık 22.00 gibi kararı bitirdim. İstanbul 10.Sulh Ceza Hakimliğinin kararı
23.00’da geldi. Ben karar yazmadan önce gelseydi onu da kararımda yazardım.
UYAP dışında yazdığımız için gece 02.30 gibi tahliye müzekkereleri bitti.
Tahliye Müzekkerelerini alacak katip ve C.savcısı kalmadı. Ertesi gün saat
10.20 gibi infaz savcısı Orhan Güldiken tahliye kararlarını aldı. Derhal tahliye
etmesi gerekirken tahliye kararlarını işleme koymadı.Benim kararım yanlış ise
tahliye olur sonra tekrar yakalanır. Tahliye derhal uygulanması gereken acil
işlemlerdendir.
“İddia
tamamen soyuttur”
İddia tamamen soyuttur. Sayın mahkemeniz de
bunu görmüştür. Birisi bana telefonla talimat mı vermiştir? Birisi gelip fiziki
takip mi yapmıştır?”
En
azından savunma hakkım olmalıydı
HSYK’nın 88.maddesi
gereğince hakkımda terör ile yetkilendirilen bir mahkeme benim hakkımda
yakalama kararı çıkartamaz. Mahkeme hakim sıfatında olmayanların kovuşturma
kısmına bakar. Benim hakkımda adli bir suç istinadı varsa en yakın ağır ceza
mahkemesi bakar ve yakalama kararını da o mahkeme çıkartır. Yakalama çıkartılması
gerekiyor ise de hem ağır cezalık hem de suçüstü hali olması gerekir. Ayrıca
Bakırköy C.Başsavcılığından talepte bulunan müfettiş beni hiç dinlemedi. En azından
savunma hakkım olmalıydı. Neyle suçlandığımı şu ana kadar burada okununcaya
kadar bilmiyordum. Bu suçlarla ilgili soyut iddiadan başka bir şey olmadığı
gibi unsurları da yoktur. Ben sadece yargısal faaliyette bulundum. Başkaca bir faaliyette bulunmadım. Delilleri
karartma kaçma şüphesi yoktur. Memleketime düğüne gittim yoldan geri döndüm.
İkametim ve iş yerim bellidir. Yargıcım. Benim bir hafta önce yaşadığım
sıkıntıyı inşallah siz yaşamazsınız. Sıkıntı derken vicdani olarak karar vermek
veya hukuki sonuçla karşı karşıya gelmeyi kastediyorum.”
“Müvekkilim bir örgüt üyesi ise bu örgütün diğer üyeleri yazı işleri müdürü
ve katiplerdir”
Avukat Celal Sis söz aldı: Şu
an 2.Ağır Ceza Mahkemesi heyeti olarak ifade alınıyor. Şu an nöbetçi Bakırköy
7.Ağır Ceza Mahkemesidir. Heyetiniz 5.Ağır Ceza Mahkemesi heyetidir. Yazılı
dilekçemizde belirttiğimiz gibi müvekkilimiz hakkında Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesinin yakalama emri çıkarmasını HSYK 1.
dairesinin 12 Şubat tarihli Ağır Ceza Mahkemelerinin görev alanına giren bir
kısım suçlarla ilgili ihtisaslaşmaya gidilmesine ilişkin duyuruyu ibraz
ediyorum. Bu duyuruda beyan edildiği gibi, özel yetkili görevli mahkemenin
kurulmasının söz konusu olmadığı ve kanuni hakimlik ilkesinin genel hükümleri
içerisinde belirtilmiştir. Bu durum da dün itibarıyla nöbetçi olan Bakırköy 6.
Ağır Ceza Mahkemesi, bugün itibarıyla da 7. Ağır Ceza Mahkemesinin karar
vermesi gerekmiştir. Bu husus usul ve yasaya aykırıdır.
Ayrıca müvekkilim hakkında iddialardan
birisi, 10. Sulh Ceza Hakimliğinin tahliyeler hakkındaki kararı yok hükmünde
saymasıdır. Ancak Yargıtay Ceza Genel Kurulu, İlhan Cihaner hakkında, yasalarda
mahkemelerce verilen kararların kendiliğinden yok hükmünü doğuracak bir hükmün
bulunmadığı, bu nedenle Erzurum 2 Ağır Ceza ve İstanbul 13. Ağır Ceza
Mahkemelerince verilen kararların, yetkili bir yargı merciince kaldırılmadıkça
yok hükmünde sayılamayacağını belirtmiştir. Müvekkilim daha önce 20 şubat
tarihinde İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen karar ile reddi
hakim talebinin reddi ile ilgili karar merci olarak tayin edilmiştir. Buna göre
de, 4 mart tarihinde tahliye kararı verdiği sanıklar ile ilgili reddi hakim
talebinin reddine karar vermiştir. İddia edilen hususlardan birisi de
dosyaların incelenmediğidir. Oysa müvekkilim daha önce ilgili dosyayı
incelemiştir. 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun 88. maddesinde, ağır
ceza mahkemesinin görevine giren suçlar dışında hakim ve savcıların üzeri aranamaz
denmektedir. Müvekkilim tahliye kararı vermiştir, suç üstü hali mevcut
değildir. Aynı kanunun 84. maddesinde hakim ve savcıların ifadesinin üç günden
az olmamak kaydıyla belirtilen bir merci tarafından alınacağı belirtilmektedir.
Müvekkilim, hakkında bir soruşturma olduğundan şu anda haberdar olmuştur. HSYK
kanununa göre en az 3 gün süre verilmesi gerekir.
Müvekkilim hakkında Fethullah Gülen
terör örgütüne üye olduğu iddia olunmuştur. Bununla ilgili bir karar var mıdır?
İddia edilen terör örgütüne üye olduğuna dair delil var mıdır? Tahliye kararı
verilen polislerin Fetullah Gülen grubuna yakın oldukları iddia ediliyorsa,
müvekkilim dhkpc örgütü hakkında da karar vermiştir. Öyle olsaydı bu örgütün de
üyesi olmakla mı suçlanacaktı? müvekkilim hakkında El Kaide iddiasıyla ilgili
ortada ne bir beyan ne de bir delil vardır. Soyut iddiadır.
müvekkilim
silahlı örgüt üyesi ise silahı kalem ve cübbedir. cübbesi vicdani
kanaatidir. müvekkilim bir örgüt üyesi ise bu örgütün diğer üyeleri yazı işleri
müdürü ve katiplerdir. Sabaha kadar memleketinden yol gelmiştir. kaçsaydı zaten
gelmezdi. Müvekkilim hakkında yapılan bu işlem, hakim ve savcılar hakkındaki
Anayasanın 138 ve 139. maddeleri ile hakim ve savcılar kanunu uyarınca hakimlik
teminatı, masumiyet karinesi ve yargı bağımsızlığının tamamen ortadan
kalktığıdır. Tamamen birilerinin istemediği bir kararı vicdani kanaatine göre
veren ve yasalara uygun olarak verilen kararın hakim güç tarafından
beğenilmemesi sebebiyle, tamamen asılsız suçlamalar ile suçlanması deyim
yerindeyse kargaların dahi güleceği bir suçlamadır.
“Müvekkilim silahlı örgüt üyesi ise
silahı kalem ve cübbedir. Cübbesi vicdani
kanaatidir”
Avukat Hacer Yılmaz: Müvekkilim hakim Mustafa Başer, 2007 yılında birinci
sınıf hakimliğe ayrılmış 2010 Nisan'da da birinci sınıf hakim olarak görevine
devam etmiştir. Uzun yıllar en radikal sol ve dini örgütleri de kapsayan
çeşitlilik bulunan örgüt davalarında ağır ceza mahkemesi başkanlığı ve üyeliği
yapmış, birden fazla beraat ve tahliye kararı vermiştir. Ancak şimdiye kadar
hiç bu kararlarından dolayı yakalanmamış, hiç cezaevi süreci yaşamamıştır. 24
Nisan tarihinde biraz önce huzurunuzda müvekkilim detaylı şekilde yaptığı ve
usulüne uygun şekilde işlevselliğini sağlamaya çalıştığı mahkeme kararıyla
ilgili usulü ve hukuki bilgileri sunmuştur. Bu nedenle tekrara düşmeyeceğiz
ancak görmekteyiz ki müvekkilim yerleşik olan usul, yasalar, Anayasa, AİHM ve
Lagos kararlarına uygun davranmıştır. Bu kararları verirken anayasada
değiştirilemez hükmü bulunan kuvvetler ayrılığına aykırı olarak, Adalet
Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün yani yürütmenin, yargıya açık, aleni
tahakkümü ve müdahalesini ispatlayan, adı görüş bildirme olan talimatnameye
uymadığı için hiç bir Kıta Avrupası ve demokratik uygulamada olmayan biçimde
karşınızda tutuklamaya sevk olunmuştur.
1962 Lagos konferansında alınan kararlar
18.Yüzyılda Krallık Fransasında hakimlik teminatı, doğal hakimlik ilkesi ve
hakimlerin tarafsız ve bağımsızlığını ve bunun ülkelerin yönetim biçimleri
içerisinde aktif olarak işlevselliğinin teminine ilişkin görüşler bildirilmiş
ve bu görüşlerin ülkemize yansıması Anayasamızın 6. maddesi, 81, 103, 112, 11,
132 ve 139. maddeleri ile somutluk kazanmıştır. Somut olaya geri döndüğümüzde
müvekkilim Hakim Mustafa Başer, hakimlik görevini ifa ederken ne bağlı olduğu
2802 Sayılı yasayı ne de Anayasa ve AİHS'yi ihlal etmemiştir. Müvekkilim
hakkında örgüt suçlaması mevcuttur. Örgüt suçlamasına ilişkin atıfta bulunulan
madde ile Yargıtay kararlarıyla genişletilmiş ve açıklanmış örgüt suçu
tanımlanmış ve yargı mercilerince kesinleşmiş ilamlara dayalı silahlı eylemleri
ispatlanmış, hüküm altına alınmış ve hiyerarşik yapılanma, emir komuta zinciri,
fiziki takip, tape, ikrar ve başkaca somut kesin delilleri ile ispatlanmış bir
örgüt yoktur. Müvekkilim sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup başka hiç
bir örgüte üye değildir.
Dosya içinde Fethullah Gülen'in vaazı
ile ilgili bir tutanak var ve bahsedilen şahsın müvekkilimi işaret eden ve ya
müvekkilimin verdiği yasaya uygun kararları işaret eden hiç bir somut olgu
yoktur. Soruşturma muktedirlerin siyasi kararlarıyla ilgilidir. Müvekkilimin
burada yargılanması hiç bir yasa ve hukuk ilkeleri ile bağdaşmamaktadır.
Tutuklamaya ilişkin yakalama kararının vicahi uygulanmasına ilişkin uygulama
kaldırılmıştır. Bu hususta İstanbul 4. sulh ceza hakimliğinin8 eylül 2014
tarihli kararında, tutuklamaya yönelik yakalama talebi reddedilmiştir.
Tutuklamanın vicahiye çevrilmesi hukuka aykırıdır. TCK 312 ve 314. maddelerinin
de aynı anda uygulanması. Ne gibi bir cebir uygulamıştır? Adil yargılamayı tüm
zorlamalara karşı yapmaya çalışıyoruz. Görevden uzaklaştırılmış, kendisine
suçlamalar bildirilmemiş, bilgi talebi HSYK tarafından reddedilmiştir. Savunma
hakkını kullanamamıştır. Yargılamanın yürütmeden bağımsız olduğunu söylemek tüm
hukuk kitaplarını yakmıştır. Müvekkil usule uygun karar vermiştir ancak kararını
birilerinin hoşuna gitmemiştir.
“Kaçma niyetim olsa kaçabilirdim hatta gelirken polis ekipleri bana
eskortluk ettiler”
Hakim Mustafa Başer: Usulde vicahiye çevirme diye bir şey yoktur.
vicdanınıza göre karar vermenizi ve serbest bırakılmamı talep ediyorum. Ayrıca
ben basından bu durumu öğrenince beni polis bile aramadan çocuklarım ve yeğenimi
de yanıma alarak 550 km.lik yoldan Uşak ilinden kendi iradem ve rızam ile
geldim. Polisler beni aradığında Kütahya ile Bozüyük arasında dönüş
yolundaydım. Kaçma niyetim olsa kaçabilirdim hatta gelirken polis ekipleri bana
eskortluk ettiler.
KARAR
T.C hükümetini ortadan kaldırmaya
teşebbüs, silahlı örgüt üyeliği suçlarından yürütülen soruşturma dosyası mevcut
29.04.2015 tarihli CD inceleme tespit tutanağı, İstanbul 29.Asliye Ceza
Mahkemesinin, 32.Asliye Ceza Mahkemesinin, İstanbul 10.Sulh Ceza Mahkemesinin
değişik iş sayılı kararları, İstanbul 29.Asliye Ceza Mahkemesi Yazı İşleri
Müdürü imzalı 26.04.2015 tarihli yazı, İstanbul Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi
Adalet Komisyonunun Nisan 2015 tarihine ilişkin tüm nöbet çizelgeleri, Adalet
Bakanlığı Ceza İşleri Müdürlüğünün 06.02.2015 tarihli görüş bildirme yazı
içeriği, tahliyesine karar verilen şüphelilerin üzerine atılı suçların örgüt
kapsamında işlediği yönünde soruşturma yürütülmesi, şüphelilerin nöbet
işlemleri sırasında yasal ve yerleşik rutin dışına çıktığına ilişkin tanık
beyanları, UYAP inceleme tutanağı ile belirlenen taleplerin geliş tarihi, kayda
giriş tarihleri, İstanbul 29.Asliye Ceza Mahkemesinin 201592 değişik iş sayılı
karar yazım tarihi, UYAP’tan işlemlerin yürütüldüğüne dair uygulamaya aykırı
olarak işlemlerin yürütüldüğüne dair mevcut dosya kapsamındaki tüm deliler bir
bütün olarak dosya kapsamı ile birlikte değerlendirildiğinde; şüphelinin
İstanbul C.Başsavcılığına ait ….. sayılı soruşturma evraklarına ilişkin
haklarında soruşturma yürütülen şüpheliler ile aynı irade birliği içerisinde
hareket ettiğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut
delillerin varlığının tespiti, soruşturma kapsamındaki CMK’nın 100-11
maddesinde sayılan katalog suçlardan oluşu, bu sebeple tutuklama nedenlerinin
kabul edildiği, ayrıca delilerin toplanma aşamasına devam ediliyor olması, CMK
100/3-11 maddesinde sayılan katalog suçlardan olması gözetilerek tutuklanma
sebeplerinin var kabul edildiği, delillerin toplanma aşamasında olması adli
kontrol hükümlerinin yeterli olmadığı anlaşılmakla TCK 312-1 314-2 maddeleri
uyarınca yürütülen soruşturmada CMK 100/1,2,a,b,3-11 maddeleri ve 2802 sayılı
yasanın 85. maddesi uyarınca tutuklanmasına..