2 Hakimin açığa alınmasına muhalif üyeler: İddia var, delil yok
67 polis ve Hidayet Karaca’nın reddi hakim taleplerini kabul eden ve haklarında tahliye kararı veren 29 ve 32.Asliye Ceza Mahkemesi hakimleri Metin Özçelik ve Mustafa Başer’in önce HSYK 2.Dairesi tarafından açığa alınması, sonrasında da Bakırköy 2.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tutuklanması tepki çekmişti. HSYK 2.Daire Başkanı Mehmet Yılmaz, Cumhurbaşkanı R.Tayyip Erdoğan’ın “toplanmakta geç kaldılar” açıklamasına paralel olarak özür dilemesi de ihsas-ı rey olarak yorumlanmıştı. Dairenin iki hakimi açığa almasına HSYK 2.Dairesi Üyeleri Mahmut Şen ve Mustafa Kemal Özçelik muhalefet şerhi yazdı.
Her iki üyenin kaleme aldığı 30 sayfaya yakın şerhte usulsüzlükler sıralandı.
AİHM’ne göre, hakimler hakkındaki disiplin süreçleri, adil yargılama hakkı ilkesine uygun olarak yürütülmelidir… Adil yargılama ilkesine uyulup uyulmadığı belirlenirken, yargı sisteminin organizasyonu, kararları veren mahkeme ya da kurulun oluşumu karar verme süreçlerindeki iş ve işlemler ile bu süreçlerde ilgililere sağlanan hak ve güvenceler birlikte değerlendirilmektedir.
İç hukukta mahkeme gibi kesin nitelikte kararlar veren idari kurullarda AİHS’nin 6.maddesi kapsamında mahkeme olarak değerlendirilmektedir ( Sramek-Avusturya kararı) HSYK’nın hakimlerle ilgili verdiği ve yargı denetimine kapalı olan işlemleri de bu kapsamda görmektedir.
Şerhte hakimler için açığa alma kararı uygulanmasından önce suçlamalara ilişkin bilgi ve belgenin tam zamanında verilmesi gerektiği anlatıldı ve AİHM içtihatlarından örnekler şöyle devam edildi:
“Görevden almayla sonuçlanan disiplin soruşturması sırasında başvuranın çok az güvenceden istifade edebildiği, disiplin soruşturmasının başlatılmasını takiben yalnızca ithamların başvuranın bilgisine sunulduğu, müfettiş tarafından yürütülen soruşturmada uygulanabilecek en alt sınırdaki teminatların dahi göz ardı edildiği, ne soruşturma çerçevesinde dinlenen tanıkların ifadeleri ne de müfettişin raporunun başvuranın bilgisine sunulmadığı, başvuranın müfettişe ve HSYK’ya yazılı savunmasını sunabilmesine karşın görevden alınma kararı verilmeden önce ne müfettiş ne de HSYK’nın başvuranın savunmasını bizzat kendisinden dinlemediği, özellikle bu süreç sırasında gerçekleşen tek duruşma ve sözlü savunmanın, son safhada yani HSYK’nın itirazları inceleme kurulunun toplantısı sırasında yapılmasının AİHM’ni hayrete düşürdüğü, belirli fiilleri işlemekle itham edilen her hakimin keyfiyeti engelleyecek güvencelere sahip olması gerektiği, bu kişinin uygulanan tedbirin hukuka uygun olup olmadığının tespit edilmesi ve yetkinin kötüye kullanılması halinde sorumlunun cezalandırılması ve özellikle de ihtilafa konu tedbirin, olayın tüm yönlerini ve ilgili mevzuatı değerlendirmeye yetkili bağımsız ve tarafsız bir organ tarafından denetlenmesi imkanına sahip olması gerektiği, ilgili kişinin bağımsız ve tarafsız bir organ tarafından denetlenmesi imkanına sahip olması gerektiği , ilgili kişinin bu denetim organı önünde kendi bakış açısını dile getirebileceği nizalı bir yargılamadan yararlanabilmesi ve ilgili yetkililerin iddialarına karşı çıkabilmesi gerektiği açıkça ifade edilmiştir.
Lehte delil toplanmamış
Öte yandan, soruşturmalarda şüphelinin lehine ve aleyhine delil toplanması gerektiği hükmü açıkken hakimler hakkında yürütülen soruşturmada bu hususun gözardı edildiği ve sadece aleyhte olan hususların delil olarak eklendiği belirtildi. “ Konuya ilişkin deliller başlığı altında 7 adet delil sunulmuştur. Bu deliler 29 asliye ceza mahkemesi yazı işleri müdürü ve zabıt katibinin ifadeleri, ceza mahkemeleri uzman kullanıcısının 26.04.2014 tarihli raporu, 26. Asliye Ceza Mahkemesinin 2015-19 sayılı değişik iş kararı, 29 Asliye ceza mahkemesinin 2015|-92 D.İş kararı, İstanbul 29 asliye ceza mahkemesin yazı işleri müdürünün 26.04.2015 tarihli yazısı, 10.sulh ceza hakimliğinin asliye ceza mahkemelerinin kararının yok hükmünde olduğuna dair kararı ve 32 asliye ceza 25.04.2015 değişik iş kararlarıdır.
Müfettiş tarafından bu aşamada başkaca bir delil toplanmasına gerek görülmemiştir. Bu haliyle ilgili yargı mensuplarına örgütssel bir faaliyet kapsamında söz konusu kararları verdikleri ithamı yöneltilmiştir.
HSYK 2.Dairesi tarafından ise bu belgeler esas alınarak görevden uzaklaştırma kararları verilmiştir. Soruşturma dosyasında bulunmayan ve tedbiren görevden uzaklaştırılma kararları verilmiştir. Soruşturma dosyasında başka bazı kararların bulunduğu ise, iş bu muhalefet şerhleri yazılırken bu yönde basında çıkan haber üzerine öğrenilmiştir. Resmi tedbir evrakına eklenmediği i.in doğrusunu teyit imkanı olmamakla birlikte; basında yer alan haberlere göre reddi hakim talebinin kabulü ve tahliye kararı veren iki hakimin örgüt üyeliği ile suçlanıp görevden uzaklaştırılmalarına ve daha sonra tutuklanmalarına ilişkin süreç gerçekleşmiştir.
Basının bildiğini müfettiş mi bilmiyor…
Muhalefet şerhinde Asliye Ceza Mahkemelerine reddi hakim taleplerinin Şubat ayı başlarında yapılmaya başlandığı, tahliye kararı verdiği gerekçesi ile açığa alınan hakim ve reddi hakim talebini kabul eden hakimin önünde 9.Ağır Ceza Mahkemesince verilen emsal heyet kararı bulunduğu hatırlatıldı. 32.Ağır Ceza Mahkemesi’nin kendisine gelen reddi hakim talebini değerlendirmekle kendisinin değil 48.asliye ceza mahkemesinin yetkili olduğunu iddia edince, uyuşmazlığın giderilmesi için 9.Ağır Ceza Mahkemesine başvurulduğunu mahkemenin ise oybirliği ve savcı mütalaası sonucunda 32’yi karar vermesi için görevlendirdiğini hatırlattı. 32.Asliye Ceza Mahkemesinin polislerin reddi hakim taleplerini reddettiği belirtilen şerhte bunların hiçbirisinin müfettiş tarafından hazırlanan raporda yer almadığının altı çizildi. Açığa alma kararının yapılacağı toplantıda bu bilgilerin hiçbirisinin eklenmeden görüşmeler gerçekleşip, açığa alma kararının verildiği ifade edildi. Kurulun tüm bu eksik bilgilerin tamamlanmaması, dosyanın tüm yönleri ile incelenmeden acele karara varması eleştirildi.
Asliye Ceza Mahkemelerinin kararlarını yok hükmünde kabul eden Sulh Ceza Hakimliği yetki aşımı yaptı
Reddi hakim taleplerini karara bağlama konusunda CMK’nın 24.maddesi ve devamı uyarınca yetkinin asliye ceza mahkemelerinde olduğu, reddi hakim talebinin kabul edilmesi halinde tahliye taleplerini karara bağlamak üzere bir mahkeme ya da hakim asliye ceza mahekemesi tarafından görevlendirmesi gerektiği, dolayısıyla kararların geçerli ve uygulanmasının Anayasa’nın 138.maddesi hükmü uyarınca zorunlu olduğu, bu kararların yanlış olduğu düşünülüyor ise, kanun yararına bozma talebi i.in Adalet Bakanlığına başvurulmasının gerektiği, statü olarak mahkeme olmayan sulh ceza hakiminin asliye ceza mahkemesinin vermiş olduğu karar hakkında yok hükmünde oldukları kararını veremeyeceği, dolayısıyla yetki aşımı yapanın sulh ceza hakimi olduğu, tahliye kararı verildikten sonra bu kararın uygulanmasının hakim ve ya infaz savcısı tarafından engellenemeyeceği yönündedir.
HSYK, mahkeme kararına yerindelik denetimi yaptı…
“Ceza hukukunda uzman olan akademisyenler, cumhuriyet savcıları, hakimler ve baro başkanlarının verilmiş olan karardan hangisinin doğru ve geçerli olduğu noktasında aynı görüşte olmadığı, bir hukuk ortamında, bu sorunu çözmek üzere yargısal bir başvuru mercii olmayan HSYK 2.Dairesi toplanmış ve asliye ceza mahkemesi hakimlerinin yetkisiz olduklarına, yetki aşımı yaparken kasıtlı hareket ettiklerine, örgütsel bir yapı ile fikir birlikteliği içerisinde bu kararları verdiklerine, bu nedenle yargı erkinin saygınlığını zedelediklerine kanaat getirerek iki hakimin oy çokluğu ile görevden uzaklaştırılmasına karar vermişlerdir.”
İthamlarla değil, iddiayı ispatlayan somut delillerle hareket edilmeliydi…
Muhalefet şerhine şöyle devam edildi: “Yargısal süreç içerisinde normal başvuru yolları işletilmek suretiyle itiraz ya da kanun yararına bozma yoluna başvurulabilecek yargısal mercilerin vereceği karar ile tartışmaları sona erdirmesi ve kesin karar ile uyuşmazlığı çözmesi usulü benimsenmemiştir. Bunun yerine idari bir organ olan HSSYK tarafından yargısal bir konuda devreye girilmiş ve mahkemelerce alınan kararların yanlış olduğuna , bu hususun disiplin hükümlerinin ağır ihlali niteliğinde örgütsel bir faaliyet olduğuna karar vermiştir.
Öte yandan iki hakime yönelik örgüt suçlaması ithamının ağır olduğundan ve müfettişin bu iddiasını ispatla yükümlü olduğundan bahsedildi. “Hukukta ithamlarla değil, iddiaları ispata götüren delillerle karar verilmesi gerçeği gözardı edilmiştir” denildi ve şöyle devam edildi: “Hukuk dünyasında geçerli bir karar, tahmin, tereddüt ve şüphe üzerine bina edilemez… Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.”
Suçluluk hükme bağlanmadan, masumiyet karinesi ihlal edildi, basın açıklaması iması dikkat çekti
Şerhte dikkat çeken şu muhalefete yer verildi: “Şüpheli soruşturma veya yargılama bitmeden suçlu olarak ilan eden basın açıklaması yapmaktan uzak durmak bütün kamu makamlarının görevidir. Buna ek olarak medya, masumiyet karinesine zarar veren haber vermekten kaçınmalıdır. Kamu görevlilerinin, hem de basın yayın organlarının soruşturma ve yargılama sonuçlanmadan kimseyi suçlu olarak ilan etmemeleri gerektiği belirtilmiştir. Bu yükümlülüğe uyulmaması halinde basın masumiyet karinesinin ihlal edildiğine hükmedilmektedir.”
Gazete haberleri delil
“Yerel yargılama ve karar organları, mahkemeye, sanığın isnat konusu suçu işlediği ön yargısı ile başlamamalıdır. Mahkemede ispat yükü, sanıkta değil, isnadı yapan savcı ya da müfettişte olmalıdır. İddia eden tarafından, ispat için yeterli delil, karar verecek olan makama sunulmalıdır. Belirli suçlamalara muhatap olmuş kişilere savunmasını hazırlama ve sunma imkan ve zamanı tanınmalıdır. Şüpheden sanık yararlandığından karar verecek merci tarafından isnatları ispatlayan deliller dikkate alınmalı, delil ve ispat araçları yoksa buna uygun karar verilmelidir…
İlgili yargı mensuplarına yöneltilen itham, kararların örgütsel bir faaliyet kapsamında ve talimatla verdikleri yönündedir. Müfettiş tarafından raporda buna ilişkin belirtilen delil ise, basın ve yayın organlarında bu yönde yapılmış olan yayınlardır.”
“HSYK 2.Dairesi tarafından ilgili yargı mensupları hakkında soruşturma tamamlanıp nihai karar verilmesinden önce siyasi aktörler, yürütme erki temsilcileri ve basın yayın organları tarafından yargı mensuplarının suçlu ilan edilmesi masumiyet ilkesine aykırıdır…”
Suçlama var delil yok…
HSYK 2.Dairesi tarafından 28.04.2015 tarihinde olağan gündem olmasına rağmen, 27.04.2015 tarihinde saat 14.00’de olağanüstü gündem yapılarak dosyalar karara bağlanmıştır. Basın yayın organlarında birgün önce gündem yapılacağına dair yayınlar bulunmasına rağmen, daire üyelerine gündem ve eki ön rapor saat 13.30’da verilmiştir. Müfettiş tarafından hazırlanan ve ilgili yargı mensuplarının görevden uzaklaştırılmasını talep eden 4 sayfalık ön rapordan başka bir belge, daire üyelerine verilmemiştir. Ön raporda ilgili hakimlerin “T.C devleti ve hükümetini gerek yurt çinde gerekse uluslararası platformda zor durumda bırakmak ve itibarsızlaştırmak, El Kaide terör örgütüne yardım ettiği görüntüsü vererek uluslararası yargı organları nezdinde hukuki ve cezai sorumluluk altına sokmaya yönelik, bilerek ve isteyerek görevleri dışında, hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek, gizliliğin ihlali ve görevi kötüye kullanma ve benzeri suçlardan İstanbul C.Başsavcılığğı tarafından haklarında soruşturma yürütülen şüphelilerle fikir birlikteliği içerisinde hareket ederek, bu kararları verdikleri” iddia edilmiştir. Buna karşın müfettişi bu sonuca ulaştıran hiçbir belge dosyada yoktur ya da daire üyelerine sunulmamıştır. Karar verilirken 2.daire müfettişinin hangi bilgi ve belgelerle bu sonuca ulaştığı hususu sorgulanmamış, raporda yer alan “İstanbul hakimleri Metin Özçelik ve Mustafa Başer haklarındaki mevcut delil durumu yanında Fetullah Gülen örgüt yapılanmasının talimatıyla hareket ettikleri yönünde basın ve yayın organlarında yer alan haberler kapsamları nazara alındığında” şeklindeki ifadeler dikkate alındığında basın yayın organlarında yer alan ve bu aşamada masumiyet karinesine açıkça aykırı olan yayınlar, delil olarak kabul edilmiştir. Bu yayınlar doğrultusunda karar verilmesi masumiyet ilkesinin açıkça ihlali niteliğindedir.
Karar Anayasa 159’a aykırı
“Verilen karar, Anayasa’nın 159.maddesinde yüksek kurul için belirlenen misyona uygun değildir. Kurul karar verirken mahkeme gibi hareket etmesi, kararların usul kurallarına uygun, adil, tarafsız ve bağımsız bir şekilde vermesi beklenmektedir.”
Diğer şerhler ise şu başlıklarda sıralandı
-Evrensel normlara aykırı olarak yargısal kararlar soruşturmaya ve görevden uzaklaştırma kararına dayanak yapılmıştır
-Müfettiş hakimlerin verdiği mahkeme kararını hukuka aykırılığı üzerinde değerlendirmeler yapmış, aynı tutum HSYK 2.Dairesi tarafından da sürdürülmüştür
-Yargısal faaliyete ilişkin konuların soruşturmaya ve görevden uzaklaştırma kararına dayanak yapılması Anayasa ve İç Hukuk normlarına aykırıdır
-Yargısal kararlar nedeniyle verilen görevden uzaklaştırma kararları, AİHS’ne aykırıdır
-AİHS’ne göre görevden uzaklaştırma yaptırımı öngörülen ama.la orantılı değildir
-Yargısal nitelikte kararlar nedeniyle yargı erkinin nüfuz ve itibarının zedelenmesi gerekçesi ile görevden uzaklaştırma tedbirine başvurulması, evrensel hukuk ilkeleri olan hukuki güvenlik, belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine aykırıdır.
-Tedbir kararı AİHS’nin 8.maddesinde düzenlenen özel hayata saygı ilkesine de aykırıdır
Görevden uzaklaştırılanlar hakkında siyasilerin basın açıklamaları…
Öte yandan şerhte çok önemli bir tespite de yer verildi: “Mevcut HSYK tarafından ilk kez 17-25 Aralık dosyaları nedeniyle aynı toplantıda 4 savcı için, MİT TIR’ları dosyasında yine aynı toplantıda 5 savcı için ve mevcut dosyada 2, başka bir dosyada 1 hakim için bu tedbire başvurulmuştur. Bu tedbir kararlarında gerekçe, yargı mensuplarının verdikleri karar ve yapmış oldukları soruşturmalardır. Alınan karar ve soruşturmanın tamamında yürütme erki temsilcilerinin kararı veren yargı mensupları aleyhinde basın yayın organlarına yansıyan ifade ve beyanları bulunmaktadır. Böyle bir ortamda , HSYK tarafından bu kadar kısa bir sürede, yargı tarihinde hiç olmadığı kadar çok hakim ve savcı hakkında görevden uzaklaştırma kararı verilmesi, bu kararların tamamında verilmiş olan kararların yürütme erki temsilcileri tarafından dile getirilen beyan ve görüşlerle örtüşmesi, bu haliyle kanunun 77.maddesinde düzenlenen daha hafif tedbir olan görev yeri değişikliğinin düşünülmemesi disiplin hükümleri ve AİHM içtihatlarında belirlenen ölçülülük ilkesine aykırıdır.”
Ayrıca, hakimlerin açığa alınmasından önce kurul üyelerine bile toplantıdan yarım saat önce gündemin iletildiği belirtilirken, aynı gün saat 11.00 itibari ile haber kanallarında “tahliye kararı veren hakimlerin açığa alınması bekleniyor” şeklinde alt yazılar yer aldığını, Başkan Mehmet Yılmaz’ın kurulun saygınlığını korumak için üyeleri olağan üstü toplantıya çağırdığını” aktaran haberler olduğunu ve toplantı yapılacağı güne ait gazete manşetlerinde hakimlerin atılması, görevden alınması şeklinde haberler yer aldığını, siyasilerin açıklamalar yaptığını hatırlatarak, üyelerin bile haberdar olmadığı toplantıdan ve çıkacak karardan basının ve başkalarının haberdar olduğu anlamının çıkarılabileceğini vurguladılar.
ARZU YILDIZ
(Kaynak gösterilmeden kullanılamaz)