Kalay ustası: Meslek sahibi olmak, servet sahibi olmaktan iyidir


Ankara Altındağ’da Ankara Kalesi’nin bulunduğu bölgede birçok eski bina restore edildi, sokaklar eski tarihi dokusuna kavuşurken, zaman tünelinde yolculuk hissi veren caddelerde zamana yenilmek üzere olan meslekleri icra eden ustalar kuytu köşelerde, metruk yapılarda faaliyetlerini sürdürüyor. Ankara’da eski bakır kapların tamiri ve parlatması ile uğraşan işinin erbabı dört kalay ustadan biri olan Hüseyin Kaya, bu tarihi binaların arasına gömülmüş, eski bir dükkanda mesleğini yapıyor.



(Hüseyin Kaya)

Hüseyin Usta ile birlikte aynı dükkanda çalışan bir başka usta da 63 yaşındaki Tuncer Koşar. İki usta artık kalaycılığın bitmek üzere olan meslekler arasında olduğunu ve çırak gelmediğini belirterek, birlikte zamana inat bakırları güzelleştirmeye, parlatmaya devam ederek, geçimlerini sürdürüyorlar.

(Tuncer Koşar)

Hüseyin Kaya, 65 yaşında Yozgatlı. Çobanlık yapan babasının onu Kalay ustalarının yanına çıkarak olarak vermesiyle bu meslekle tanışmış, 7 sene çıraklık yapmış.




Bir çay ısmarladıktan sonra Hüseyin Usta, mesleği ve hayatı ile ilgili hikayesini anlatmaya başladı:


“7 sene çıraklık yaptım. Kalaycılığı öğrenene kadar dört usta değiştirdim. Hepsi işinin ehliydi. Ateşle para kazanıyoruz. Yaptığım işin çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Közlerin içerisinde gezdirdiğim ellerimle, alın terimle paramı kazanıyorum. Bizimki kaybolmaya yüz tutmuş meslekler arasında. Eskiden bakır çok kullanılıyordu o yüzden kazanç daha fazlaydı. Şu an çalıştığım bu dükkan kira, kimi zaman az iş gelse de çok iş olduğu günle o açığı kapatarak, adeta freni bozuk araba gibi götürüyoruz, bu işi.


“Meslek sahibi olmak, servet sahibi olmaktan iyidir”

Meslek sahibi olmak, servet sahibi olmaktan iyidir. Mesleğin varsa aç kalmazsın. Ben bu gördüğünüz kapkara ellerimi, Koç’un servetine değişmem. Nerede olsa geçimimi sağlarım. Bakın Arapların servetlerini tüm dünya konuşuyor, ancak bir ülkede servetten önemli olan sanat erbabı olmaktır ve sanat bir deryadır. Biliyorum, öğrendim diyemezsiniz. Hep öğrenecek yeni bir şey vardır. Ve benim yaptığım kayalcılık işinin ilginç bir yanı vardır. Kalay pisliği kabul etmez. Kirlenmez. Ülkede servetlerine servet katanlardan çok vasıflı insanların olması gerekir. Ben bunu sadece meslek değil, aynı zamanda sanat olarak görüyorum. Bu bir sanat ve ben de kendisini geliştirmek isteyen sanatçıyım.



“Zor kazandım ama sanatla, emekle kazandım. Bizim ülkemizde en kolay harcanan şeyle yani: İşçinin emeği ile.”


“Hayatımı ben bu meslekle kazandım. Eşimle görücü usulü evlendik, kendisi ünlü bir yönetmenin çocuğuna bakıyordu. Bir yakınımız aracı oldu. Evlendik, kıskanç bir insandım ama bana her koşulda katlandı, fedakarlık etti. Ben de onu çok sevdim. Üç çocuğumuzu bu meslekle okuttum. Gerçekten alın teri dökerek, emek vererek, belki kıt kanaatti, ama helal paraydı. Çocuklarım hepsi üniversite mezunu. İşinde gücündeler. Eşim bu süreçte kuvvet komutanların da çocuklarına baktı bana destek çıktı. Evliliğimizin 40.yılındayız. Karı-koca omuz omuza vererek yetiştirdik çocuklarımızı. Hepsi okudu biz baş başa kaldık, ama annelik babalık görevimizi de layıkıyla yerine getirdik. Samimi söylüyorum. Hayatta fazlasında gözüm olmadı, ne kazandıysam ona razı oldum. Zor kazandım ama sanatla, emekle kazandım. Bizim ülkemizde en kolay harcanan şeyle yani: İşçinin emeği ile.”


“3 aylıkken yetimhaneye bırakılmışım”


Hüseyin Usta, anlatmaya devam ederken, söze yanında onun gibi emekçi olarak bu mesleği yapan Tuncer Ustabaşladı anlatmaya:


“ 3 aylıkken yetimhaneye verilmişim. 24 yıl yetimhanede kaldım. Ankara’dan İstanbul’a kaç il gezdiğimi, kaldığım ilk yurdu hatırlamıyorum bile. Yetimhanede iken gittiğim kursta bu işi öğrendim. 63 yaşındayım ama yaşadığım her yılın ayrı bir hikayesi, izi, acısı kaldı geride.  Askerde rakı yakalattım, ceza aldım, 3 yıl ay da askerliği bitirebildim. 2 evlilik yaptım. Bunlardan 3 oğlum 1 kızım var. Hepsi okudu. Biraz önce dediğim gibi yetimhanede kaldığım süreden geçen ömrümden aklımda kalan şey bu mesleği öğrendiğim ustanın “Oğlum, bir iş yapıyorsan önce kendin beğen” sözü oldu. Bu işi para kazanmak için yapıyorum elbet, ama eğer ben yaptığım işi beğenmezsem, müşteriden de parasını isteyemem. Önce yaptığım işe saygı duymam, onu içime sindirerek yapmam lazım.


“Sevda isimli bir kıza aşık oldum, vermediler”


Evliliklerimde başarısız oldum. Ama şöyle düşünün yapayalnız bir insansınız, anneniz, babanız, dayınız, halanız kimseniz yok. Ankara’da bir kızı sevmiştim, adı Sevda’ydı. Aşıktım. Kimim kimsem yok diye vermediler. Düğününe gittim, altın taktım. Altını da bu meslekle elimi yüreğimi yakan ateşle kazandığım para ile aldım. Yıllar sonra, kütükten benle aynı soyadına sahip, aynı dönemlerde yetimhaneye verilen çocuklar var mı diye araştırdım. Kayıtlara göre altı kardeşim var ama ben hiçbirini tanımıyorum. Bulamadım da. Yıllar önce birinin vasıtasıyla annemi aradık, 14 yıl önce buldum. Beni görünce ağladı, bayıldı kadın. Bir şey hissetmedim. Zira ne yapsam da onu affedemedim.


“Kalay sadece bakırın pasını almıyor, benim de kalbimi parlatıyor”


Burada bu işi yaparken geçmişten, acılarımdan uzaklaşıyorum. Ankara’da bu mesleği yapan , layıkıyla yapan dört ustadan biri de benim. 15 TL için elimi köze atıyorum, ama attığım o közde parlayan sadece bakır değil. Benim yüreğim oluyor. Çünkü tüm duygularımdan arınıyorum, çalışırken, kalay sadece bakırın kirini pasını almıyor. Benim de kalbimin paslanmışlığımı, umutsuzluğumu alıp götürüyor. Böyle para kazanmak da huzur veriyor. 

Popüler Yayınlar