İnsan kendi cehennemini kendisi yaratır/yarattırır!


Edebiyat biraz da efkarlandırma sanatıdır insanı... insan bazen başkasının efkarında efkar dağıtmak için, bazen unutmak bazen de tutunmak için okur. Okumak ilaç gibidir. İyi edemeyeceği hiç bir yara yoktur.  İnsanlar sadece bir coğrafyada ya da bir dönemde acı çekmemiş. İnsanın varoluşundan itibaren cennetten kovulma ile başlar acılar... Kardeşin kardeşi öldürmesi ile devam eder. 

Birilerinin görevi acı çektirmektir, diğerlerinin görevi katlanmak, sabretmek ve üzülmek diye öğretilmiş!

Ben acı çekenlerden olmayı reddediyorum, acı gibi gelen olaylara katlanmayı da bu öğretileri de...

Yaşamak ve mutlu olmak için hep bir neden var...

Okuyarak sararsınız yaralarınızı, dünyada başına kötü olaylar gelen ilk siz değilsiniz? "Kötü olay" olduğu da henüz belli bile değilken üstelik, iyilerin başına kötü olay gelmez! Kötü gibi görünür sadece her şey! Sonunda hep kötü sanılanın olaylar iyi ve beklenmedik bir netice ile sonuçlanır... Acıyı reddetmek lazım belki de biraz haz almasını bilmek... kavgayı severim ben, kavgasız gürültüsüz hazır gelen bir mutluluğu da istemem! Güzel ve kıymetli kılan emek ve mücadele ile kazanılanıdır çünkü. 

Biri üzerime geldikçe gaza gelirim. Üzüntü vermek istedikleri sürece de daha güçlenir ve daha da asılırım amacıma, ideallerime, ilkelerime. 

Mutsuz etmek isteyenler hep olacak...  ama onların mutsuzluğuna ortak olmak kaybetmek demektir. Yaptığının doğru olduğuna inandığın sürece hem mutluluk gelir hem de hakkın teslim edilir...

Okuyun... durmadan okuyun. Çok uyumayın, uyku hayatın israfıdır. Uyku arasında da açın bir şeyler okuyun.

Kendinize acı olarak biçtiğiniz dertlerin bin beterinin yaşandığını göreceksiniz! O dertleri çekenlerin ve çektirenlerin sonlarını öğrendikçe büyüleneceksiniz.

Tüm Fransa'nın hain ilan ettiği "Dreyfus'u savunmaya karar verdiğinde Emile Zola, başına gelecekleri önceden kabul etmişti. Bu yüzden ne yargılanmak, ne de hapse girmemek için ülkesinden gitmek ağrına gitmedi. Nihayetinde hem onun hem Dreyfus'un hakkı teslim edildi.

Şikayet edip, acı olarak gördükleriniz sizi yanıltabilir. Hayalleriniz belki de tam bitti dediğiniz, ümitsiz olduğunuz anda ya da sonrasında gerçekleşecektir...

Mesela;

Babasını bir otorite olarak gören, hayatı boyunca bunla kavgasını bitiremeyen Kafka nereden bilecekti, babasına yazdıklarının, imkansız aşklarının onu bir efsaneye dönüştüreceğini? Bilse şikayet eder miydi? 

Ya da "Cehennem hakkında ne bilebilirsen benim hakkımda da ancak o kadarını bilebilirsin" dediğinde başkalarına cennet olacağını...

Dostoyevski Petersburg meydanında idamı beklerken son anda sürgüne gönderileceğini öğrendiğinde bu çile bitmez diye düşünüp, yazmaktan vazgeçse o eşsiz eserlerinden bizi mahrum bırakıp mutsuz edecekti. Nesiller boyu hikayesinin anlatılacağını, kitaplarının dünya literatüründe yer alacağını bilse belki daha çok üretirdi...


Döneminin en cesur kadın yazarlarından Virginia Woolf "kendine ait bir oda"ya çekilip, mutsuz olduğu hissine kapılıp intiharı seçerken, geride benim gibi kendisine saplantılı bir aşkla bağlı hayranlar bırakacağını düşündü mü?


McCarty döneminde herkes kominist diye yaftalayıp acı çekerken, onlara yapılan haksızlığı açıkça dile getirip yayınlar yapan Edward Murrow göze almasaydı hedef olmayı adına filmler çekilip, ölümsüzleşebilir miydi?

Küçücük bedeni parçalanan Ceylan Önkol'u düşünün, 30 yılı aşkın süre zindanlarda dışarıda yılmadan mücadele veren Gandi'yi...  güneydoğu da Doğu da buzdolabında evlatlarını bekletmek zorunda kalan anneleri...

Her zorluk karşısında "Enseyi karartmayalım" diyen, işkencelere, yasaklara, yargılamalara maruz bırakılan Çetin Altan'ı ve bıraktığı cesur ve dimdik duran oğullarını... 

Sabahattin Ali'yi, Nazım'ı, Ahmet Arif'i, Ahmet Kaya'yı...



Sokrates ve Platon'u...


Hitler'in insanları gaz odalarına attırdığı dönemde "orada askerlik yapmak istemiyoruz, çünkü ne olduğunu çok iyi biliyoruz" diyerek intihar eden iki Alman genci...

Suriye'de, Afganistan'da, Pakistan'da ölen çocukları, paramparça olanları düşünün...

Ve binlercesini...

Acı diye şikayet edip durmayın! İnsan kendi cehennemini kendisi yaratır/yarattırır! Buna fırsat vermeyin! Mutsuzluk da şikayette bulaşıcı bir hastalık gibidir! Bir kez girdi mi bir daha bırakmaz. Bugün acı gelenden daha basit bir şey gelse de başınıza hastalık hastasına döner yine acı ve şikayet için neden bulursunuz!

Yaşayın! Yaşamak için okuyun. Okumak iyi geliyor. Efkarınızı başkalarının efkarı ile dağıtın... kötülerle kavga etmekten korkmayın bu insanı mutsuz yapmaz! Güçlendirir... 

Mutsuzluk için sebep aramayı bırakıp, mutluluk için sebep aramaya başladığınızda güçlendiğimizi göreceksiniz.

Bayramlarınızı kutlayın, sevdiklerinizi güçsüz ve aciz bir şekilde mutlu edemezsiniz... Yaşamaktan vazgeçmeyin...

Unutmayın haklı olmak başlı başına mutlu ve güçlü olma nedenidir! Şikayet etmek, acı demekse haksızlığı önden kabul...

"Ne zaman bitecek bu acılar" diye sormaktan vazgeçin, insan indandığı doğruyu savunurken başıma bir şey gelirse vazgeçerim deme lüksünü reddetmiştir en başında; Bitmeyeceğini bilseydiniz haklı olduğunuzu savunmaktan vaz mı geçecektiniz? 

Kaldı ki bitecek, zalimlerin sonlarının nasıl olduğu belli. Rahatlamak için okuyun... Zamanı ve geleceği kimseye sormayacaksınız o zaman...

üzülmek için erken fakat mutlu olmak için geç değil...

İyi bayramlar

Popüler Yayınlar