Eski HSYK Üyesi Ertosun: Vatandaş hukuka uymazsa yaptırımı var, ya devlet uymuyorsa!
Eski
HSYK Üyesi Ertosun: “Biz
de hukuk siyasallaştı, siyaset hukukileşmedi”
Eski HSYK üyesi ve
halen Yargıtay Üyesi Ali Suat Ertosun, yüksek yargı mensuplarının üyeliklerine
yasa değişikliği ile son verilmesini içeren kanun taslağını Haberdar’a
değerlendirdi. Tasarıda yer alan hususları madde madde açıklayan Ertosun, “Amaç
yargıyı ele geçirmek” dedi. Ertosun, tasarı hazırlanırken Yargıtay’dan görüş
alınmadığını hatırlattı ve iktidarın 2010 yılından bu yana sık sık kanun
değişikliğine gittiğini belirtti. “Biz
de hukuk siyasallaştı, siyaset hukukileşmedi” diyen Ertosun, söz konusu tasarı
ile ilgili Yüksek Yargıdan ses çıkmamasını ise “korku dağları sarmış çünkü
insanlar tutuklanıyor” diye yorumladı. Tasarı ile özel yetkili mahkemelerin
tekrar hortlatılacağını açıklayan Ertosun, HSYK’daki disiplin
soruşturmalarınından, kayyım atamalarından, birçok kez yasa değiştirilmesinden
Türkiye’nin ileri de AİHM’nce büyük tazminatlara mahkum edileceğini de
belirtti.
Yapılacak değişiklikle
hakimlik teminatının ortadan kalkacağını ifade eden Ertosun, şu hususunda
altını çizdi: “Kanunlara uymak her vatandaşın
görevi. Uymayan vatandaşa devlet yaptırımını uyguluyor. Peki devlet hukuka
uymazsa ne yapacağız. Sorun burada. Devlette kanunu yaparken hukuka uymak
zorundadır. Yani iyi kanun, haklı kanun yapmak zorunda. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi de bunun için kuruldu. Çünkü devlet her şeye kadir. Yani devletin
şerrinden vatandaşı korumak için insan hakları mahkemesi kuruldu. Bizdeki
bireysel başvuru bunun için kabul edildi. Siz bunları yok ederseniz,
Anayasamızın 90.maddesi ile milletler arası sözleşmelerde kanun hükmünde
sayılmıyor mu? Öncelikle bunların uygulanması gerekmiyor mu? İşte hukukçular
burada devreye girmeli.”
Yargıtay’ın üye
sayısının azaltılmasını doğru bulduğunu belirten Ertosun, ancak
halihazırda meclis tatil edilmeden
yürürlüğe girmesi beklenen yasa değişikliğinin objektif kriterlerle
bağdaşmadığını ifade etti, gerekçelerini ise şöyle açıkladı:
-Yüksek
Yargı mensuplarının üyelikleri yasa ile düşürülmesi gündemde. Sizce burada
hedeflenen nedir, tasarı neyi getiriyor, ne gibi hususlar var.
2010 yılında
gerçekleştirilen Anayasa değişikliklerinden sonra siyasi iktidar yargıyı
kullanarak toplumsal yapıyı değiştirme çabalarını ön plana çıkardı. Bu amaçla
Yargıtay’da 6 defa kanun değişikliği, 2 defada kanun hükmünde kararname
değişikliği yapıldı.
Hatırlayın geçmiş
yıllarda yapılan kanun değişikliği ile iki kez çok sayıda üye seçildi. Ara
seçimler yapıldı. Yargıtay divanının, Yargıtay 1.Başkanlık Kurulunun görevine
son verildi, görev süresi dolmadığı halde. HSYK’da köklü bir değişiklik yapıldı
ve bu değişikliği de Anayasa Mahkemesi iptal etti. Ama ne oldu geriye dönük
işletilmesi zaten mümkün değil, çünkü Anayasa maddesi var. Dolayısıyla
yapılanlar yapılmış oldu.
“Yargıtay’dan
görüş alınmadı”
Şimdi de tüm Yargıtay
üyeliklerinin sona erdirilmesi gündeme getirildi. Bunlar arasında başkanlar
hariç, aradaki boşluğu 300’e tamamlamak kaydı ile yeniden seçilmeleri ön
görülüyor. Yargıtay daire sayılarının
azaltılacağı ön görülüyor.
Tabi önce bu tasarıda
keşke Yargıtay’ın da görüşleri alınmış olsaydı. Ben hatırlıyorum 2006-2007
yıllarında, 2005 yılından sonra bu bölge adliye mahkemeleri kuruluşu gündeme
gelince Yargıtay’da kapsamlı çalışmalar yapıldı. O kanun taslakları Yargıtay
Başkanlığında mevcuttur.
-Bu
önemli bir husus Yargıtay’a hiç görüş sorulmadı
Önemli tabi, Yargıtay’a
hiç görüş sorulmadı. Çünkü bu temel kanundur, temel kanunlarda da Yargıtay’dan
görüş sorulması lazım.
Ben fikir olarak
Yargıtay’ın küçültülmesine karşı değilim. Çünkü Yargıtay’ın büyütülmesine
karşıydım. 2011 yılında 2014 yılında 387
üyeye çıkarıldı önce daha sonra 516 üyeye çıkarıldı. O zaman da biz tepki koyan
ender kişilerdendik. Dolayısıyla Yargıtay küçültülmeli. Hakikaten böyle 516
üyeli, devasa hormonlu bir Yargıtay olur mu?
-Dünyada
bunun emsali var mı?
Çok azdır, olduğunu
tahmin etmiyorum. Tekrar ediyorum küçültülmeli ama bunun küçültülmesinin yolu
bu değil. Küçültülmenin yolunda ne olabilir objektif kriterlere göre kanun
koyar, kıdem dersin, yaş dersin, istek dersin yani bazı arkadaşlar kendi
istekleriyle taşraya gidebilirler. Ama siz hiç bunu almadan diyorsunuz ki ben
istediğimi yaparım.
Şimdi seçimleri de
etkilemeye çalışıyorlar. Ne diyorlar, seçimlerde üye sayısının hesabında salt
çoğunluk değil, boştan üyeliklerinin dikkate alınmayarak mevcut üyelerin salt
çoğunluğu deniliyor. Bu çok önemli. Çünkü mevcut üyelerin üyelikleri düştükten
sonra sayı düşüyor. Şu anda Yargıtay’ın
üye sayısı 475 civarında, 480’ler civarında. Dolayısıyla siz mevcutların salt
çoğunluğunu ararsanız eskiden olduğu gibi 259’u aramayacaksınız. Mevcudun
yarısının bir fazlasını alacaksınız. Çünkü Yargıtay’ın tam üye sayısı salt
çoğunluk sayısı 516’ın yarısının bir fazlası o da 259 eğer mevcut üye sayısını
alırsanız bu rakamı aşağıya çekersiniz ki bu da Anayasamızın 154.maddesinin 3
fıkrasında yer alan hükme açık aykırı. Orada üye tam sayısının salt çoğunluğu
diyor. Burada böyle bir şey fark etmiyor.
-Yani
tam olarak daire başkanları seçimleri nasıl olacak?
Diyelim ki 480 üye var,
480 üyenin yarısı kaç? 245, bu yasaya göre 246 üye ile seçebilecekler. Öbür
türlü 259 üye gerekiyordu kanuna göre. Yani şu an ki sistemde 259 üyenin oyunu
almayan Yargıtay’da daire başkanı olamaz. Bizim seçimlerimizde salt çoğunluk
esası bu. Şimdi bunu değiştirmek istiyorlar.
Diyorlar ki üyeler için
12 yıllık bir süre kısıtlaması getirelim. Bir kere seçelim ve bir daha da
seçilmesin.
“Atamaları
HSYK’nın yapması sakıncalı”
-Anayasa
Mahkemesi’nde olduğu gibi mi?
Anayasa Mahkemesindeki
olduğu gibi. Anayasa Mahkemesinin de düzenlemesi de böyle. Şimdi şunu da
söyleyeyim iyi bir hukukçu kolay yetişmiyor, yıllarca çalışmak lazım, sadece
fakülte mezunu olmakla sonrasında hakim ve savcılık yapmakla iyi bir hukukçu
olunmuyor. Aslında bazı ülkelerde var bu, belli sürelerle seçiliyor, daha sonra
yenileniyor. Yenilenmezse tekrar eski görevine geri dönüyor. Ama bunun için de
objektif kriterler lazım. Yani bunu HSYK’ya bırakmamak lazım. Bunu sadece hukuki
düşünen, objektif kriterleri baz alan kurumlar yapmalı. Yargıtay divanı mı
yapar, Yargıtay Başkanlar kurulu mu yapar bunu yapmak lazım. Tabi onların da
gerçekten çalışan, üreten, tarafsız olması lazım. Bu Yargıtay’a motivasyon
kazandırır, seçileceksiniz belli süreli sonra tekrar seçim imkanı olursa ne
olur, siz çalışırsınız. Halbuki 12 yılı koyarsanız ben bir kere seçileceğim,
nasıl olsa 12 yılım garanti denilebilir değil mi? Şimdiki sakıncayı düşünün,
şimdi ne diyorlar atıyorum 45 yaşında seçiliyor, 45 yaşından sonra 20 sene veya
son üyelerde 40 yaşında 42 yaşında kişiler seçildi. 20 sene burada kalacak
diyorlar motivasyonu kalmıyor. Bana göre, 6 yıllığına seçip, yeniden
seçilmesinin önünde bir engel koymazsanız, ikinci kere, üçüncü kere
seçebilirsiniz. Yargıtay’da birinci başkanı olmak için gereken 6 senelik bir
süre. Eskiden bu süre 8 seneydi, kendileri bunu 10 seneye çıkardılar. Yukarıda
bahsettiğim 6 kanun, 2 kararname değişikliği ile sürelerle devamlı oynandı.
Amaç neydi? Belli kişileri belli yerlere getirmek ya da belli kişileri tasfiye
ve ekarte etmekti. Şu an bunlar bitirildi ve başka yollara gitmeye
çalışıyorlar.
Tasarı da bir madde
var, en önemli madde de bu. Üyelikler düşecek, bu üyeliklerin düşmesinden
sonra seçimler yapılacak. Bunlar için de
belli süreler konulmuş, 5 gün deniliyor. Yargıtay yeni üyeleri beş gün
içerisinde belirlenecek. 5 günden sonra yeniden seçilen üyeler de Yargıtay
divanı, Yargıtay 1.Başkanlık Kurulu tarafından 10 gün içerisinde dairelere
dağıtılacak diyor. HSYK atamaları yapacak, sakıncalı halde o…
-Peki
kazanılmış haklar ne olacak, gözardı mı edilecek?
Kazanılmış hak kavramı
hukukta tartışmalı, olur mu olmaz mı o tartışmalı bir durum. Bunu kabul eden ve
etmeyen bilim adamları var. Ucu açık.
-AİHM’nin
Macaristan-Baka kararı vardı o emsal değil mi? O da Yargıtay Başkanıydı, yasa
ile başkanlığına son verildi…
O kararda Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi orada ihlal tespit etti. Üyeliklerin sıfırlanması hakikaten
büyük bir sakınca. 1960 ihtilalinden önce askeri darbeden önce Demokrat Parti
döneminde de bazı hakimler emekliye sevk edildi. Yargıda büyük sancılar oluştu.
Daha sonra 27 Mayıs 1960 tarihinden sonra da bazı yüksek mahkeme üyeleri emekli
edildi. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra da Danıştay’dan 21 üye Başkanlarda
dahil bunlar taşraya tayin edildi. Ancak bunların 6’sı hariç geri kalanları
gitmedi. O altısı da emeklilikleri dolmamıştı onlar gittiler.
Hakimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu (HSYK) Kanununda bir madde var. Kurul üyeliği biten hakimler üç
yer seçiyorlar, bu üç yerden birine atanıyorlar. Ama şimdi burada Yargıtay
üyeleri için bu imkan bile tanınmıyor. Kurul üyeleri üyelikleri sona erdiğinde
yeni görev için üç yer seçip bildiriyor, bu üç yerden birine tayin etmeye
mecburlar. Ancak burada yapılacak değişiklikle Yargıtay üyeleri birinci bölge
yapılan her yere gönderilebilir. Bunun böyle düzenlenmesi yerine HSYK
Kanunundaki gibi bir sınırlama konulamaz mıydı. “Seni alacağım ama tercih yap”
denilebilirdi. Hatta bence üç yer bile fazla, mesela ben desem ki İzmir istiyorum
bana İzmir’de bir hakimlik bulunamaz mıydı. Nasıl olsa başsavcılık da
yapılmayacak, sıfatlı bir görev verilmeyecek. Bunlar en azından teminat getirir. Ama dediğim gibi başında
söylediklerim de olduğu gibi, kıdem, yaş ve istek. Yoksa öyle eski yıllarda
seçilmiş emekliliğine çok az bir süre kalmış, atıyorum bu insanlar daha yeni
seçilmiş yaşı çok genç bu insanları da aynı kefeye koymamak lazım. Emeğe saygı
göstermek lazım.
Hatırlayın o HSYK’daki
operasyonları, çıkarılan kanunları AYM bunları çok ağır bir düzenleme ile iptal
etti. Orada aynen şunu söylüyor, “yapısal bir değişiklik söz konusu olmadığında
kamu görevlilerinin görevlerine kanuni düzenlemelerle son verilmesi hukuki
güvenlik ilkesinin ihlalidir” diyor. İhlal diyor.
-Tam
burada bir ekleme yaparsak yukarıda bahsettiğiniz Haşim Kılıç döneminde verilen
bir karar. Yeni başkan döneminde HSYK’da yasa ile görevine son verilen
müfettişler, genel sekreterin Anayasa Mahkemesine yaptıkları başvuru
“yetkisizlik” gerekçesi ile reddedildi. Bu çelişki değil mi?
Ona bir şey
diyemiyorum. Anayasa Mahkemesinin de işleyişini ve verdikleri kararları
tartışmak mümkün. Benimde Anayasa Mahkemesine çok sayıda başvurum var ve bana
göre kabul edilmesi gereken başvurular ama kabul edilmiyor. Genellikle de
Anayasa Mahkemesi hak ihlallerinde bence çok daha duyarlı olmalı. Kamuoyuna
malolan bazı olaylar ve kişiler için daha hassas davranılıyor. Ancak kamuoyunca
bilinmeyen kişiler için gereken hassasiyetin gösterildiği kanısında değilim.
Anayasa Mahkemesi konusunu daha sonra kapsamlı bir şekilde farklı bir zamanda
tartışabiliriz.
Yargıtay ile ilgili
yapılması planlanan kanun değişikliğinde bir madde daha var. HSYK’ya seçilen
Yargıtay üyelerinin görev sürelerinin bitmesine üç ay kala Yargıtay üyeliğine
seçilebilecekleri ya da seçilemeyecekleri söz konusu. Yani onların ki askıda
kalıyor. Görev süresinin bitmesine üç ay kalaya kadar askı devam ediyor. 3
sonra diyorlar ki sen Yargıtay’a geri dön veyahutta sen Yargıtay’a geri
dönmeyeceksin sen taşraya gideceksin diyorlar. Bu nedir, oradaki HSYK üyesini
baskı altında bırakmaktır. Bana uygun davranırsan, benim dediklerimi yaparsanız
biz sizi tekrar Yargıtay Danıştay üyesi seçeriz. Yok aksini yaparsanız sizi
taşraya gönderirim denilmek isteniyor.
Bunun dışında HSYK
üyelikleri için bu ayrımı koyarken Yüksek Seçim Kurulu Üyelikleri için hiçbir
şey koymuyor. Mesela şimdi Yargıtay’daki başkanlar, başkan vekilleri,
Cumhuriyet Başsavcısı, Başkan vekili için bunları istisna tutmuş. Aslında
aslolan üyeliktir. Bu ayrımı da yapmanın gereği yok. Diyor ki bunlar
seçilmişlerdir. Seçilmişler derken Yargıtay bunları başkan veya başkan vekili
seçti diyorlar. Peki, Yüksek Seçim Kurulu’na gidenleri de Yargıtay-Danıştay
seçmedi mi? Onları sona erdiriyorsun. Kanun kendi içerisinde büyük çelişkiler
barındırıyor.
Bir de meslek öncesi
eğitimden sonra sözlü sınav konulmuş. Büyük sakınca! Türkiye’de mülakat
denilince sözlü sınav denilince insanın aklına her türlü kuşku geliyor. Son
zamanlarda bu bana göre çok daha fazla arttı.
-Savcı
Menderes Arıcan benzer iddiaları gündeme getirmişti. Kızının yazılı sınavdan
yüksek puan almasına rağmen mülakatta elenmesi gibi olayları gündeme taşıdı.
Düşünün Akademide
Bakanlığın korkunç bir ağırlığı var. Bakanlık orada istediği kişiyi istediği
göreve getirebiliyor. İstediği kişiyi yönetim kurulu üyesi yapabiliyor. Ben
geçmişte HSYK üyesi iken yönetim kurulu seçimlerine girdim, ben kazanamadım.
Kazanmam da mümkün değildi. Çünkü bakanlık kendi hiyerarşik yapısı içerisinde
seçimlere giriyor, oy kullanıyorlar ve onların istediği kişiler seçiliyor.
Mümkün değil.
“Biz de hukuk siyasallaştı, siyaset hukukileşmedi”
-2010’da
yapılan HSYK kanunundaki değişiklik ile birlikte yine seçimlerde bakanlık
destekli listeler kazanıyor…
Aynı şekilde…
Şimdi siz kalkıp da
yazılı sınavdan sonra adaylar için meslek öncesi eğitimden sonra sözlü sınav
koyarsanız bence bu da büyük sakıncalar, sorunlar yaratabilecek düzeydedir.
Kısaca şuna da
değinelim, eskiden not fişleri vardı. Şimdi değerlendirme formu var. Bu olur.
Onun kaldırılması hataydı tekrar geri getirilmesi uygun ona hiçbir şey diyecek
halim yok. Ama özellikle bu sözlü sınavları yapacak olan komisyonlar, hakim
adaylarını seçen sınavları yapan mülakat heyetlerinin derhal değiştirilmesi
lazım. Çünkü bakanlık yapıyor bunları, bakanlığın istediği kişiler mesleğe
alınıyor.
Bakanlığın ağırlığı
akademide sınavlarda azaltılmalı, hatta bence ortadan kaldırılmalı. Bunun
yerine HSYK görev almalı ama gerçek bir HSYK olmalı. Danıştay’dan da
Yargıtay’dan da bunlar katılabilmeli. Bunları çok savundum dile getirdim.
-Siyaset
hukukun içerisinde olmamalı diyorsunuz…
Siyaset olmamalı. Biz de hukuk siyasallaştı, siyaset
hukukileşmedi. Hukukun içerisine siyaset girdiği zaman işte buyurun yargıya
olan güvenirlik yüzde yirmilerin altına düştü.
Tasarının 31,32 ve 33
maddeleri ile TCK’nun belirli bölümlerinde tamamlanan suçlara il merkezlerinde
bakılacağı ön görülüyor. Bir ilin ilçelerinde ağır ceza olsa bile artık oradaki
davalar, oradaki ağır ceza mahkemelerine açılmayacak il merkezinde ağır cezaya
açılacak. Soruşturmaları da o ilçe savcıları yapmayacak merkezde görevli
savcılar yürütecek.
“Özel
yetkili mahkemeler hortlatılıyor”
-Bir
nevi CMK 250.maddesi ile yetkili mahkemeler ve savcılıklar gibi mi?
Evet, özel yetkili
mahkemeler yeniden hortlatılıyor. Her il merkezinde bu sistem kurulacak,
Hakkari’de de Ankara’da da Yozğat’da da kurulacak.
-Peki,
il merkezinde diyelim ki 9 ağır ceza var, bunların herhangi biri mi bakacak
yoksa özel görevlendirilen ağır ceza mahkemeleri mi olacak?
Bunları da HSYK
belirliyor bakın, bir tane olabilir iki tane olabilir. 12.02.2015 tarihinde 224
sayıyla birinci dairenin bir kararı var. Ağır ceza mahkemelerinin görevlerine,
görev alanına giren bir kısım suçlarda ihtisaslaşmaya gidilmesine dair karar.
Bu karara göre de ne oluyor. İlçelerdeki bir takım suçlara il merkezindeki özel
yetkili mahkemeler bakacak. Bu adı konulmamış özel yetkili mahkemedir. CMK 250
ile yetkili mahkemelerden ne farkı var? Siz oradaki mahkemeleri belli üyelere
veremez misiniz? Böyle bir takım şeyler var.
-Hangi
suçlar için bu uygulamaya gidilecek?
TCK’nun 2 kitap 4
kısmının 4.5.6 bölümlerinde tanımlanan suçlar diyor. Terörle mücadele kapsamına
giren suçlar. Bunlar nedir? Kamuoyunun bildiği olaylar son yapılan paralel
olayları, terör örgütü soruşturmaları gibi.
Yani şöyle açıklayayım il merkezinde beş ağır ceza mahkemesi var ise
normal tevziye girmeyecek. Bu işle görevlendirilen bir mahkeme varsa ona, üç
mahkeme varsa onlar arasında belirlenen de görülecek.
“Türkiye
ileride büyük tazminatlara mahkum olacak”
-Bir
de kayyımlarla ilgili madde var
Bu kayyım tayin
edileceklerle ilgili suçları genişletiyorlardı. Ancak Adalet Komisyonundan da o
maddeleri geri çekmişler, bu kayyım olayı da Türkiye’de büyük eleştiri konusu
oluyor. Bakıyorsunuz, bir gazeteye ya da bir yayın organına el koyuyorlar o
yayın organı ertesi gün iktidar yandaşı oluyor. Bu nasıl iştir. Hukuki
görünmüyor. İleride göreceksiniz Türkiye
bu yüzden büyük tazminatlara mahkum olacak.
Bu söylediklerim
Yargıtay kanunu ile ilgili. Bunlar Danıştay üyelikleri için de geçerli. Çünkü
aynı maddeler, mesela Danıştay ile ilgili 1,2,8 maddelerle Yargıtay ile ilgili
19,20,16,17,18,24 maddeler aynı. İçerikleri aynı. Onu tekrarlamanın yeniden
yorumlamanın anlamı yok.
Bu arada yasada bazı
teknik kurallar var. Bunlar olumlu. Mesela ne diyor, Yargıtay içtihat mahkemesi
statüsüne kavuşacak, dolayısıyla artık içtihat merci olarak görev yapacak,
verilen kararları hukuka uygunluk yönüyle inceleyecek. Maddi olayları artık sübut
yönünden incelemeyecek. Bunlar doğru bunlara hiçbir şey diyecek halim yok.
“Son
derece sessiziz. Niye çünkü korku dağları sarmış”
-Disiplin
soruşturmalarına bu nasıl yansıyacak?
Tasarıda, yüksek
mahkeme üyeleri ile birinci derece hakim ve savcılar arasında statü yönünden
fark yoktur diyor. Yargıtay üyesi yüce divanda yargılanıyor, onlar sınıfına
göre derecesine göre ilk derece mahkemelerinde veya Yargıtay’da yargılanıyor.
Başka bir yönü ise onlar hakimler ve savcılar kanununa tabi, Yargıtay ve Danıştay
üyeleri kendi ilgili mevzuatlarına tabi. Onların statüleri farklı,
Yargıtay-Danıştay üyelerinin statüleri farklı, disiplin soruşturmaları farklı.
Bir kere atanmaları yok. Yani bir statü farklılığı var, ayrıca diyorlar ki hiç
fark yok. Hayır efendim Anayasamızın 68 ve 74.maddelerinde de yazıyor. Yüksek yargı mensupları diyor, demek ki
normal hakim ve savcılar ile yüksek yargı mensupları diyor bu bir ayrım koymuş.
Siz şimdi bu statüyü geri getiriyorsunuz. Disiplin soruşturmasında Yargıtay’da 1.Başkanlık
kurulu birisine görev veriyor, daha sonra disiplin kurulları oluşturuluyor,
onlar kura ile seçiliyor. Halbuki öbür tarafta HSYK bunu nasıl yapıyor,
müfettişler vasıtasıyla yaptırıyor. Çok büyük farklar var.
Mahkemelerin
bağımsızlığı ve hakimlik savcılık teminatı ilkeleri yok ediliyor.
Siz Yargıtay üyelerini atama yoluna giderseniz bunu da HSYK’ya bırakırsanız
burada hiçbir teminat olmaz. Daha doğrusu burada hukuki güvenlik ilkesi de
ihlal edilimiş oluyor. Hakim ve savcıları bu yetkilerin, teminatların
verilmesinin nedeni ne? Vatandaşların daha iyi bir hukuk düzeninde
yargılanmalarını sağlamak. Siz şimdi bu güvenliği yok ederseniz vatandaşın da
hukuk güvenliği kalmaz.
Bunların tasarı ile
ilgili genel olarak söyleyebileceklerimiz bunun dışında sık sık kanun
değişikliği yaparsanız ne oldunuz siz? Kanun koyucu her şeye kadir bir konuma
geldi. Carl Schmitt diye bir hukukçu var. “Kanun koyucu tanrısal bir güç
kazanmıştır bugün” diyor. Tanrı her şeye kadirdir. Ama bizim gibi ülkelerde de
kanunun koyucu her şeye kadir. Dediğim gibi 6 defa kanun değiştirdiniz siz. 3
ay sonra bir daha değiştirirsiniz. 2 sene sonra bir daha değiştirirsiniz. Sık
sık değiştirirsiniz. Bu doğru mu,
elbette doğru değil. Kuvvetler ayrılığı ilkesi ihlal edilmiyor mu ediliyor.
Anayasamızdaki eşitlik ilkesi ihlal edilmiyor mu ediliyor. Hukuk devleti ihlal
ediliyor mu ediliyor. Yargı yetkisinin bağımsız mahkemelerce kullanılacağına
ilişkin 9.madde ihlal edilmiyor mu ediliyor. Hukuk adaletsizliğin aracı
olabilir mi? Hukuk ne için var, iyi ve güzel için var. Burada hepimize görev
düşüyor. Ama maalesef son derece sessiziz. Niye çünkü korku dağları sarmış.
“Kanunlara
uymak her vatandaşın görevi. Uymayan vatandaşa devlet yaptırımını uyguluyor.
Peki devlet hukuka uymazsa ne yapacağız”
-Neden
kaynaklanıyor bu korku?
Korku dağları sarmış
çünkü herkesin başına gelen belli. Akademisyenler bir bildiri yayınlıyor,
tutuklanıyor. Bir gazete nöbetçi müdürlük yapacağım ben diyenler tutuklanıyor. İnsanlar
artık tutuklanıyor. Bu konuda bana göre en büyük görev bana göre Yargıtay
Başkanlığına düşüyor. Yargıtay Başkanlığı da bu konuda gereken inisiyatifi
almak zorundadır.
Kanunlara
uymak her vatandaşın görevi. Uymayan vatandaşa devlet yaptırımını uyguluyor.
Peki devlet hukuka uymazsa ne yapacağız. Sorun burada.
Devlette kanunu yaparken hukuka uymak zorundadır. Yani iyi kanun, haklı kanun
yapmak zorunda. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de bunun için kuruldu. Çünkü
devlet her şeye kadir. Yani devletin şerrinden vatandaşı korumak için insan
hakları mahkemesi kuruldu. Bizdeki bireysel başvuru bunun için kabul edildi.
Siz bunları yok ederseniz, Anayasamızın 90.maddesi ile milletler arası
sözleşmelerde kanun hükmünde sayılmıyor mu? Öncelikle bunların uygulanması
gerekmiyor mu? İşte hukukçular burada devreye girmeli. Artık uluslararası
sözleşmelerde yazılı metinler esas alınmalı ve buna göre de bazı düzenlemeler
yapılmalı.
-Siz
devletin şerrinden vatandaşı korumak için insan hakları mahkemesi kuruldu
dediniz. Mevcut HSYK’nın üyelerinin çoğunluğunun da içerisinde olduğu Yargıda
Birlik Derneği, geçtiğimiz günlerde Mardin’de bir etkinlikte açıklama yaptı.
“Terörle mücadelede devletin yanındayız” dediler. Hakim savcının terörle
mücadele görevi var mı? Hakim savcının suçu tespit etme görevi var. Ayrıca devletin
taraf olduğu onca dosya varken, böyle bir açıklama bu kişilerin tarafsızlığına
gölge düşürmüyor mu?
Mevcut HSYK çok
eleştiriliyor. Ben de eski bir HSYK üyesiyim. Bu eleştirilerden haklı olanları
da var. HSYK’nın kendisini bu eleştirilerden sıyırması lazım. Tarafsız,
objektif olması lazım. Biraz önce verdiğiniz örnekte olduğu gibi “ben tarafım”
diyen bir HSYK üyeliği ya da yargıçlık hoş bir şey değil. Hakim görüşünü açıklamaz. Kendine saklar, bunu ortaya atmaz. Hakimler
neden konuşmamalı diyoruz, kararları konuşmalı diyoruz. Hakimin fikri yok
mudur, hakim bir ağaç, bitki değil. Onun da fikri var. Fakat fikrini kendine
saklamalı. Tarafsız olmalı.
2010’dan sonra yargı
üzerindeki müdahaleler arttı. Kanun yoluyla bunlar yapılmaya çalışıldı. Biz o zaman birçok olaya karşı çıktık. Kozmik
odaya girilmesi ile ilgili ilk karşı çıkan bizdik. CMK 125.maddesine göre
giremezsiniz, oraya ancak kovuşturma aşamasında girebilirsiniz dedik. Ben
bildiri yayınladım. Ne oldu hedef oldum. Başıma neler geldi, itibarsızlaştırma
çabalarına gidildi. Kozmik oda aklandı benim itibarsızlaştırılmam ne oldu? Ne
olacak? Aldatıldık demekle bu işin içerisinden sıyrılmak mümkün mü?
Kanun yaparken asıl
amaç hukuk ve ahlaktır. Biraz önce söylediğim gibi devlette bunlara uymak
zorundadır. Bunlara TBMM’de, HSYK’da, Yargıtay’da uyacak. Herkes uyacak. Eğer uymuyorsanız sonu çok
vahimdir. İnanın çok vahimdir. Hukuk gelir bir gün yakalar sizi, ülkeniz
itibarsızlaştırılır. Hatta ve hatta daha ileri gideyim dış müdahalelere bile
maruz kalabilirsiniz.
“17-25
ve Deniz Feneri kuşku bırakmayacak şekilde soruşturulmadı, savcılar
değiştirildi”
-17-25
Aralık yolsuzluk dosyalarının Türkiye’de kapatılması bunun akabinde Reza
Zarrab’ın Amerika’da tutuklanması, Deniz Feneri e.V davasının Türkiye’de
aklanması ve buna Almanların itiraz etmesi gibi olaylarda yaşandı. Biraz önce bahsettiğiniz
“Hukuk gelir birgün yakalar” sizi sözünüze bunlar da örnek olabilir mi?
Deniz Feneri olayını
Türkiye’de kuşku bırakmayacak şekilde soruşturabildik mi? Yapabildik mi? Niye
yapamıyoruz, Reza Zarrab olayını niye soruşturmadık. Tam soruşturamadık. Hemen
savcılar değiştirildi. Şimdi şu var, kanunlar iyi, güzel, faydalı, adil ve eşit
olanı sağlamalı ve sürdürmeyi amaçlamalıdır. Bunları sağlayamıyorsanız, bunlar
sorgulanmalıdır.
Bunun dışında tasarı
ile yüksek mahkemeler Yargıtay ve
Danıştay Anayasal bir kurum olmaktan çıkartılıyor. Çağdaş standartlardan
aşağıya çekiliyor. Seçimlerde yeniden üç yüz üye seçilecek başkanlar
düştükten sonra 250 civarında üye seçilecek.
Bunlar da büyük eleştirilere konu olacak. Çünkü HSYK’nın şu andaki tavrı
ve tutumu ile ne derece objektif olabilir, bu konuyu da zaman gösterecek.
-Böyle
bir yasaya neden ihtiyaç duyuldu?
Amaç yargıyı ele
geçirmekti.
-Yargıyı
ele geçiremediler mi ki?
Geçirdiler. Şimdi
görüyorlar, 516 üyeli Yargıtay olmaz. Onlar da yanlışlarını görüyorlar. Ama şu
da var yanlışı yanlış yapanlar düzeltemez.
İki yanlışta bir doğru yapmaz. Objektif kriterler koyar Yargıtay’ı
küçültürsünüz itirazım yok ama objektif kriter koymadan ben bunu böyle yaparım
derseniz bunların pek de uygun olacağı kanısında değilim.
-Bunun
dışında iktidar çok kısa bir zaman önce yaptığı değişiklik ile hakim ve
savcıların bugün yargılandıkları 16.Ceza Dairesini doğal hakimlik ilkesi ile
bağdaşmayacak bir şekilde dizayn etti. Yine rüşvet ve hakaret suçlarına bakacak
dairelerde yapılan yasa ile getirilen üyelerden oluşturuldu.
Aslında bunları
tartışmak lazım. Ben ne diyorum vatandaş kanuna uymak zorundaysa devlette
hukuka uymak zorundadır. Yapılan kanunların hukuka uygun olması gerekir. Son
zamanlarda Türkiye’de çok meşhur olan bir şahıs var. Gustav Radbruch Alman,
eski Adalet Bakanı Naziler döneminden evvel onun görüşleri bugün Türkiye’de çok
tartışıyor. Radbruch formülleri, kanunları var. Kanun ne diyor “Hakimler dik ve cesur olmalıdır”
diyor. Dolayısıyla hukuka uygun olan insan haklarına uygun olan temel hak ve
özgürlüklere uygun olan kanunları uygula diyor. Çıkarılan kanunlar hukuka uygunsa, adalete
hizmet ediyorsa hukukun birleşenlerindendir. Devlet kötülüğü engellemelidir. Engelleyemiyorsa orada sistem demokrasi
değildir.
-Son
olarak siz eski HSYK üyesisiniz, sizin döneminizde açığa alma, tutuklama
uygulandı mı? Ya da yapılan disiplin soruşturmalarına ilişkin gizli kalması
gereken müfettiş raporları kuruldan önce gazetelere yansıdı mı? Kurul
içerisinden bu soruşturmalara ilişkin açıklama yapan üyeler, başkan vekilleri
oldu mu? Ya da soruşturmacı olarak görevlendirilen müfettiş, şunlar hain bunlar
bilmem ne, mücadele etmeliyiz söylemlerinde bulundu mu? Şu an bunlar yaşanıyor
bu doğru mu?
Ben HSYK üyeliği
yaptığım gibi Adalet Müfettişliği de yaptım. Dolayısıyla bu işleri biliyorum.
Gerçekten söylüyorum. Bu tip soruşturmalar çok özenli ve dikkatli yapılmalı,
belli amaçlı veya belli görüşlere mensup
kişiler bu soruşturmalarda görevlendirilmemeli. Aynı şekilde HSYK’da bu
soruşturmalarda son derece itidalli davranmalı, belli görüş ve fikirlere adapte
olmadan insanları peşinen suçlamadan , dosyaları gerçekten incelemeli. Deliller
tam toplanmalı, usulsüz delil olmamalı. Ben soruşturmaların mahiyetini
bilmiyorum. Ben çok soruşturma yaptım ama bunlar dışarı yansımadı.
Yansıtılmazdı ve bunlar gizli tutulurdu. Dosya HSYK verildikten sonra da
disiplin soruşturmasına uğrayanların da bazı hakları vardır. O haklar
kapsamında ilgili evrakların tamamını alabilmelidirler. Ne ile suçlandıklarını
bilmeleri gerekir. Bakın bunlar hep hak ihlali olarak dönecek. Özenli
davranılmak zorunda. Bizim dönemimizde de açığa alma oldu ancak bu sayıda
değil, çok azdı ve orada rüşvet alma gibi olaylardan açığa alma yapıldı.
Genellikle menfaat temininden oluyordu. Adalet bir çiçeğe benzer. Narindir, o
çiçeği koparabilirsiniz, yaprağını yolabilirsiniz ama o çiçeği yaprağı geri
getirmeniz yıllar alabilir. Türkiye’de adalet çok zedelendi.