Gazetecilik militanlaşmak mı?




Gazetecilik derken muhabirler, habercileri bu şekilde tanımlıyorum. Yoksa Türkiye'de bir gazete binasında çay içmeye gidene de sosyal medyadan paylaşımlar yapanlara da "gazeteci" denilebiliyor. Köşe yazarlarına da "gazeteci" demiyorum zira onların yaptığı farklı bir iş, haber ya da olay  "analizi" ya da "yorumculuk", "yazarlık."

Muhabirler ise gerçek anlamda gazetecilik yapan kesim. Haberi yerinden, yaşayarak, gözlemleyerek yazan bu işin mutfağında mesai harcayan insanlar. Bu bakımdan "gazetecilik" ve "gazeteciler" derken muhabirler üzerinden "militanlaşma" kısmını açıklamak gerekecek. 

Türkiye'de gazetecilik, akademilerde genelde doğru öğretilip, uygulamada sınıfta kalıyor. Sistem sizi farkında olmadan militanlaştırıyor. Yaptığınız haberin "öznesi", "savcısı", "polisi", "siyasi figürü" ya da daha önce hiç bağınız olmayan bir görüşün mensubuna dönüştürebiliyor. 

Gazetecilik mesleğini öğrenmeye çalışan biri olarak son dönemde kendimi sorguluyorum ve dışarıdan gazetecileri gözlemliyorum. 
Gazetecilik ve yargıçlık mesleği ana hatları ile aynı amacı, aynı ilkeleri gözetiyor; "Kamu yararı", "tarafsızlık", "can acıtacak olsa da gerçeğe en yakın olanı ortaya çıkarmaya çalışmak." Hakim nasıl kararları ile konuşuyorsa, gazeteciler de haberleri ile konuşmalı. Hakim baktığı davanın hem savcısı, hem sanığı hem de avukatına dönüşemezse, gazeteci de yazdığı haberin öznesine, polisine, savcısına, sözcüsüne ya da siyasi figürüne dönüşmemeli. Biz bunu ne o yerden yere vurduğumuz yargıda ne de gazetecilikte başaramadık. Türkiye'de yargıçlar baktıkları dosyalarda kararı önden verdiklerine dair açıklamalar yapıyor. 

Siyasi argümanlarla konuşabiliyorlar ya da kararın doğru olduğuna insanları ikna etmeye çalışıyorlar. Bunları yaparken meslekleri ve inandırıcılıkları, tarafsızlıkları kayboluyor. Bizler de yaptığımız haberlerle yetinmeyip, ona dair yorumlar benzer çıkışlar yapabiliyoruz. Özellikle son dönemde sosyal medya kullanımı ile birlikte adeta gazeteciden çok olayların bir tarafı, taraftarı gibi görüntüler veriyoruz. Hükümeti destekleyenler "yandaş" olarak ortak bir isimle anılmaya başlanırken, muhalifler de kendi içlerinde "Kürt muhalif gazeteci", "solcu muhalif", "sosyal demokrat", "MHP`li ve ya CHP`li", "cemaatçi", "liberal" vs diye binlerce sınıfa ayrılabiliyor. Ya da yazdıkları nedeniyle öyle oldukları düşünülebiliyor. Mesleği, önüne eklenen sıfatla anılıyor. Oysa gazeteci her kesme yakın, her kesime uzak bir görüntü vermeli. Gazetecilik dışında başka bir sıfatı isminin önüne ekletmemek için çabalamalı. Toplumun her kesiminin ona bir haber verirken, tereddüt etmemesi gerekir. Bunu şöyle izah edeyim. Mesela herhangi bir görüşe sahip bir kişi mağduriyet yaşadığında ya da habere konu olabilecek bir olaya tanıklık ettiğinde, sosyal medya paylaşımları ile kafasında şekillenen ve kendisine yakın olarak tanımladığı bir gazetecinin kapısını çalmayı tercih ediyor. Oysa bizim insanların kafasında böyle bir imaj çizmememiz gerekiyor. Gazetecilerin o kapının her kesime açık olduğunu göstermesi yani toplumu bu tutumları ile tarafsızlığına ikna etmesi ve kendisini militan ya da bir gruba angaje gibi göstermemesi gerekiyor. 

Nasıl ki bir yargıç karar verirken "tarafsız olmalı", "toplum baskısına direnmeli" ise gazeteciler de aynı şekilde tarafsızlığını korumalıdır diye düşünüyorum. Katılmayanlar olabilir fakat ben kendi adıma bu mesleği doğru yapamadigimi düşünüyorum. Şu andaki tüm gazetecilerin de bu hataya düştüğünü gözlemliyorum.  Bizim yaptığımız hataların başında sosyal medyada çok fazla yorum yaparak, halkı ikna etme çabası geliyor. Oysa bizim işimiz haberi yapmak. Habere dair karşıt görüşlere de yer vermek. Bu yorumları yazarlar, siyasetçiler yapabilir fakat biz habercilerin bunlardan arınması gerekiyor. Bizim yapmamız gereken haberi yapıp, yorumu kamuya ve yorumculara bırakmak. Fakat biz bununla yetinmiyoruz. İkna çabaları içine giriyoruz. AKP`li diye adlandırılan da muhalif sınıflara ayrılanlar da hepimiz aynı hatayı yapıyoruz.

Çoktandır bunun muhasebesini yapıyorum.  Üniversitede BBC'de yıllarca Ortadoğu masasında görev alan bir hocam derste şunu söylemişti: "gazeteci acı varsa onun resmini çizmeli, onu yorumlamamalı. Zaten acının resmî ortadadır. Gören görür. Siz ajite edecek yorumlar yapıyorsanız artık gazetecilik dilinin dışına çıkmışsınız demektir. Acının resmî tek ve anlaşılırdır, haberler düz ve olduğu gibi yazılmalıdır." Hastanede yeni Doğum yapan bir kadının gözaltına alınmasının görüntüsü ve bilgisi haber olarak yapıldığında aslında acının resmidir. Anlayan anlayacaktır. Ya da Sur'un yıkılması, sokağa çıkma yasaklarından dolayı yerlerde günlerce kalan cenazeler, cesetleri buzdolabında bekletilen insanlar, çocuklar. Biz bunların haberini yaparken aslında haberimizle konuşuyoruz. İkna etmek, ya da bunun dram olduğunu ispat etmek için ekstra bir gayrete girmemiz gerekmiyor. Bunun muhatapları siyasiler, yorumcular, STK'lar ya da hukukçular ve buna itiraz edilmesi gerektiği bilincine sahip okurlardır. 

Haberi yapıp, paylaşmak dışında binlerce yorum yazıyoruz. Fakat mevcut sistem bize bunu yaptırıyor. Çünkü herkes aynı tavrı takınınca bunu normal görmeye başlıyoruz. Oysa haberi yeni bir haberle destekleyebilir ya da sorgulanan kısımlarını, karşıt görüşleri de haber yaparak objektif olabiliriz. 

Haberci haberi ile konuşmalı, üzerine haberde eklemediği yorumu sosyal medyada ekleyerek, tarafsızlık ve objektifliğini yitirmemeli.  Ben bunu başaramadığımı düşünüyorum. Ama bu konuda binlerce gazetecinin de sınıfta kaldığını söyleyebilirim. 

Mehmet Ali Birand bugün hayatta olsaydı, kapısını aynı anda AKP`lisi, CHP'lisi, HDP`lisi, cemaatçisi, Kürdü her kesimden insan çalabilirdi. Çünkü insanların onun hepsini yazabileceği konusunda kafasında bir soru işareti yoktu. Onun da hataları olmuştur fakat bunları da söylemekten yüzleşmekten kaçınmadı. Hatalarla öğrenir insan ve hatanın neresinden dönersen kardır. Bir işte "ben oldum" dediğin anda bitersin. Henüz vakit varken ve öğrenmenin sonu da yokken, hataları bir yana bırakıp, temiz bir sayfa açmak gerekir. Kendi adıma artık haberler dışında yorumlara girmeme kararı aldım. Onu yapması gerekenler belli. Gazeteciler ya da gazetecilik adayı olarak bizler sicilimizi sorgulamalıyız, yeni bir sayfa açarak daha doğru bu işi nasıl yaparız ona yoğunlaşıp, önümüze bakmalıyız. Ya da bu durumdan sıyrılamıyorsak, muhabirliği bir yana bırakıp, yorumculuğa yazarlığa başlamalıyız. Kapının önünde bekleyenlerin kafasında soru işareti bırakmamalıyız. Bizleri militanlaştırmak isteyen bu sistemin dışında kalıp, gerçekte mesleği yapılması gerektiği gibi yapmaya çabalamalıyız.

Popüler Yayınlar